21 Nisan 2024

"Dengeler: Biri Olmak" dizisinin başrolü Cihangir Ceyhan: Ferit kader kurbanı mı değil mi?

Teşekkür edip karavandan ayrılırken emin olduğum bir şey vardı; Ferit karakterini Cihangir Ceyhan'dan daha iyi canlandırabilecek bir isim düşünülemezdi

Cihangir Ceyhan

"Maalesef var olan kültürü kendi yarattığımız edebiyatla silemeyiz" diyen Cihangir Ceyhan, yeni dizisi "Dengeler: Biri Olmak" ile izleyiciye birçok soru soruyor. Dizide Ferit isimli bir boksörü canlandıran oyuncu ile hem karakteri hem de oyunculuğu konuştuk.

Uzun zamandır beklenen Dengeler: Biri Olmak dizisi, Instagram'da 2.1 milyon takipçisi olan Cihangir Ceyhan'ı başrole taşıyor. Ferit Kamacı adlı bir boksörü canlandırdığı için sete çıkıldığı ilk günden beri gelen fotoğraflar tüm hayranlarını çok heyecanlandırdı. Gain'de gösterime giren dizi, bu heyecanı fazlasıyla karşılıyor.

Sarp Kalfaoğlu'nun yazdığı, Süleyman Mert Özdemir'in yönettiği dizide iyi işlenmiş bir hikâye, kalabalık bir kadro ve özenli bir prodüksiyon var. Çekimlerin sondan bir önceki akşamında seti ziyaret etme fırsatı bulduğumda bir otelin kral odasında çekilen ilginç bir sahnenin ortasında buldum kendimi. Frapan giyimli genç kızlar, pavyon hissi veren ışıklar ve saat gibi tıkır tıkır işleyen bir çekim ortamı… 

Sohbet için Cihangir Ceyhan'ın karavanına geçtiğimizde, "Çay, kahve, oralet, bir şey ikram edelim misafirlerimize" diyen oyuncunun enerjisine şaşırmamak imkansızdı. Hepimizin üstüne çöken yorgunluktan eser yoktu onda. Hızlı hızlı kurduğu uzun cümleleri yakalamak için dikkatimi topladım ve bir oyuncunun canlandırdığı karakter ile çatışmalarını, karakteri aklama değil ama anlama, anladığını seyirciye aktarma çabasını dinledim. Teşekkür edip karavandan ayrılırken emin olduğum bir şey vardı; Ferit karakterini Cihangir Ceyhan'dan daha iyi canlandırabilecek bir isim düşünülemezdi.

Cihangir Ceyhan (Fotoğraf: Enes Kahraman)

- Sert bir iş Dengeler. Senaryoyu ilk okuduğunda ne düşündün?

Biz geçen yaz, dizinin aynı kurgusunun filmini çektik. Ondan sonra dijitalde seri halinde istediklerinden mütevellit aynı hikâyeyi benzer bir formatla hayata geçirdik. Biz dediğim, yapım ve senarist tabii… Aslına bakarsanız bu, Sarp Kalfaoğlu'nun kendi hikâyesiydi. 5-6 senedir bunun üstüne konuşuyorduk. O yüzden hikâyeyi biliyordum.

- Canlandırdığın Ferit karakteriyle nasıl tanıştın, nasıl anlaştın?

Aslında Ferit, yazarın kendisiyle karşılıklı konuşmalarımız sonucunda oluştu gibi. Uzun yıllar bazen daha sık bazen daha nadir görüşmelerimiz, konuşmalarımız oldu. Sinema filmini çekmeye başlayınca ete kemiğe büründü. Ferit'le biraz öyle tanıştık. Sonra sahneler üzerinde ve duyguları özelinde Ferit'i beraberce bulduk.

- Neler öğrendin Ferit'ten?

Cihangir olarak düşünmediğim bir tavırda ama inanarak oynadım Ferit'i. Cihangir olarak çok genç yaşta tecrübe edip böyle olmaması gerektiğine inandığım şeyleri canlandırdım. Ferit'in doğruları benim özelimde çok doğru değil. Benim aşmış olduğum şeyler.

- Dövüş sahneleri için herhangi eğitim aldın mı?

Film başlamadan 2.5 ay öncesinde boks yapmaya başladım. Önceden de yapıyordum ama "daha boksör" olabilmek adına sadece boks yaptım bu kez. Daha çok dövüşçülerle gezdim dolaştım, zaten arkadaş çevrem vardı. Ama daha öncesinde de bunun nasıl olduğunu az çok analiz ettim. Onlarda neyi görebileceğimi analiz etmiştim yani. Teknik açısından yeni şeyler öğrendim. Ondan sonrası da "yumruk atarsan bir adama ne olur, yere düşersen nasıl olur"…

- Daha önce bir dövüş belgeseli hazırlamıştım ve orada dövüşçülerin dünyasını keşfetme şansım olmuştu. Dışarıdan ne kadar sert görünseler de oldukça duyarlı, kendi kuralları olan bir dünyada var olmaya çalışan kişiler. Farklı bir erkeklik baskısı var orada… Bununla ilgili sen kendi deneyimlerinden yola çıkarak birazcık anlatabilir misin o dünyayı ve oradaki erkeklik algısını?

Şimdi illaki erkekliğin varoluşunda, insanın birazcık kendini koruyabilen, çevresindekilere o güveni hissettirebilen, dışarıya korkusunu hiçbir şekilde göstermemesi gerektiği şeklinde bir algı da var, buna yok diyemeyiz. Biraz toplumun öğretileri tabii, işte "erkekler ağlamaz" gibi… Birazcık büyüdüğün toplum ve ortam çerçevesinde değişik argümanlarla beyin yapın şekillenir. İşte bir adam kavga etmekten kaçmaz, vurmaz ama silahtan da korkmaz gibi… Kaybedecek bir şey var mı, kaybedecek neyin var? Onların kaybedecek bir şeyi yok, gibi söylemler artık senin kafanda çınlamaya başlar. Bu da bir bulut olarak gezer kafanda. Bunlardan birine takılmamak için senin kendi kurduğun bilinçli bir söyleminin olması lazım. Ferit bunlarda bilinçli değil, Ferit'in de kendine göre doğruları var. Yani Ferit gidip bir yerde dövüşüyor olabilir. Evet bir şeyler seni bir noktada bir yere götürebilir ama burada iki tane seçenek var zaten. Ferit kader kurbanı mı yoksa gayrimeşru olmaya çalışan bir adam mı? Ferit gayrimeşru olmaya çalışan bir adam. Kader kurbanı dediğin kişi şudur: Arabayla birine çarparsın ölür, cezaevine girersin, kader kurbanısındır. Bir yerde bir tartışmada itersin birini, düşer kafasını vurur. Sen kader kurbanısındır o konuda. Anlatabiliyor muyum? Ama sen "Bir yere gideceğiz ve hakkımızı isteyeceğiz. Eğer bunun sonrasında vermezlerse artık Allah kime ne verirse" gibi bir misyondaysan kader kurbanı değilsindir. Sen bilinçli ve istekli olarak hareket ediyorsundur. Senin doğruların ve senin adalet hüküm tavrın daha başkadır.

"Bir yaştan sonra bir şeye tutunman lazım; bir şey yapan kişi olman lazım"

- Ferit nasıl bir tip o zaman?

Aslında Ferit şöyle bir tip: Bazı öğrenciler üniversiteyi bitirir, kötü bir bölüm okumuştur, döner memleketine, iş de bulamaz memlekete de adapte olamaz. Artık o evin içine sığmamaya başlar. Çünkü bir yaştan sonra bir şeye tutunman lazım. Bir şey yapan kişi olman lazım. Ferit'in durumu aslında birazcık böyle, evde kalmış. Çok affedersiniz ama erkek kurusu olmuş bir çocuk. Böyle insanlar vardır. Annesine de bakıyordur bu adam mesela. Aslında evinde PlayStation oynuyordur ama sokağa bir iner, herkes çekinir. Ailede öyle bir el bebek gül bebektir ki, el kapısında da çalışamaz bu adamlar. Bu adamlar ailenin başına kalır, bir ömür öyle gider. Evlendirsen ev düzenini de kuramaz…

- Tamam ama o el bebek gül bebek dediğin hayatın içinde şiddet var…

Şiddet bir tercih burada. Çünkü yargılayan olmayacak. Suçun ya da suç potansiyelinin affedilebilir olduğu bir dünyadan bahsediyoruz. "Yargılayan yok, bu yüzden azap çekmeyeceğim, tu kaka denmeyecek bana. O zaman karşımdakine zarar gelmesi umrumda değil, şiddeti seçiyorum" diyor karakter. Bu noktada iki şey var: Ailede sen ne gördün? Toplumda sen neredesin? Ferit'in artık ailesi tarafından idare edilebilecek yaşları geçmiş. Çalışıyor olması lazım Ferit'in. Evlenmiş olması lazım. Bir şey olması lazım o aile dinamiğinde. Bir yandan şunu da görüyoruz, o hayatta uyuşturucuya da düşmüş olabilirdi. Bambaşka şeyler de yaşıyor olabilirdi. Yani bu da onun tercihlerinden biri.

- İyi ama bunun sonu yok ki, kötünün hep daha kötüsü var. Tek çözüm şiddete şiddetle cevap vermek değil…

Tamam işte, bu toplumla alakalı, o toplumun gerçekliğiyle alakalı. Toplumda kim olduğunla alakalı bir şey. Bunun başka bir seçeneği yok ki. Türkçede de böyle, Fransızcada da böyle, Almancada da böyle, Kürtçede de böyle bu. Sen ne gördün? Yaşadığın ortam ne? Mahallenin ortasında tokat yiyip, ondan sonra 20 yıl boyunca bu adama psikolojik baskı uygulanıyorsa o adamdan ne bekleyebilirsin? Burada başka düzenlemeler giriyor devreye. Daha yukarıdan yapılması gereken düzenlemeler… Mesela özel okula gönderiyorsun çocuğunu, onca para veriyorsun, yaşıtları ona zorbalık uyguluyor. Çocuğuna tebelleş oluyorlar. Orada da okulun bunun önüne geçmesi lazım gibi…

Cihangir Ceyhan

- Peki konular derinleşti, bunu uzun uzun tartışabiliriz ama vakit yok. O yüzden biraz daha farklı yerlere çekiyorum sorularımı… Dizinin ilk bölümü bir düğün sahnesi ile açılıyor. Sen düğün sever misin?

Severim ama uzun zamandır gitmedim bir düğün organizasyonuna.

- Düğünlerde belli tipler vardı ya hani çok oynayan, hep yemek yiyen gibi… Sen hangisisin?

Artık düğün durumlarında kendimi daha çok harcayan, organize eden, arayı bulan rolde buluyorum. Birazcık böyle ne derler, moderatör durumundayım artık.

"Var olan gerçekliği biz kendi yarattığımız edebiyatla silemeyiz"

- Hafif şeyler konuşalım dedim ama konu yine ülkeye geliyor… Dizinin açılış sahnesi, geline kırmızı kurdele bağlanması, eski sevgilinin gelişi derken dizinin konusunun biraz daha kadını koruyan erkeklerin namus meselesi hikâyesi olacağını sanmıştım. Sonra değişti ama o sahne, zaten kadın cinayetlerinin büyük yara olduğu bir ülkede ne anlatıyor sence?

Maalesef bu var olan gerçekliği biz kendi yarattığımız edebiyatla silemeyiz. Yani onu yapmasak, düğünde böyle bir olay çıkartmasak, bunu başka bir yerde çeksek, başka bir anlatım olsa bu kadar gerçek olacak mı? Hiç istemesek de gerçek izlediklerimiz; yokmuş gibi davranarak yok olmasını sağlayamayız. Zaten bunu toplumcu gerçekçi bir şekilde göstermeyeceksen başka bir şey çek. Davet yap, kokteyl yap. Farkındaysanız bu sadece Anadolu'da geçen ya da daha yoksulların hikâyesinin anlatıldığı eserlerde olmuyor. Günümüz dizilerinde herkes şıkır şıkır kokteyldeyken bir anda eski sevgilisi geliyor lüks arabayla. Anlatabiliyor muyum? Orada şivesi düzgün, kıyafeti düzgün, hitap ettikleri insanlar düzgün ama yine aynı ekol, yine kavga… Keşke bunlar hiç olmasa ama bunu konuşmak anlatmak belki de bizi, umuyorum ki, biraz daha çözüme yaklaştırır.

- Kavga ve şiddet dışında seçeneklerin olduğunu anlayabilecek miyiz bir noktada?

Çok umutsuz bir yerde değiliz. Çünkü "Dengeler: Biri olmak" aslında çok basit bir yorumla, "Biri oldun da ne oldu" gibi bir cevap veriyor 8 bölümün sonunda. Şiddetin, suç dünyasının, "töremiz böyle dedi kardeşim, aklıma sığmasa da benim bunu yapmam gerekiyor" söyleminin altının ne kadar boş olduğunu bu dizide göreceksiniz. Bir husumet çıkıyor, biri iki tarafı barıştırıyor. Barıştıran kişiye herkes sebat ediyor, herkes sonsuz bir saygı duyuyor. Ama onun altının boş olduğunu da, burada kurban olan kişilerin çocuklar, gençler olduğunu da anlatan bir tarafı var hikâyenin. Bunu anlatmayla alakalı yazarın bir derdi var zaten. Bu derdi olmasaydı benim ağlayıp sızlayıp vicdan azabı çektiğim sahneler yerine daha çok ateş ettiğim sahneler olurdu. Daha çok kavga ettiğimiz sahneler olurdu.

- Yazar bunu yazmış, derdini anlatmış, sen de burada oynayarak bir seçim yapıyorsun. Senin anlatmak istediğin derdin nedir?

Ferit Kamacı'nın hayatı aslında şunu anlatıyor: Mafya olursan, büyük biri olursan, peşinde 20 tane adam gezerse, belinde silah olursa, çok açık, net ki bedelini de bu şekilde ödersin, faturaları var bu işin. Bence birazcık bu kültürü tanıyor olmamla alakalı benim de bunu seçimi yapmam. Çünkü takdir buyurursunuz ki; bütün oyuncular da sinirlen dediğin zaman sinirlenebilir. Buradan koşup şu adama bir tane yumruk at dersen de atabilir. Ama bunun seyirciye geçmesi kültürle, hissedebilmekle, inandırabilmekle alakalı. Yani Kemal Sunal yapınca gülüyorsun, Cüneyt Arkın tokat vurunca alkışlıyorsun. Seyircinin o gerçekliğini senden istediğini, beklediğini unutmamak lazım.

- Ama Türk sinemasında bir karakteri oynamaya başladığın zaman o sana yapışıyor ya bir yerde…

Bununla alakalı hiçbir çekincem yok. Heykeltıraşsındır, insan heykeli yapıyorsun, siparişin varsa hayvan heykeli de yapabilirsin. Şu an benim yaptığım da bu. Bunu sunuyorum ve bunu istiyorlar. Ama küçük başka heykeller de yapıyorum. Başka işlerde de oynuyorum, başka projeler geliştirmeyle alakalı işlerde de çalışıyorum.

Cihangir Ceyhan

- Oyuncu olarak sonuçta daha farklı rollerde olmak isteyebilirsin…

Oynuyorum da zaten. Oynadım da. Komedi filminde de oynadım, daha salon işi denilebilecek psikodrama serilerinde de. Konak dramasında mesela, iki sene oynadım. Silahtan korkan birini de oynadım! Bu dizideki karakterin belki namussuzluk diyeceği şeyi de canlandırdım. Bunların hepsinde de oynayabildim ben. Tercihlerim hep böyle olursa yapışır ama değil.

- Peki bu karakterde seni zorlayan bir şey oldu mu hiç? Hep çok severek anlattın ama…

Mesela Ferit Kamacı hiç küfür etmeyen bir çocuk. Çocuğun kendi kullandığı dil ve kafa çalışma prensibini oturtmak biraz zorladı ama oturdu sonra. Çekimlerde zor olan; işte soğuk oluyor, zorlanıyoruz. Bazı aksiyon sahneleri var, bir yaştan sonra zor oluyor. Ama keyifli, güzel bir iş oyunculuk.

- Dizi biri olmayı sorguluyor, senin için biri olmak ne demek?

Bilmiyorum, arıyoruz hâlâ bakacağız nasıl olacak. Biri olmak, kime göre biri, kendime göre olabilmiş miyim? Bilemem, daha da biri olunabilir. Ama bilmiyorum yani. Bu aslında birazcık daha fazla suç dünyasında olan bir şey, birisi olmak… Yani aslında biraz kendi bulunduğun ve etki etmek istediğin çevrede geçerli, hikmet sahibi, güç sahibi olabilme durumu…

- Bundan sonra neler var?

Bakıyoruz. Bir kızı bin kişi ister, bir kişi alır. Bakalım, kısmet. Bunları önceden bilmediğimiz için bundan sonrasının da büyüsünü bozmuyoruz.

Yazarın Diğer Yazıları

Oyun devam ediyor: 'Squid Game'in başrol oyuncuları Lee Jung-jae ve Wi Ha-jun, ikinci sezonda izleyicileri nelerin beklediğini anlattı

Netflix’in en popüler dizilerinden olan Squid Game, 26 Aralık’ta ikinci sezonu ile karşımızda olacak. Dizinin iki başrol oyuncusu Lee Jung-jae (Gi Hun yani Oyuncu 456) ve polis rolündeki Wi Ha-joon ile dizinin yeni sezon basın lansmanında online olarak bir araya geldik ve sorduk: Şimdi neler bekliyor bizi?

Melsa Ararat: Türkiye için umutlu, dünya için umutsuzum

"Kadın bakışının girdiği şirketlerde kârlılık oranı artıyor. Ama genel olarak şirketlerin özellikle çevresel sorumlulukları, sosyal sorumlulukları, yasal haklarına saygı, işten çıkartmaların azalması, yeniden yapılanmaların azalması, risklerin daha iyi yönetilmesi açısından baktığımızda bütün sektörlerde kadınların aynı olumlu etkiyi yarattığını ortalamada görüyoruz"

Bilge Kağan Etil: Beste yaparken içsel olarak duygu bütünlüğünü hissetmem gerekiyor

Red Bull 60 Seconds Solo'da yaylı tambur tercih eden Bilge Kağan Etil, bunun nedenini "Kendime yaylı tanbur almıştım kısa süre önce. Enstrüman bir nevi seçilmiş oldu" ifadeleriyle anlattı

"
"