2000'li yıllarda, Latin Amerika'nın solcu liderleri arasında isim yapan Venezuela'nın asker kökenli Cumhurbaşkanı Hugo Chavez, 2013 yılında tedavi gördüğü Küba'da, kansere yenik düştü. Arkasından düzenlenen başkanlık seçimlerini, Chavez'li yıllarda dışişleri bakanı ve başkan yardımcılığı görevlerinde bulunmuş Nicolas Maduro kıl payı farkla kazandı. O dönemde petrol zengini bu ülkeyi Küba'dan izliyordum. Varili 120 dolara ulaşan petrol fiyatları sayesinde Venezuela Latin Amerika'nın zengin ülkeleri arasına dahil olmuştu. Ancak Nicolas Maduro'nun liderliğindeki Venezuela, her geçen yıl biraz daha battı. Fakirlik yaygınlaştı, kıtlık başladı, sağlık sistemi çöktü, su, doğalgaz ve elektrik kesintileri hayatı felç etti, tüm bunlara geçen yıl Covid-19 belası ilave oldu. Son bir yıldır yoklar arasına akaryakıt da giriverdi.
Venezuela'nın petrol endüstrisinde yaşanan sıkıntılar 2016 yılına kadar uzanıyor. Son birkaç yılda, bir yandan ham petrol üretimi yatırım eksikliği sebebiyle hızla düşerken, diğer yandan ülkedeki rafinerilerde, bakımsızlık ve yedek parça eksikliği nedeniyle, iç tüketimi karşılayacak miktarda petrolün rafine edilemediği biliniyor. Birkaç gün önce, BBC kaynaklı görüntülü bir haberi izleyince durumun vehametini daha iyi kavradım. Yaşlıca bir doktorun, akşam saatlerinde girdiği kilometrelerce uzunlukta bir kuyrukta 10 saatten fazla bekleyerek aracına benzin alabildiği ve hiç uyumadan sabah hastaneye işinin başına döndüğü anlatıyor. Petrol rezervleri itibarıyla dünyanın en zengin ülkesi gösterilen ve millileştirilmiş 6 petrol rafinerisine sahip bu ülkede, aracınıza benzin koymak için bir gece boyunca beklemeniz gerekiyorsa ve bu sıkıntı aylardır devam ediyorsa o ülkede yaşanan derin kriz artık buhrana dönüşmüş demektir. Tabii, Maduro yönetimi tüm sıkıntıları ABD ambargosuna bağlıyor. Ambargonun, Venezuela halkının son yıllarda karşı karşıya kaldığı olağan dışı sıkıntılardaki payını yadsımak mümkün değildir. Ancak faturayı Washington'a keserek sorumluluktan tamamen sıyrılmak da hiç inandırıcı durmuyor.
Trump yönetimi, iktidara geldiği ilk günden itibaren Maduro rejimini yıkmak üzere, silahlı müdahale dışında, elinden gelen her şeyi yapmış, ancak amacını gerçekleştirememiştir. Yeni başkan Biden'ın, hiç bir sonuç getirmeyen agresif Trump politikalarını gözden geçireceği tahmin edilmektedir. Vaşington'un 2021 başlarından itibaren, Maduro'nun çekilmesi ve serbest seçimlerin düzenlenmesi amacıyla tarafsız bir idarenin yönetimi devralmasını öngören makul çözüm çerçevesinde, bölge ülkelerinden daha fazla destek arayışına girmesi beklenir. Bilindiği üzere, ABD'ye ilaveten, Lima Grubu adı altında 12 bölge ülkesi ve Brüksel (AB), 2018 yılından itibaren, Maduro yönetimine, ülkede adil ve serbest seçimler düzenlenmesini teminen baskı yapmayı sürdürmekte ancak sonuç alamamaktadır.
2013 yılından itibaren yokuş aşağı yuvarlanan petrol zengini Venezuela'nın nüfusu 28,5 milyondur. Ülkenin yaşadığı, giderek derinleşen ve sonunun gelmeyeceği anlaşılan sıkıntılardan ötürü, son yıllarda, 5,5 milyon Venezuela vatandaşı civar ülkelere sığınmıştır. Komşu Kolombiya'da yaşamlarını sürdüren Venezuelalıların sayısı 1,5 milyona ulaşmıştır. Akdeniz ve Ege Denizinden, botlarla Avrupa'ya ulaşmaya çalışan sefil göçmen manzaralarına benzer şekilde, tehlikeli bir deniz yolculuğuyla, kıyıdan 50-60 mil uzaklıkta bulunan Trinidad ve Tabago'ya, yada Hollanda toprağı Curaçao'ya ayak basan Venezuela vatandaşlarının sayısı 60 bini aşmıştır. Geçtiğimiz hafta bu tehlikeli deniz yolculuğu nedeniyle 14 Venezuelalının cesetlerinin denizden toplandığını haberlerden okuduk. Her beş Venezuela vatandaşından birinin ülkesini terk etmek durumunda kaldığını kafamızda canlandırabilirsek, yaşanan felaketin boyutunu daha iyi kavrarız. Komşumuz Suriye'nin iç savaş öncesi (2010) nüfusunun 21,5 milyon olduğunu, çatışmalar nedeniyle ülke dışına kaçan Suriyelilerin sayısının ise 5,6 milyona ulaştığını göz önüne aldığımız takdirde, Venezuela'da yaşanan insani dramın, Suriye iç savaşından geri kalmadığını teslim ederiz.
Yukarıda özetlenen derin karmaşa ortamında, başkan Maduro, iç siyasi dengelerin lehinde olduğunu hesaplayıp, uluslararası toplumun seçimlerin ertelenmesi yönündeki çok ciddi uyarılarını bu defa da kaale almayarak, 6 Aralık tarihinde parlamento seçimleri düzenledi. Muhalefet partileri, üzerlerindeki baskıların devam etmesi, mevcut Yüksek Seçim Kurulu'nun şeffaf ve tarafsız seçimler düzenlemesinin mümkün görülmemesi, muhalif politikacıların çoğunlukla hapiste olmaları veya yurt dışına kaçmış bulunmaları gibi sebeplerle seçimleri boykot ettiler. Seçmenlerin sadece yüzde 30'unun katıldığı seçimlerde, Maduro'nun liderliğindeki partiler oyların yüzde 68'ini alarak seçimleri kazandılar. Böyle, birçok açıdan sakat bir seçim başarısının, Venezuela'nın önündeki devasa sorunları çözmek bakımından hiçbir katkısının olamayacağı çok açık ve nettir. Söz konusu gerçeği Maduro'nun özünün de bildiğini, ama dikkate almamayı tercih edeceğini tahmin edebiliriz. Zira, amacı ülke sorunlarını çözmek değil, sadece iktidarını korumak olduğundan, talihsiz ülkenin perişan vatandaşlarının sıkıntılarının aynen devam etmesi mukadderdir.
Venezuela muhalefeti, Maduro yönetimine son vermek ve ülkede uluslararası gözlemcilerin denetiminde serbest seçimlerin düzenlenmesini sağlamak üzere, birkaç yıldır verdiği çabalardan sonuç alamamıştır. Halen, Maduro rejimi ile ilişkisini koparmış 50 civarında ülke tarafından "geçici devlet başkanı" kabul edilen Meclis Başkanı Juan Guaido'nun görev süresi 5 Ocak 2021 tarihinde sona erecektir. 6 Aralık 2020 parlamento seçimlerini boykot ettiği için parlamenter statüsü de ortadan kalkacak olan Guaido'nun aleyhinde rejim yandaşı savcıların ocak ayı içinde yasal işlemlere başlamaları ve "geçici başkanı" tutuklamaları muhtemeldir.
Juan Guaido, 6 Aralık seçimlerinin meşru olmadığını, çoğunluğun boykot çağrısına uyarak sandık başına gitmediğini, muhalefetin 7-12 Aralık tarihlerinde düzenleyeceği "halka danışma" referandumunun (consulta popular) sonucuna göre görevine devam edeceğini açıklamıştır. Maduro'nun yaptığı seçimlerin meşru olmadığını iddia ederken, muhalefetin mahiyeti meçhul referandumunun meşru olduğunu savunmak çelişkilidir. Her halükarda, 2019 yılı başlarındaki yüzde 60 düzeyindeki halk desteği yüzde 25 civarına düşen Juan Guaido'nun işi, 2021 yılında daha da zor gözükmektedir. Kendisinden önceki parlak muhalif liderlerden Henrique Capriles ve Leopoldo Lopez'in de Maduro'yu deviremediklerini hatırımızda tutalım.
T24'te yayımlanan önceki Venezuela yazılarımızda, çözümün anahtarının ordunun cebinde bulunduğuna inananların çoğunluğu teşkil ettiklerini vurgulamış idik. 2019 yılı başlarından itibaren aralarında ABD, önde gelen AB ülkeleri ve Lima grubu üyesi 12 etkili bölge ülkesinin Maduro rejiminden kurtulmak üzere ortaya koydukları ortak çabalardan sonuç alınamadığını hatırımızda tutalım. Yeni ABD yönetiminin öncelikli meselesi Venezuela krizi olmasa gerektir. Ancak yeni yılın ilk aylarından itibaren, Biden yönetiminin, Lima grubu ile bilistişare yeni bir yol haritası açıklamasını beklemek makul olacaktır.
2019 yılı başlarında Türkiye'nin adı maalesef cüzi sayıdaki "Madurocu" ülkeye dahil olmuştur. Venezuela buhranının çözüm sorumluluğu her şeyden önce komşu ülkelere ve bölge ülkelerine aittir. Adımızın Maduro'yu destekleyen Rusya, Çin ve İran ile bir paket içinde telaffuz edilmesinin menfaatlerimize uygun düştüğünü iddia edebilir miyiz? Aman dikkat edelim, ABD, AB ve Katar dışı bölge ülkeleri ile ilişkilerimizin gergin olduğu şu dönemde, ocak ayı başında, başkent Karakas'da düzenlenecek yeni Venezuela Parlamentosunun açılış törenine heyet meyet göndermeyelim.