Hartum
Geçtiğimiz yıl, nisan ayı ortasında, Sudan'ın başkenti Hartum'da düzenli ordu ile paramiliter güçler (Hızlı Destek Kuvvetleri-RSF) arasında çatışmalar başlayınca, uluslararası toplumun, ayrım yapmaksızın, taraflara eşit baskı yapmak suretiyle, ateşkes ilan edilmesi, ardından da iki hasım generalin barış için masaya oturmaları yönünde çaba sarf ettiğini biliyoruz. Başka ifadeyle, çatışmaların ilk aylarında, ABD, S. Arabistan ve Mısır öncülüğünde yürütülen insani yardım ve arabuluculuk girişimlerinde, çatışan güçler arasında, taraf tutmaksızın, ateşkes ve barış sağlanmasının ortak temel hedef niteliği taşıdığına hep birlikte şahit olduk. Barış çabalarına dahil olan büyük- küçük devletler arasında, rol kapma dışında, ciddi bir menfaat çatışması ve görüş ayrılığı bulunmaması, ordular savaşının aylar içerisinde sona erebileceği istikametindeki ümitleri uzun süre canlı tuttu. 2024 yılı sonlarında ise, Sudan barışına ilgi duyan aktörler arasında menfaatlerin ayrışmasıyla manzaranın kökünden değiştiğine tanık oluyoruz. Mısır ve İran’a ilaveten, Rusya'nın, ahiren, kamu kurumlarını elinde tutan, Sudan'ın meşru temsilcisi konumundaki General Al-Burhan’dan yana ağırlığını koymasıyla, hem sahada hem de barış çabalarında, geleneksel doğu- batı çekişmesi ile karşı karşıya kalmış bulunuyoruz.
General Al-Burhan
Al-Burhan paramiliter ordu ile eşit muameleyi kabul etmiyor
Rusya'nın ordular savaşında düzenli ordu tarafını tuttuğu, 18 Kasım günü Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nin (BMGK) Sudan'a dair karar tasarısını veto etmesiyle apaçık ortaya çıktı. Nitekim, 14 ülkenin desteklediği, ateşkes çağrısı yapan İngiltere-Sierra Leone ortak tasarısının, içerik itibariyle önceki BMGK ve Cidde Bildirilerinden pek farklı olmamasına karşın, Rusya'nın vetosuyla engellenmesi Al-Burhan yönetimi tarafından takdirle karşılanır iken, Batılı ülkelerin yoğun tepkilerine yol açtı. İngiliz ve ABD’li temsilciler, Rusya'nın Sudan'da barışa karşı olduğunu, sivillere insani yardım girişimlerini baltaladığını ileri sürdüler. Burada kilit husus Al-Burhan yönetiminin, uluslararası toplumun savaşan taraflara eşit muamele yapmasından duyduğu rahatsızlık. Al-Burhan, Rusya vetosu üzerinden, Sudan'ın meşru yönetimi olduğunu, Sudan kurum ve kuruluşlarını kendisinin temsil ettiğini, isyancı RSF güçleri ile aynı kefeye konmayı kabul etmediğini, dünyaya bir kez daha duyurmuş oldu.
Rusya Kızıldeniz kıyısında askeri üs karşılığında taraf değiştirdi
Sudan iç savaşına dair önceki yazılarımızda, Rusya'nın Wagner üzerinden, RSF lideri General Hemedti ile altın ticaretinde iş birliği yaptığına, altının BAE pazarına gönderilmesine yardım ettiğine dair bilgilere rastlanıldığına işaretle, Moskova'nın daha ziyade RSF'e yakın durduğuna değinmiş idik. Son dönemde ise, Rusya'nın Al-Burhan yönetimine yaklaştığını, silah ve mühimmat desteği karşılığında, Kızıldeniz kıyısında askeri üs/liman tavizi (Ömer El-Beşir'den de istemiş idi) elde ettiğini yabancı basından duyduk. BMGK'nin 18 Kasım tarihli ateşkes çağrısı içeren karar tasarısına yönelik Rus engellemesi, bir yandan Al-Burhan yönetiminin başarısı kabul edilmeli, ama, diğer yandan da, ordular savaşının sona erdirilmesi yönündeki gayretlerin doğu-batı çekişmesi duvarına toslaması olarak algılanmalı.
RSF lideri General Hemedti
Düzenli ordu RSF güçlerinin geri çekilmeye zorluyor
Mısır, İran ve Rusya'nın desteklediği Al-Burhan güçlerinin, son haftalarda, başkent Hartum ile bitişik şehirler Omdurman ve Bahri’nin RSF güçlerinden geri alınması yönünde başarılı taarruzlar gerçekleştirdikleri, Darfur'da RSF güçleri tarafından aylardır ablukaya alınan Al-Faşir’de (Kuzey Darfur eyaleti başkenti) yerel milislerin düzenli ordunun yardımıyla direnmeyi sürdürdükleri, Al-Jazirah eyaletinde savaşan RSF Komutanı Abu Aqla Keikel’in taraf değiştirerek düzenli ordu saflarına katıldığı dikkate alındığında, sahadaki ibrenin yavaş yavaş Al-Burhan’dan yana döndüğü kabul edilecektir.
Ordular savaşında insan zayiatı 20 binin çok çok üzerinde
Bir buçuk yıldır devam eden ordular savaşının son derece ağır bilançosunun, Ukrayna savaşı ve Gazze katliamı sebebiyle, uluslararası toplumun dikkatinden kaçtığını izliyoruz. 11 milyon mülteciye (3 milyonu ülke dışında), 150 bine yükselen ölü sayısına (önceki 20 bin rakamının yanlış olduğu sadece Hartum'da 60 bin kişinin öldüğü açıklandı), 25 milyon Sudan vatandaşını tehdit eden yaygın açlık tehlikesine rağmen, savaşan ordular durdurulamıyor. Yaşanan ürkütücü insani dramda her iki ordunun da veballeri fevkalade derin. Ancak günahlar karşılaştırıldığında, RSF’in önde geldiği kabul ediliyor. RSF denilince talan, eziyet, işkence ve tecavüz akla geliyor. Düzenli ordu mensupları bir iki tık daha masum gibi. Bu koşullarda uluslararası toplumun RSF ve lideri Hemeti üzerinde daha büyük baskı kurması gerekmez mi? Hemeti'nin sicilinde kayıtlı, 2003 yılında Darfur'da yaşanan ve Uluslararası Ceza Mahkemesi tarafından soykırım iddialarına konu 200 bin Darfurlunun ölümü de hesaba katıldığında, baskının öncelikle RSF tarafına yöneltilmesi zaruret arz ediyor.
BAE lideri MBZ dünyaya meydan okuyor
Okları buradan BAE idarecilerine doğrultmak istiyorum. Arkasını devlete dayamayan paramiliter güç niteliğindeki RSF kuvvetleri bir buçuk yıldır bu savaşı nasıl yürütüyor? BAE ile mevcut altın ticaretinin bu devasa yükü karşılaması mümkün değil. BAE'nin başındaki şeyh Muhammed bin Zayed (MBZ), inatla, ülkesinin RSF’e destek sağladığını ve silah tedarik ettiğini inkâr ediyor. Silahların Sudan'ın batı komşusu Çad üzerinden Hemeti güçlerine ulaştığını sağır sultan dahi biliyor. BAE'nin sağladığı bu destek sebebiyle uluslararası toplum nezdinde itibar kaybettiğini fark etmemesi mümkün değil. Bazı forumlarda parmakla gösterilerek eleştirilmesine rağmen inkâr siyasetiyle bildiğini okuması hakikaten anlaşılır gibi değil. Bölgesel güç olma iddiasıyla hareket eden BAE'nin güç projeksiyonunu Körfez’in ötesine taşıdığını izliyoruz. Birkaç yıl önce Libya'da Hafter güçlerine silah tedarik ettiğine tanık olmadık mı? Etiyopya nezdinde nüfuz kazandığını, Somali’de merkezi hükümete meydan okuyan ayrılıkçı Somaliland yönetimine destek vermeye devam ettiğini biliyoruz.
Muhammed bin Zayed
Washington niye BAE'ye Hemeti'ye desteğine son ver diyemiyor?
Okların yöneltilmesi gereken bir ülke daha var o da ABD. BAE yönetimine, RSF güçlerine silah tedarikine son vermesi amacıyla baskı yapabilecek yegâne ülkenin ABD olduğunu biliyoruz. BAE, Washington açısından “major defense partner” statüsüne sahip. Cumhurbaşkanı MBZ geçtiğimiz eylül ayında Beyaz Saray'da Başkan Biden tarafından kabul edildi. Biden’ın, Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'nda yaptığı veda konuşmasının Sudan paragrafında, “dünya iki generale silah tedarikine son vermelidir, iki generali ülkenizi parçalamaya son verin diye uyarmalıdır” mesajı dikkate alındığında, ABD’nin Abu Dabi ile ilişkilerde, Sudan savaşı nedeniyle gerginlik yaratmayı arzu etmediği, İran ve İsrail'e yönelik politikalarında bu zengin körfez ülkesini stratejik saiklerle yanında tutmayı tercih ettiği anlaşılıyor. Bu durumda, şeyh MBZ’nin, bildiğini okumaya devamla, RSF’e silah tedarikini sürdüreceği ve Sudan halkının insani dramının, maalesef, derinleşerek devam edeceği sonucuna varıyoruz.
Sudan'da barış ve demokrasinin hakimiyeti için ne yapmalı?
Sudan'da 25 milyon insanın önümüzdeki dönemde açlıktan ölmelerini önlemenin yegâne yolu, RSF güçlerine sağlanan desteğin kesilmesiyle mümkün hale gelebilecek ateşkesin ilanından geçmektedir. Sudan’ı dost kabul eden ülkeler (Ankara dahil), petrol zengini BAE yönetimine, bir arada, çekinmeden ve yüksek sesle, General Hemedti ile ilişkiyi kesmesini duyurmalıdır/buyurmalıdır. BAE'ye silah satan ülkelerin (ABD, Fransa), bu silahların Sudan'da kullanılamayacağını Abu Dabi'ye hatırlatmaları zorunludur. Hemeti ve şürekasının ülkeyi terk etmeleri (mesela Güney Afrika'ya) sağlanırsa, Sudan'da barışa ulaşılır. Ardından, General Al-Burhan’dan 2021 ekiminde koltuğundan indirdiği sivil Başbakan Abdullah Hamduk’a ülke yönetimini teslim etmesi talep edilebilecektir. Barışa ve huzura kavuşacak Sudan'ın geleceğinde General Al-Burhan’a yer yoktur. Darbeci generalin, pek takdir ettiği kuzey komşu Mısır’a siyasi mülteci statüsüyle yollanması, Sudan'ın demokrasiye dönüşünü kolaylaştıracaktır.
Hasan Servet Öktem kimdir?
Hasan Servet Öktem 1953 yılında Düzce'de doğdu. Galatasaray Lisesi'ni bitirdikten sonra Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi'ni (Mülkiye) bitirdi. 1977 yılında "meslek memuru" olarak Dışişleri Bakanlığı'na girdi. Stuttgart, Tahran, Cenevre (BM) ve Ottawa'da görev yaptı. Belgrad (2003-2008) ve Havana'da (2012-2016) büyükelçi olarak Türkiye'yi temsil etti. Merkezde, Dışişleri Bakanlığı Personel Dairesi Başkanlığı, Uzakdoğu-Afrika Genel Müdürlüğü, İkili Siyasi İlişkiler Genel Müdürlüğü, görevlerinde bulundu.
Yaklaşık 41 yıl çalıştığı Dışişleri Bakanlığı'ndan 2018 yılında emekliye ayrıldı. T24'te 2018 yılından itibaren, ağırlıklı olarak Afrika, Latin Amerika ve Balkanlar'daki gelişmeleri yorumlayan yazılar yazıyor.
|