Küba'ya uygulanan ABD ambargosunun sonlandırılmasına dair Birleşmiş Milletler Genel Kurulu kararı 32. kez kabul edildi
Küba'dan 2016 Kasım ayı sonuna doğru ayrıldım, hemen ardımdan uzun zamandır hasta olan Fidel Castro vefat etti. 2006 yılından itibaren Küba'yı yöneten Raul Castro 2018 yılında koltuğunu Diaz-Canel'e bıraktı, Küba Komünist Partisi'nin birinci sekreterliği görevini de 2021 yılında devretti. 6 yıldır Diaz-Canel’e emanet edilen Küba'da işler maalesef iyiye gitmiyor, her geçen yıl bir önceki yılı aratıyor, yaşam koşulları her sene daha kötüye gidiyor. Geçtiğimiz haftalarda ülkenin elektrik şebekesi tropik fırtına nedeniyle tamamen çökünce tüm ada günlerce karanlıkta kaldı. Elektrik üretimi ve dağıtımı altyapı itibariyle eskimiş, ikide bir tökezliyor, bir tarafından çöküyor. Devletin imkanları enerji sorunlarını aşmaya yetmiyor. Türk şirketi Karpower'ın santral gemileri, Afrika misali, Küba kıyılarında anakaraya elektrik tedarik ediyor.
Küba son 10 yıldır enerji ve elektrik sorunlarıyla cebelleşiyor
Küba'da, eğitim ve sağlık alanlarında yıllardır başarılı hizmetler verildiğini biliyoruz, ancak elektrik tedarik edilmezse okullarda eğitim, hastanelerde tedaviler aksar. Yeni enerji santralleri için yatırım gerekiyor, gelirler ve imkanlar yeterli olmadığından yatırımlar gecikiyor, ülke karanlıkta kalıyor. Yabancı yatırımcı siyasi nedenlerle veya ABD ambargosu sebebiyle Küba'yı tercih etmiyor. Küba'nın ekonomik alanda ve enerji konularında karşılaştığı güçlüklerin tüm sorumluluğunu ABD ambargosuna bağlamak kolaycılık olur. Ancak 60 yıldır uygulanan ambargonun Küba'nın kalkınmasının önünde çok ciddi bir engel oluşturduğu da şüphe götürmüyor.
Tüm dünya ABD ambargosuna karşı
Küba'ya uygulanan ABD ambargosuna, sağcısıyla, solcusuyla tüm dünya karşı. Tüm ülkeler, ABD'ye ayıp olur diye düşünmeden, 32 yıldan bu yana, Birleşmiş Milletler Genel Kurulu vasıtasıyla ABD'ye ambargoyu sonlandırma çağrısı yaparlar. Bu karara sadece 2 devlet red oyu verir: ABD ve yoldaşı İsrail. Bu kararın pratikte bir değer taşımadığı herkesin malumudur. Küba basını kararı abartarak öne çıkarırken ABD medyası,190’a yakın ülkenin Vaşington'u eleştiren kararını görmezden gelir, daha doğrusu dikkate almaz.
Bruno Rodriguez : ABD ambargosu soykırım seviyesine ulaşmıştır
Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'nda ekim ayı sonunda kabul edilen gelenek halini almış bu karar vesilesiyle yaptığı konuşmada, Küba Dışişleri Bakanı Bruno Rodriguez, ABD ambargosunun, soykırım seviyesine ulaşan ticari, ekonomik ve finansal bir savaş teşkil ettiğini, Vaşington'un Küba halkına cefa çektirmek suretiyle Havana’daki rejimi değiştirmeye gayret ettiğini, Küba'ya uyguladığı yaptırımlar vasıtasıyla ülkeyi enerji kriziyle karşı karşıya bıraktığını, Küba'daki son elektrik kesintilerinde Vaşington'un sorumluluğu bulunduğunu ileri sürerek büyük komşunu suçlamayı sürdürdü. Bu defa yine ABD ve İsrail karara red oyu verirken, beklenmedik bir ülke (Moldova) çekimser kalarak sürpriz yaptı, ezici çoğunluktan ayrılmakla uluslararası toplumu şaşırttı.
Küba Dışişleri Bakanı Bruno Rodriguez
Barack Obama farkı
ABD, 1960 yılı başında Fidel Castro'nun Küba'da yönetimi ele geçirmesinden bu yana adaya uyguladığı ambargo ve yaptırımların bir sonuç vermediğini görmezden gelir, bu düşmanca politikadan ötürü bölgede ve dünyada itibar kaybeder. Bu durumun farkına varan nadir akıllı başkanlardan Barack Obama, “Küba ile ABD arasında yeni bir başlangıç” vaadi doğrultusunda, 2014 yılı sonundan itibaren Küba ile ilişkileri düzeltmeye muvaffak oldu. İki ülke arasında diplomatik ilişkiler tekrar başladı ve karşılıklı büyükelçilikler açıldı. Bu arada başkan Obama, ABD Kongresinin yetki alanına girdiğinden, ambargoyu kaldırmayı beceremedi. Bütün bu olumlu gelişmeleri yerinde takip ederken mazlum Küba halkının cefa döneminin sona ermekte olduğunu düşünerek onlar adına mutluluk duyduğumu hatırlıyorum.
Trump Küba'yla ilişkileri Obama dönemi öncesine taşıdı
Küba halkının sevinci maalesef kısa sürdü, kendisine hiç şans verilmeyen iş adamı Donald Trump sürpriz bir sonuçla 2016 kasım seçimlerini kazandı. Trump döneminde korkulan oldu. ABD-Küba ilişkilerinde 2014-2016 yıllarında yaşanan “detant dönemi” son buldu, önceki düşmanca ilişkiler zamanına geri dönüldü. Trump görevinin sona erdiği son hafta Küba ile ilişkilere son bir darbe daha indirerek komşusunu tekrar “teröre destek veren ülkeler listesine” dahil etti (Küba'yı listeden Obama çıkarmıştı). ABD terör listesindeki ülkelerin iki yakalarının bir araya gelmediğini bu vesileyle hatırlatalım.
Joe Biden Küba'yı görmezden geldi
Joe Biden 2020 yılı sonbaharında seçimleri kazanıp 2021 başında Beyaz Saray'a yerleşirken, dünyada Biden'ın seçimleri kazanmasına en çok sevinen ülkenin Küba olduğunu yazmıştım. Maalesef, Biden Amerikalı seçmene ilaveten Küba halkını da hayal kırıklığına uğrattı. Küba ile neredeyse hiç ilgilenmedi, ufak tefek iyileştirmeler dışında bir şey yapmadı, Küba'yı terör listesinden dahi çıkaramadı. Velhasıl Küba 2016 yılından bugüne düşüş halinde. Bu düşüşte Havana’nın büyük destekçisi Hugo Chavez’in ölümüyle çöküşe geçen Venezuela'nın durumunun da payı olduğunu unutmayalım.
Vaşington ve Tel Aviv, yıllardır Birleşmiş Milletler Teşkilatını dikkate almıyor
Son ABD seçimlerini bir yandan T.C. vatandaşı bir yandan Küba dostu kimliğiyle izledim, aklı başında insanlar grubu içinde yer alıp Kamala Harris’in kazanmasını arzu ettim. Maalesef yine Trump kazandı, mazlum Küba halkının çilesi yine devam edecek. Trump'ın seçim zaferiyle neredeyse eş zamanlı olarak Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'nda Küba'ya uygulanan ABD ambargosu kararının kabul edilmesi, dünyamızın geleceğine dair karamsarlığımı pekiştirdi, karamsarlığımda ülkemizin durumunun da payı olduğunu kaydetmeme müsaade ediniz.
Moldova bu çekimser oyla saygınlığını zedeledi
Bu vesileyle ülkesinde ahiren Ruscu adaya karşı seçimleri kazanan Avrupa Birliği yanlısı Moldova Cumhurbaşkanı Maia Sandu'ya bir mesajım var. Tüm AB ülkeleri Genel Kurulda ABD ambargosunun sona erdirilmesi yönünde oy kullanırken Moldova nasıl olur da ABD yanlısı oy kullanır? Maia Sandu bu çekimser oyla Vaşington'un gözüne girdiğini düşünüyor ise tamamen yanılıyor. Bu oyla Kişinev hem Brüksel nezdinde saygınlığından kaybetmiştir, hem de Vaşington nezdinde kolay lokma olduğunu ortaya koymuştur. Bulgaristan ve Romanya'da da zaman zaman estiğine şahit olduğumuz bu aşırı amerikancı rüzgarlar sadece ülke saygınlığını törpüler.
Moldova Cumhurbaşkanı Maia Sandu
Tebrikler ve alkışlar Arjantin Dışişleri Bakanı Diana Mondino’ya
ABD ambargosu oylaması sırasında Birleşmiş Milletler nezdindeki Arjantin Temsilciliği de çoğunluğa uyarak ambargonun sona ermesi yönünde oy kullanmış. Bir Latin Amerika ülkesi olarak Buenos Aires’in başka türlü oy kullanması doğrusu beklenilemez. Ancak basından öğrendiğime göre, oylama sonrasında, ABD ve İsrail ile birlikte oy kullanmadığı cihetle, Arjantin Devlet Başkanı Javier Milei, Dışişleri Bakanı Diana Mondino’yu azletmiş. Geçen sene göreve seçilen Arjantin cumhurbaşkanı aşırı yöntemlere rağbet eden “deli” lakaplı farklı bir sağcı lider. Dış politikada mutlak Vaşington yanlısı. Küba'yı “diktatör yönetim”olarak adlandırıyor. Güçlü Peronist geleneğe sahip Arjantin'in, Küba'yı, Venezuela ve Nikaragua gibi yozlaşmış ülkeler ile bir sepete koyması hakikaten pek talihsiz, pek üzücü. Bu Javier Milei, “delidir ne yapsa yeridir” deyişiyle nokta koyalım.
Arjantin Devlet Başkanı Javier Milei
Hasan Servet Öktem kimdir?
Hasan Servet Öktem 1953 yılında Düzce'de doğdu. Galatasaray Lisesi'ni bitirdikten sonra Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi'ni (Mülkiye) bitirdi. 1977 yılında "meslek memuru" olarak Dışişleri Bakanlığı'na girdi. Stuttgart, Tahran, Cenevre (BM) ve Ottawa'da görev yaptı. Belgrad (2003-2008) ve Havana'da (2012-2016) büyükelçi olarak Türkiye'yi temsil etti. Merkezde, Dışişleri Bakanlığı Personel Dairesi Başkanlığı, Uzakdoğu-Afrika Genel Müdürlüğü, İkili Siyasi İlişkiler Genel Müdürlüğü, görevlerinde bulundu.
Yaklaşık 41 yıl çalıştığı Dışişleri Bakanlığı'ndan 2018 yılında emekliye ayrıldı. T24'te 2018 yılından itibaren, ağırlıklı olarak Afrika, Latin Amerika ve Balkanlar'daki gelişmeleri yorumlayan yazılar yazıyor.
|