Geçtiğimiz hafta İtalya’nın Palermo (Sicilya) şehrinde Libya konulu uluslararası konferans düzenlendi. Konferans, Libya’daki yerel güçlü siyasi ve askeri isimler arasındaki çekişmelerin devam ettiğini ortaya koyarken, Libya’da çözüme katkı yapmayı isteyen iddialı ülkeler arasında, henüz gerekli uyum ve mutabakatın sağlanamadığı açıkça görüldü.
Libya’da çatışan tarafların barıştırılması, anayasal zeminin hazırlanması, seçimlerin düzenlenmesi ve nihayet ülkenin birlik ve bütünlük içinde siyasi istikrara kavuşması amacıyla Birleşmiş Milletler (BM) öncülüğünde çalışmalar yürütülüyor. 2015 yılında BM Güvenlik Konseyi’nde kabul edilen Libya Siyasi Mutabakatı doğrultusunda Tripoli’de yerleşik, geçici bir konsey ve hükümet üzerinden ülkenin birleştirilmesi için gayret sarf ediliyor. BM Libya temsilcisi Ghassi Salame, bu amaçla çalışmalarını ara vermeden sürdürüyor. Ağır aksak da olsa, kabul edilen yol haritası doğrultusunda ilerlemeler gerçekleşiyor.
Hal böyleyken, Fransa, geçtiğimiz mayıs ayı sonunda, Paris’te Libya’nın ülke içinde ve dışında tanınan dört liderini bir araya getirerek Libya zirvesi düzenledi. Libya’nın doğusunun güçlü askeri lideri mareşal Hafter ile ülkenin batısına hakim ve uluslararası toplum tarafından tanınan Tripoli’deki geçici hükümetin başı Faiez Serraj , cumhurbaşkanı Macron sayesinde bir araya geldiler. 2018 sonunda seçimlerin düzenlenmesi de dahil bazı ilkeleri vurgulayan zorlama bir sözlü bildiri yayınlandı.
BM çevreleri ve Libya barışına ilgi duyan devletler, Fransa’nın bu girişimini aceleci ve zorlama bir çözüm olarak değerlendirmelerine rağmen açıkça karşı gelmediler, uyarılarda bulunmakla yetindiler. Nitekim Fransız girişiminde yer alan 2018 sonunda seçimlerin düzenlenmesi projesinin gerçekleşmeyeceği anlaşıldı ve seçimler ertelendi.
Bu defa, “Libya çözümünde lider ülke” olabilmek üzere Fransa ile sıkı bir rekabet içinde bulunan İtalya bir Konferans düzenledi. Katılım tatminkar düzeyde gerçekleşti, makul bir yol haritası kabul edildi, Libya’ya barış ve istikrarın gelmesi için katkıları zorunlu 4 mahalli isim konferansa katıldılar, Libya’nın doğusuna hakim olan askeri güçlerin lideri Mareşal Hafter resmi görüşmelere iştirak etmemekle birlikte çeşitli ikili görüşmeler gerçekleştirdi. BM Libya temsilcisi konferansın yararlı olduğunu, iyi geçtiğini vurguladı.
Libya’da önümüzdeki dönemlerde yapılması gerekli hususları hatırlatmak gerekirse aşağıdaki çalışmaları sıralayabiliriz:
Ülke çapında seçimler düzenlemek üzere gerekli anayasal zeminin hazırlanması, seçimler için gerekli yasaların kabul edilmesi, anayasa referandumu düzenlenmesi, ülkenin petrol ihracatı ve petrol gelirlerinin toplanması işlemlerinin tek elden yapılması ile petrol gelirlerinin adil ve şeffaf biçimde sarf edilmesinin teminat altına alınması, ülkenin doğusuna hakim Libya Ulusal Ordusu ile batıda Tripoli hükümetine bağlı silahlı grupların birleştirilerek sivil otoriteye bağlı birleşik Libya ordusunun tesisi.
Palermo Konferansında mutabık kalındığı çerçevede, yukarıda kayıtlı görevler üzerinde çalışmalara başlamak üzere, ocak ayında Libya’da milli konferans toplanacak, seçimlerle ilgili çalışmalara ise ilkbahar aylarından itibaren başlanacak, amaç 2019 yılında seçimlerin ülke çapında sorunsuz biçimde gerçekleştirilmesi.
Libya’da tüm silahlı grupların tek ve düzenli bir ordu haline getirilmesi çalışmaları ise Libya’nın komşusu Mısır’da gerçekleştiriliyor. Mısır’ın Mareşal Hafter’i desteklediğini göz önünde bulundurarak güvenlik müzakereleri için yer seçiminin sağlıklı olmadığını savunanlar da mevcut.
Kaddafi’nin devrilmesini müteakip geçen yedi yılın ardından, 2019 yılında, Libya’ya nihayet barışın gelip gelmeyeceğini birlikte izleyeceğiz. Demokrasi geleneği bulunmayan, ancak siyaseten istikrarlı ülkelerdeki hassas dengeler, dışarıdan müdahaleler neticesinde bozulduğu takdirde, bu ülkelerde demokratik kurumları yerleştirmek suretiyle barış, istikrar ve kamu düzeninin yeni baştan sağlanmasının ne denli zor olduğu herkesin malumudur. Nitekim, Libya’daki iç savaş ve otorite boşluğu, Irak ve Suriye’den kaçan İŞİD mensuplarını da bu ülkeye yöneltmiş, Mali ve Nijer’in kuzeyinde faaliyetlerini sürdüren Magrep El Kaidesi (AQMİ) militanları açısından elverişli bir zemin oluşturmuş, sorunlu Afrika ülkelerinden refah aramak amacıyla Avrupa’ya kaçmak isteyen göçmenlerin denize açıldıkları ülke haline dönüşmüştür.
Libya, diktatör Kaddafi’nin oyuncağı gibi bir devletti. Siyasi partiler yoktu, rejime aykırı siyasi veya ideolojik görüşlerin ifade edilmesine müsaade edilmezdi. Bu gerçekler ışığında, Libya’da demokrasinin bugünden yarına yerleşmesi , yeşermesi beklenmemeli. Ülkede feodal bir yapı hakim, 400 küsur silahlı aşiret mevcut, aşiretler arası rekabet hat safhada.
İşin diğer tarafı, Trablus ile Bingazi arasındaki tarihi uyuşmazlık, çekişme ve rekabettir. Bingazi’nin hep bağımsızlık arzusu duyduğu sır değildir. Esasen, Libya’daki iç savaşın özünde petrol gelirlerinin nasıl harcanacağı yatmaktadır. Ülkenin doğusunda yaşayanlar Tripoli’nin petrol gelirlerini adaletsiz biçimde, doğunun aleyhinde harcadığına inanmakta ve batıya(Tripoli yönetimi) hınç beslemektedir. Petrolün yüzde 80’inin doğuda üretildiği dikkate alındığında bu hissiyatta doğruluk payının yüksek olduğu kabul görecektir.
Çöllerden ibaret bir ülke olan Libya’da ekonomi tamamen petrol gelirlerine dayalı olduğundan, petrolün düzenli ve güvenli biçimde üretilmesi ,taşınması, ihraç edilmesi ve petrol gelirlerinin şeffaf ve adaletli biçimde harcanması sağlanmadan Libya’ya barışın gelmesinin mümkün olmayacağı bilinmektedir. Bunun gerçekleşmesi için ise ülkedeki farklı güvenlik güçlerinin tek bir çatı altında birleştirilmesi zorunluluk arz etmektedir. Ülkenin karşı karşıya bulunduğu çetrefil siyasi meseleler ise ancak bu iki temel sorunun halledilmesiyle mümkün olabilecektir. Gerisi, ülke önderlerinin vatanın menfaatlerini şahsi ikbal ihtiraslarının önüne koyabilmelerine bağlıdır.
Kaddafi rejimini deviren ayaklanma, komşu Tunus’ta başlayan “Arap Baharı’nın” Libya’ya sirayet etmesiyle, 2011 yılı şubatında başlamıştır. Batının hava kuvvetleri desteğiyle, Bingazi’de teşkilatlanan muhaliflere yardım sağlanarak Kaddafi devrilmiştir. Müdahale, İtalyan hava alanları kullanılmak suretiyle, Fransız ve İngiliz savaş uçaklarıyla gerçekleştirilmiştir. Libya’ya dair BM Güvenlik konseyinin muğlak kararı geniş biçimde yorumlanarak müdahaleye yasal zemin kazandırılmış, Rusya ve Güney Afrika kandırılmıştır. Fransa önderliğindeki batı müdahalesi, Libya’ya sadece kaos, katliam ve ızdırap getirmiş, ülke bölünmenin eşiğine taşınmıştır.
Libya’da olanları izleyip üzülüyoruz. Ancak ülkeyi bu hale getiren müdahalenin baş müsebbibi Fransa’nın Libya sorununun çözümünde öne çıkmasını nasıl değerlendirirsiniz? Libya’da yaşanan kaosun sorumluluğunun Fransa’ya ait olduğunu bazı İtalyan bakanlar da itiraf etmektedir. Peki, ya İtalya? Fransa’yı hedef tahtasına koyarak sorumluluktan kaçabilir mi? Halen Fransa doğu Libya’yı ve Mareşal Hafter’i desteklemekte, İtalya ise karşı tarafı, Tripoli’de yerleşik milli mutabakat hükümetini tutmaktadır.
Türkiye Libya’daki ayaklanmalar sırasında Bingazi’deki güçleri desteklemiş ve sorumsuz bir şekilde para yardımı yapmıştır (Davutoğlu dönemi). Bugün başka bir noktaya geldiğimiz anlaşılmaktadır; zira Batı basınında, Türkiye ve yoldaşı Katar’ın Tripoli’yi destekledikleri, Tripoli’de yerleşik Devlet Konseyi’nde Müslüman Kardeşler taraftarı unsurların ağırlık kazandıkları ileri sürülmekte, Libya’nın doğusundaki siyasi ve askeri çevrelerde ise, Türkiye ve Katar’ın Müslüman Kardeşler’e yakınlıklarından ötürü Tobruk merkezli siyasi çevrelerden uzaklaştıkları dile getirilmektedir.
Türkiye Palermo konferansına bakan düzeyinde katılmış, ancak bir şeylere kızıp toplantıyı terketmiştir. Heyetimizin, güvenlik konularının tartışıldığı kısıtlı bir ön toplantıya katılmasına müsade edilmediği için terkettiği söylenilmektedir. Tabiatıyla, adınız müslüman kardeşler taraftarı diye çıkmışsa, Katar’la yediğiniz içtiğiniz ayrı gitmiyorsa, cihatçı gruplardan ve müslüman kardeşlerden derin ve haklı kaygılar duyan Libya’nın doğu yarısını ( Bingazi-Tobruk çevreleri) doğal olarak kaybeder ve toplantı kapılarından dönersiniz.