Hafta sonu Venezuela’da başkanlık seçimleri yapıldı. Müteveffa Hugo Chavez’in ardından 2013 yılında devlet başkanı koltuğuna gelen Nicolas Maduro tekrar seçilmeyi başardı. Ancak bu defaki seçim sonuçlarının çok tartışılacağı anlaşılıyor. Seçimlere yönelik eleştiriler ülke içinden geldiği kadar ülke dışından da yağıyor. Bu aşamada 2018 Mayıs seçimlerinin Venezuela’nın devasa sorunlarını çözecek, tüm halkını kucaklayacak, ülkeden göçü durduracak, bölge ülkelerinden ve uluslararası toplumdan destek görecek bir iktidarı göreve getirmediği çok açık görünüyor.
Seçimlerde, devlet başkanı Maduro oyların yüzde 68 ini alırken, 2. durumdaki Henri Falcon yüzde 21, rahip Javier Bertucci ise yüzde 11 seviyesinde oy topladılar. Henri Falcon seçim sonuçlarının açıklandığı gece, sonucu tanımayacağını, hükümetin, herkesin gözü önünde, gıda ve ihtiyaç paketi hediyesi karşılığında oy satın aldığını iddia etti.
Seçimlerin meşruiyetini etkileyen en önemli husus ise, rekor düzeydeki düşük katılım oranı. Muhalefet Koalisyonunun (MUD) yaptığı boykot çağrısına uyarak sandık başına gitmeyenlerin oranı yüzde 53-54 düzeyinde. Seçimlere yüksek katılım geleneği ile 2006 ve 2012 seçimlerine katılım oranının % 80 civarında olduğu dikkate alındığında, 2018 Mayıs seçimlerinin, çoğunluğun iradesini yansıttığını ileri sürmek hayli müşkül.
Devlet başkanı Maduro’nun seçim zaferine, Latin Amerika’dan, ABD ve Kanada’dan ve ülkeyi yakinen izleyen Avrupa Birliğinden itirazlar geldi. Hugo Chavez döneminden itibaren Venezuela ile ilişkileri ciddi biçimde bozulan ABD, beklenildiği üzere, “sahte seçimlerin” sonucunu tanımayacağını, Venezuela’ya uyguladığı ekonomik ve finansal yaptırımları genişleteceğini duyurdu. ABD-Venezuela ilişkilerinin evveliyatına baktığımızda, Washington-Caracas arasındaki gerginliğin, karşılıklı itham ve tehditlerle, artarak devam edeceğini rahatlıkla söyleyebiliriz. Nitekim devlet başkanı Maduro, seçimlere yönelik eleştirileri nedeniyle Caracas’daki ABD Büyükelçiliği maslahatgüzarını sınır dışı etti.
Seçimlerin meşruiyetine gölge düşüren diğer önemli gelişme, aralarında Venezuela’ya komşu ülkeler ve Latin Amerika’nın önde gelen devletlerinin yer aldığı “Lima Grubunun” seçim açıklaması oldu. Kanada’nın ve 13 bölge ülkesinin oluşturduğu Lima Grubu, seçimlerin uluslararası standartların altında kaldığını, seçim sürecinin meşru olmadığını, birçok usulsüzlük tespit edildiğini duyurdu. Bu açıklamayla yetinmeyen grup ülkeleri, Venezuela’dan diğer bölge ülkelerine kaçan göçmenlerin yarattığı sorunu değerlendirmek amacıyla, seçimlerin hemen ertesinde, Caracas’daki Büyükelçilerini istişareler için geri çağırdılar.
Venezuela’daki siyasi ve iktisadi sıkıntıları yakinen takip eden Avrupa Birliği, Amerika kıtasındaki devletlerin tamamının üyesi olduğu Amerikan Devletleri Örgütü (OAS) ve Avrupa Parlamentosu, seçim sonuçlarını eleştirdiler ve geçtiğimiz aylarda, ülkede demokratik seçimler için gerekli şartlar sağlanmadan seçim yapıldığı takdirde sonuçları tanımayacaklarını vurguladıklarını, bu çerçevede seçimlerin ertelenmesini tavsiye ettiklerini hatırlattılar.
Seçimlerden sonra, devlet başkanı Maduro’ya, Nikaragua, Bolivya, El Salvador ve Küba gibi bölgenin solcu ülkeleri tebrik mesajları gönderdiler. Bölge dışından kutlayanlar ise Rusya, Çin ve Türkiye. Komşu ülkeler ile bölge ülkelerinin reddettiği seçim sonuçlarını, Rusya ve Çin’in ideolojik sebeplerle desteklemeleri çok doğal. Ancak Türkiye’nin, uluslararası toplumla ters düşme pahasına Maduro yönetimini tebrik etmesini anlamak hayli zor.
Nisan ayında T24 makaleleri arasında yer bulan Venezuela konulu yazımızı okuyan okurlar hatırlayacaktır. Venezuela fosil enerji kaynakları açısından dünyanın en zengin ülkeleri arasında yer alıyor. Devletin gelirleri neredeyse tamamen petrol ve doğal gaz satışlarından oluşuyor. Geçtiğimiz yıllarda petrol fiyatlarının düşmesine ilaveten, petrol üretiminin yatırım noksanlığından en düşük seviyelere gerilemesi, ülke ekonomisini, eşine rastlanılmamış bir krizin derinliklerine taşıdı: Gıda ve ilaç yokluğu had safhada, enflasyon 4 haneli rakamlarda, her gün binlerce insan komşu ülkelere göç ediyor, asayiş ve güvenlik durumları içler acısı hallerde, hükümet ve muhalefet arasında diyalog kopmuş, uluslararası aktörlerin tarafları barıştırma girişimlerinden sonuç alınamıyor. İşte bu koşullarda, aralık ayında yapılması gereken seçimler muhalefetin ve uluslararası toplumun tüm itirazlarına rağmen erkene alınarak gerçekleştirildi. Liderleri yasaklanan, hapse atılan veya ülke dışına kaçmak zorunda kalan muhalefet seçimleri boykot etti. Seçmenlerin yarıdan fazlasının katılmadığı seçimlerde zafer kazanan Maduro’nun toplumsal barışı sağlama ve ülkeyi ekonomik krizden çıkarma ihtimali yok gibi.
Beklentiler, önümüzdeki dönemde, Venezuela’nın halen maruz kaldığı yaptırımların artacağı, ülkenin daha da yalnızlaşacağı ve halkın ülkeyi terk etmeyi sürdüreceği yönünde. Uzlaşma kültürünün tamamen yok olduğu, kutuplaşmanın had safhalara vardığı, hükümet taraftarları (chavistas) ile muhalefet mensuplarının birbirlerini siyasi rakip değil de, neredeyse düşman gibi algıladığı Venezuela’da ,ekonomi çarklarını harekete geçirmek, yaşanan insani drama son vermek, toplumun katmanları arasında hoşgörü ve barışı hakim kılmak adeta imkansız görev (misión imposible.) . Yabancı sermayeye kapıları kapatan, özel sektörü kenara iten, halkın ülkeden kaçtığını görmezden gelen Maduro yönetiminin, mevcut anlayışı ve icraatıyla bu zorluğun altından kalkması mümkün görünmüyor.