Venezuela'da hükûmet ve muhalefet arasında diyalog başladı
Latin Amerika'nın bir yandan petrol zengini, diğer yandan bitmeyen krizler ülkesi konumundaki Venezuela'dan, son aylarda, çekişen siyasi taraflara dair bir uzlaşı haberi gelmedi. Değerlendirmemiz, Trump yönetiminin bu ülkeye karşı 4 yıl boyunca uyguladığı "azami baskı" politikasından, demokrat Başkan Biden döneminde vazgeçileceği yönündeydi. Daha önemli konulara (Çin, Afganistan vs.) konsantre gözüken yeni Vaşington yönetiminin Venezuela'ya ayıracak fazla zamana sahip olmadığı sonucunu çıkarıyoruz. Bu belirsizlik ortamında, "ne olacak bu Venezuela'nın hali?" suali sık sık gündeme dâhil olurken, geçen hafta Meksika Dışişleri Bakanı’nın yaptığı Venezuela konulu açıklama, ülkede ve bölgede memnuniyet uyandırdı. Maduro hükûmeti ile Venezuela muhalefeti arasında, ülkenin karşı karşıya bulunduğu derin krizi aşmak amacıyla, Meksika'nın ev sahipliğinde müzakerelere başlanılması hususunda bir mutabakata varıldığını sevinerek öğrendik. Bu defa da tarafları bir araya getiren yine Norveç oldu. 5 milyon nüfuslu bu küçük Nordik ülkesi büyük takdir hak ediyor. Krizlerin çözümünde ara buluculuk işlevi alanında güven veren ve gerçekten derin bir tecrübe sahibi olan Norveç yönetimi ile özellikle ülkenin dışişleri mensuplarını bu vesileyle tebrik ederim. Görüşmelere ev sahipliği yapan Meksika hükûmetine de teşekkür etmeyi unutmayalım.
Uzlaşılan hususlar
Mutabakatı, ayrıntılara girmeden özetlersek: Ülkeye uygulanan yaptırımlar kaldırılırken, Maduro hükûmeti de muhalefete yönelik baskıları kaldıracak, adil ve serbest seçimlerin yapılması için gerekli adımlar atılacak; ülke böylece, ağır siyasi, ekonomik ve insani krizden (inşallah) çıkacak. Bilindiği üzere, muhalefet, Maduro'nun ikinci kez seçilmesine yol açan 2018 Mayıs başkanlık seçimleri ile 2020 Aralık parlamento seçimlerinin sonuçlarını, adil, serbest ve denetlenebilir biçimde düzenlenmedikleri gerekçesiyle reddediyor. Zaten, bir iki istisna dışında, muhalefet partileri anılan seçimleri boykot etti. Halen, ABD'nin başını çektiği çok sayıda ülke, Maduro'yu devlet başkanı olarak kabul etmiyor. Vaşington'un Trump döneminde uyguladığı ağır yaptırımlar, Maduro yönetimini çok zor durumda bıraktı; ancak bu sebeple, Venezuela halkı da yıllardır mağduriyet içinde. Ülke dışına kaçanların sayısı 5 buçuk milyona ulaştı (her 5 kişiden biri). Az sayıda bölge ülkesi ile İran, Rusya ve Çin, bir kenara bırakıldığında, yaptırımlara karşı gelmek suretiyle Maduro yönetimini açıkça destekleyen ülke bulunmuyor diyebiliriz (biz de, hamdolsun, Maduro'cu olmayı bıraktık).
Trump ve muhalefetin günahları
Geriye doğru baktığımızda, Trump yönetiminin 4 yıl boyunca "Maduro'suz geçiş dönemi" için ısrarcı olduğunu, Maduro'yu devirmek için başvurulan ağır yaptırımların sonuç vermediğini, ordunun taraf değiştirmeyerek Maduro'nun yanında durduğunu, bu dönemde, Venezuela halkının, Covid-19 pandemisinin de etkileriyle, maalesef büyük sıkıntılar yaşadığını ve çaresizlerin ülkeden kaçtıklarını görüyoruz. Vaşington'un peşinden giden muhalefet, 3 yıl aradan sonra, 2018 yılında terk ettiği görüşme masasına geri dönmek zorunda kalmıştır. Uluslararası toplumun görevi, Venezuela'da, iktidar ve muhalefetin eşit şartlarda yarışacağı, adil ve serbest seçimlerin düzenlenmesini sağlamaktan ibarettir. Maduro'suz çözüm ısrarı ülkeye 4 yıl ilave acı ve ıstırap getirmiştir. Muhalefetin, yaşananlardan gerekli dersi çıkararak birleşmesi, ittifak teşkil etmeden Maduro'yu deviremeyeceğini idrak etmesi beklenir. Yeri gelmişken Maduro'dan, zerre hoşlanmadığımın altını çizeyim. Ama 41 yıllık Dışişleri mesaimiz, bize, Suriye'nin, Mısır'ın, Venezuela'nın v.s. iç işlerine karışılmaması icap ettiğini derinlemesine öğretmiştir.
Nikaragua'da devrim bitti, demokrasi rafa kalktı
Nikaragua'yı 40 yıl boyunca yöneten ABD kuklası Somoza rejimini, 1979 yılında deviren "Devrimci Sandinista Gerillaların" liderlerinden Daniel Ortega, son üç dönem arka arkaya seçimleri kazanarak ülkeyi yönetti. Ancak, birkaç yıldır işler hiç de iyi gitmiyor. 3 sene önce, bazı sosyal hakları savunmak üzere sokağa inen kitleler güvenlik güçlerinin orantısız şiddeti ile karşılaştılar. Ancak protesto hareketleri genişledi ve tüm ülkeye yayıldı. Sıkıntıları gideremeyen ve sorunları çözemeyen hükûmet, çareyi baskıyı arttırmakta bulunca, insanlar ülke dışına kaçmaya başladı. Böylesi gergin koşullarda, önümüzdeki Kasım ayında cumhurbaşkanlığı seçimleri düzenlenecek. Ülkeyi toplam 16 yıl yöneten, 76 yaşındaki başkan Daniel Ortega yine aday ve muhalefete göz açtırmıyor. Son 1-2 ay içinde cumhurbaşkanı adayları arasında öne çıkan 4 muhalif lider, vatana ihanet suçlamasıyla tutuklandı. Muhalif gazeteler kapatılıyor. Hapse atılanların bazıları Daniel Ortega ile birlikte silahlı mücadele veren ekibin üyeleri. Yılların devrimci lideri baskı yoluyla eski yoldaşlarının ve muhaliflerin sesini kısarak seçim kazanmayı planlıyor. Bu Orta Amerika ülkesini ve artık devrimci kabul edilmeyen liderini daha fazla tanımak isteyenlere, 8/6/2018 tarihli T24 yazımı tavsiye ederim. Nikaragua, Venezuela ile birlikte, iktisadi durum, demokrasi ve insan hakları açısından, halen, Latin Amerika'nın en kötü durumdaki iki ülkesine dönüşmüştür (Haiti klasman dışı). Kuzey Amerika'nın muhafazakâr ve liberal kalemleri, Latin Amerika'da sol rejimlerin başarısızlığını ortaya koymak üzere bu iki ülkenin ve liderin adını öne çıkarıyorlar. Haksız da sayılmazlar. Liderleri, sağcı veya solcu sıfatları yanında, bundan böyle, koltuğuna yapışan ve yapışmayan olarak da sınıflandırmak uygun düşecektir.
Haiti'yi 11 yıl aradan sonra yine deprem vurdu.
Son 2 yıldır, anayasal sistemi inkıtaa uğramış ve siyasi kaos içinde savrulan fakir Haiti, bu defa 14 ağustos günü, kuvvetli (7,2) bir depremle sarsıldı. 2010 yılındaki deprem, başkent Port-Au-Prince' i vurmuş ve 200 bin civarında can kaybına yol açmış idi. Bu kez ülkenin batısındaki Les Cayes kenti depremden çok etkilendi, günbegün artan ölü sayısı 2200 civarına yaklaştı. Ulaştırılan yardımlar hem yeterli değil, hem de düzen içinde dağıtılamıyor. Haiti Devlet Başkanı Jovenel Moise'ın 7 Temmuz gecesi evinde suikaste uğrayarak öldürüldüğünü hatırlayacaksınız. Suikastın arkasındaki sis perdesi de henüz kaldırılamadı. Yönetimi devralan yeni başbakanın Eylül ayında başkanlık ve parlamento seçimlerini gerçekleştirmesi konuşulurken, ülkeyi önce deprem ardından da kasırga harap hale getirdi. Bu çok zor koşullarda, seçimlerin Eylül ayında düzenlenmesi hayli zor gözüküyor. Uluslararası toplumun, Haiti'ye yönelik mahcubiyetini unutturmak üzere, daha fazla destek vermesi ve talihsiz ülkenin yanında durması insaniyet borcudur.
Küba'da KOBİ'lere müsaade çıktı
Küba'da, yönetimi Raul Castro'dan devralan genç lider Diaz-Canel, Ağustos ayı başlarında, ülkede küçük ve orta ölçekli işletmelere (KOBİ) müsaade eden yasal düzenlemeyi uygulamaya koydu. Sevimli Karayip ülkesinde, 1996 yılından itibaren Raul Castro önderliğinde, temkinli bir tempoda, ekonomik reformlar yapıldığını izledik. Genelde 2 adım ileri, 1 adım geri şeklinde uygulandı bu reformlar. Bu defa özel sektörü iktisadi faaliyetlere ciddi seviyelerde dahil edecek doğru bir adımdan söz ediyoruz. Bununla birlikte, Küba ekonomisinin içine düştüğü derin krizin, KOBİ'lerin önünün kâğıt üzerinde açılmasıyla, aşılması mümkün değil. Özel sektörün, kooperatiflerin ve devlete ait KOBİ'lerin, randımanlı, verimli ve düzenli biçimde üretim yapmak üzere ihtiyaç duyduğu çok sayıda mal ve hizmetin (ara mallar, nakliye, yedek parça vs.) teminindeki sıkıntıların bugünden yarına giderilmesi öyle zor ki inşallah fazla gecikmeden başarırlar.