40 milyon nüfuslu Arjantin Latin Amerika’nın üçüncü büyük ekonomisidir. Brezilya ve Meksika ile birlikte, bölgesindeki üç G-20 üyesi arasında olmasına karşın, ekonomik krizleri ile dünyanın dikkatini çeken, neredeyse on yıllık aralıklarla iktisadi buhranlar yaşayan bir ülkedir.
2015 yılında düzenlenen seçimlerde, Buenos Aires Belediye Başkanlığı yapmış, Boca Juniors Futbol Kulübünü yönetmiş, devletin ekonomik faaliyetlerinden çekilmesini savunan ve piyasa ekonomisine inanmış politikacılardan, tanınmış iş adamı, Mauricio Macri’nin başarıya ulaşmasının, uluslararası finans çevreleri tarafından büyük memnuniyetle karşılandığını hatırlıyoruz.
2001 yılında Arjantin ekonomisinde yaşanan büyük çöküşün ardından, ülke yeniden Peronist politikacılara emanet edildi. 2003-2007 yıllarında Nestor Kirchner, 2007-2015 yıllarında Nestor Kirshner’in senatör eşi Cristina Fernandez Kirchner dönemlerinde, sol eğilimli, milliyetçi ve popülist politikalar benimsendi. Bir yandan ülkenin dış borçlarının yeniden yapılandırılarak ödenmesi istikametinde büyük mücadele verilirken, diğer yandan fakirleşen kitlelere destek sağlamak üzere sosyal programlara ağırlık verildi, sübvansiyonlarla fiyatlar aşağı çekildi. Sermayenin ülkeye girişi ve ülkeden çıkışı kontrol altına alındı, ülkenin para birimi “peso”nun değeri suni biçimde yüksek tutuldu. Ancak, uygulanan ekonomik politikalardan rahatsızlık duyan bir çok yabancı firma Arjantin’den ayrıldı. Arjantin’in önerdiği dış borç ödeme formüllerini kabul etmeyen bazı alacaklı fonlar (Akbaba fonları) tarafından ABD mahkemelerinde Arjantin hazinesi aleyhine davalar açıldı. 2015 yılına gelindiğinde karşımıza çıkan büyük tabloda, dış borçların ödenmesiyle ekonomide nispi bir rahatlama sağlanmasına karşın, yüksek enflasyon, hayat pahalılığı, büyümede yavaşlama gibi sorunların kitlelere yansımasıyla rahatsızlıkların arttığı göze çarpmaktaydı. Cumhurbaşkanı Cristina Kirchner ve hükümet aleyhindeki yolsuzluk iddiaları, ekonomi yönetimine dair ülke içi ve dışından gelen eleştirilerle birleşince, piyasa ekonomisini savunan, başta IMF olmak üzere, uluslararası finans çevreleriyle işbirliği yapacağı mesajını veren Mauricio Macri, ikinci turda ve az bir oy farkıyla, ülkenin yeni cumhurbaşkanı seçildi.
Mauricio Macri’nin 2015 yılında başkanlık seçimlerini kazanması, hem Arjantin, hem de Latin Amerika’da, son 10 yıl içinde, sol yönetimlerin ilk kez iktidarı kaybetmesi anlamı taşımış, Latin Amerika ülkeleri geneli bakımından, sol iktidarlar açısından tehlike ve alarm işareti oluşturmuştur. Nitekim takip eden yıllarda, Şili ve Brezilya’da sağcı hükümetler iktidara gelmişlerdir.
2015 yılı seçimlerinde, ekonomiyi düze çıkarmak, yolsuzluklara son vermek, demokrasiyi savunmak, ülke kurumlarını güçlendirmek, uluslararası finans kuruluşlarıyla işbirliği yapmak ve dış politikada Arjantin’i Venezuela çizgisinden çıkarmak üzere söz veren Mauricio Macri, 4 yıllık iktidarının son aylarında ne durumdadır? Taahhütlerini ne ölçüde yerine getirmiştir?
Tarafsız ve siyaset üstü açılardan değerlendirdiğimizde, Başkan Mauricio Macri önderliğindeki liberal yönetimin ülke ekonomisini düzlüğe çıkardığını, Arjantin’in ekonomik sorunları geride bıraktığını söylemek mümkün değildir. G-20 ülkeleri arasında enflasyon şampiyonluğunun Arjantin’e ait olduğuna bu vesileyle işaret edelim.
Arjantin ekonomisi 2018 yılında ciddi bir kriz geçirmiş, IMF’den 50 milyar dolar tedbir kredisi talep etmek zorunda kalmış, GSMH’sı % 2,5 küçülmüş, ülke parası peso değer kaybetmiş, enflasyon % 50 seviyelerine yaklaşmıştır (2018 yazında Türkiye ve Arjantin’in dahil olduğu ülkeler grubunu vuran döviz krizinde peso ve TL’nin dolar karşısında en fazla kaybeden para birimleri olduklarını hatırlayalım). Özetle Mauricio Macri’nin “Arjantin’de krizler bitecek” taahhüdü havada asılı kalmıştır.
İşte bu koşullarda, önümüzdeki ekim ayında düzenlenecek başkanlık ve parlamento seçimleri öncesinde, ağustos ayı ilk yarısında, Arjantin seçim yasası uyarınca, seçimlerin ilk ve hazırlık aşamasını oluşturan, katılması zorunlu, parti koalisyonlarının belirledikleri başkan ve başkan yardımcısı adaylarının bir arada seçmenin onayına sunulduğu ön seçimler gerçekleştirilmiştir. Muhalefet partileri koalisyonunun başkan ve başkan yardımcısı adayları, Alberto Fernandez ve Cristina Nestor Kirshner ikilisinin “Herkesin Cephesi Koalisyonu” oyların yüzde 48’ini alarak tahminlerin üzerinde bir başarı elde etmiş, Mauricio Macri’nin “Haydi Değişim Koalisyonu” ise oyların sadece yüzde 32’sini alabilmiştir.
Macri’nin bu sürpriz yenilgisi derhal piyasaları etkilemiş, ülke para birimi peso yüzde 30 düzeyinde değer kaybetmiş, borsada da aynı oranlarda düşüş yaşanmış, faizler derhal yükselmiştir (takip eden günlerde kayıpların yarısı telafi edilmiştir). Söz konusu yenilgi tabiatıyla IMF ve uluslararası finans çevrelerinde ciddi kaygılar yaratmıştır. Yenilgi bir bakıma onların da başarısızlığı addedilmiştir.
Arjantin seçim sistemine göre, başkan adayı, ilk turda oyların % 45’ini aştığı takdirde, veya oyların yüzde 40’ını geçip en yakın rakibine % 10 oy farkı yapabildiği durumda, seçimi ilk turda kazanmış sayılmaktadır. Ön seçim sonuçları dikkate alındığında, önceki başkan Cristina Fernandez Kirchner’i başkan yardımcısı yapan Peronist muhalefet partilerinin ortak adayı Alberto Fernandez’i, 2020 yılı başından itibaren Arjantin’in devlet başkanlığı koltuğunda görmek muhtemeldir. Pekâlâ, 27 ekim tarihinde yapılacak seçimlerde, Başkan Macri için her şey bitmiş denebilir mi? Kesinlikle hayır!
Macri yönetimi, kalan 2 ay süre içinde, sıkı para ve maliye politikalarında bir miktar gevşemeye giderek fakirleşen seçmeni rahatlatmaya yönelecek, 2015 yılında uygulamaya koyduğu liberal ekonomik politikaların kısa vadede halkın canını yaksa da, uzun vadede ülkeyi esenliğe çıkaracağını anlatmaya çalışacaktır.
Arjantin’in son 70 yılına baktığımızda, bu sürenin yarısında ülkeyi Peronist iktidarların yönettiğini, bu dönemlerde yolsuzlukların önlenemediğini, ekonomik icraatların halkın beklentilerini karşılayamadığını söyleyebiliriz.
IMF reçetelerine dayalı, piyasa ekonomisi kurallarını uygulayan, devletin ekonomiden elini çekmesini savunan, merkez sağ liberal hükümetlerin, son Mauricio Macri hükümetinde görüldüğü üzere, Arjantin’de fakirliği önleyemediği ve refahın yayılarak artmasını sağlayamadığı da bir vakıadır. Dört yıllık dönemin reformlar için yeterli süre olmadığını, Peronist iktidarların enkazlarını temizleme işinin zaman aldığını, ekonominin doğru yolda ilerlemesi ve sağlam temellere oturması için 2019 ekim seçimlerinde görevin tekrar kendilerine verilmesini isteyen Mauricio Macri yönetiminin çağrılarına Arjantinli seçmen ne cevap verecektir? Yol ayrımına gelen Arjantin halkının ne yapacağını bekleyip görelim. Bu işin doğrusu nedir acaba? Mahfi Eğilmez üstadımız Arjantin’li seçmene yardımcı olabilir mi dersiniz?