Sabah vakti erken bilgisayarımı açıyorum, bir mail.
Hasan Bey merhaba;
Saat 05:20 sularında
dört ya da beş sivil polis,
terörle mücadeleden,
ellerinde arama emri ile geldiler.
Evden 2 laptop ve 2 cep telefonu
aldılar.
Birisi benimdi.
Benim adım arama emrinde
yoktu.
Ama benim telefonumu da aldılar.
Arama 2 saat sürdü.
Sonra Uğur'u alıp gittiler.
O günden beri Çağlayan
Adliyesi'nde sorgu bekliyor.
Beni görüştürmüyorlar.
Güne böyle başlıyorum.
Bir üniversiteden, bir akademisyenin daha gözaltı haberiyle...
Yine derin bir çaresizliği yüreğimde hissederek başlıyorum güne...
15 Temmuz'dan beri üniversitelerden ihraç edilen akademisyenlerin sayısı 4811.
Cumhuriyet tarihi boyunca böylesine bir kıyım yaşanmadı, görülmedi.
İçim acıyor.
Twitter'da sabah vakti Sezen Aksu'ya rastlıyorum.
Bu ülkenin büyük zorluklarla
yetişmiş iki genç öğretmeni
Nuriye Gülmen ve Semih Özakça
60 gündür açlık grevindeler.
Hayatlarından vazgeçiyorlar.
Hiçbir fikrî ayrılığın ve fikirsel
mücadelenin bedeli hayat olamaz.
Kendimize ve birbirimize
vereceğimiz en temel hak,
yaşamak ve yaşatmak.
Gözümüzün önünde eriyip
giderlerse, bu günahtan hangimiz
azade kalabiliriz?..
Enseyi karartmayın demek dilimin ucuna geliyor ama diyemiyorum.
Susuyorum
Güne böyle başlıyorum.
Hem acının, çaresizliğin içimde yarattığı titreşimler...
Hem Sezen Aksu'nun yüreğinden kopan vicdanlı sesi...
Sabah vakti Twitter'da bir haber daha.
Boğaziçi Üniversitesi'nde bir grup öğrenci,
çalışma izni iptal edilen
hocaları Noemi Levy-Aksu'yla dayanışma için rektörlüğe yürüdü:
Hocama dokunma!
Binanın tepesinden bir pankart sallanıyor:
Hakikat ihraç edilemez!
Güne böyle başlıyorum sabah vakti erken.
Öğrencilerin protesto eylemi içimi ısıtıyor.
Çünkü kolay değil yaşadığımız anababa günlerinde itiraz etmek, protesto etmek, hayır demek...
Evrensel gazetesinden bir haber dikkatimi çekiyor sabah vakti.
40 yıldır yayın hayatına devam
eden ve Ragıp Zarakolu ile
Ayşenur Zarakolu’nun kurduğu
Belge Yayınları polis tarafından
basıldı.
Polisler, 2 bin kitaba el koydu.
Güne böyle başlıyorum.
Toplatılan kitaplarla...
Basılan yayıneviyle..
Ragıp Zarakolu ve rahmetli eşi Ayşenur Zarakolu yıllarca hapislerde yatarak, baskılara direnerek bu memleketin Kürt sorunu gibi, 1915 gibi tabularını çok önemli kitaplar yayımlayarak kırmışlardı Belge Yayınevi'nde...
Bu nedenle de, bu memlekette 'akılların özgürleşmesi'ne düşman olanların, bu memleketi hep yalanda yaşatmak isteyenlerin hedefi oldular, olmaya da devam ediyorlar ne yazık ki...
Bizim devletin kitap düşmanlığı, hoyratlığı bitmek bilmiyor.
Ne hazin!
P24'ün attığı tweet'leri okuyorum sabah vakti:
Şahin Alpay 284 gündür tutuklu.
Ahmet Altan 229 gündür tutuklu.
Mehmet Altan 230 gündür
tutuklu.
Cumhuriyetçiler 191 gündür
tutuklu.
Toplam 163 gazeteci hapiste...
Güne böyle başlıyorum.
Demir parmaklık arkasındaki sevgili dostum Nazlı Ilıcak'a selam ediyorum.
Hapisteki tüm dostlarıma, meslektaşlarıma selam ediyorum.
Başka ne yapabilirim ki?
Elimden ne gelir ki?
Her şeye rağmen yüzde 49 bir umut ışığı olarak yanıp sönüyor tünelin ucunda
T24'ten bir haber okuyorum.
Hapisteki Ahmet Şık'ın doğum
gününde arkadaşları Maçka
Parkı'nda bir araya gelerek
doğum günü mesajı gönderdi.
Gönderilen mektupların ona
verilmemesi sebebiyle, Ahmet
Şık'ın arkadaşları mesajlarını
iletebilmek için gazetelere ilan
verdiler.
Gazetelere verilen ilanlar,
"Gazetecilere özgürlük" ve "İyi
ki varsın Ahmet" yazılı
pankartların bulunduğu
fotoğrafla ve "İyi ki doğdun Ahmet
Şık", "Özgür günlerde
buluşacağız" başlıklarıyla yer aldı.
Bir güne böyle başlıyorum, özgür günlerde buluşma çığlıklarıyla...
Hapishaneler dolmaya devam ediyor.
Sürgüne gidenler çoğalıyor.
Ne hazin.
Bugün o kadar çok acı yaşanıyor ki bu memlekette...
Ve ben bu acıların o kadar azına dokunabiliyorum ki.
Enseyi karartmayın demek dilimin ucuna geliyor ama diyemiyorum.
Susuyorum.
Her şeye rağmen yüzde 49 bir umut ışığı olarak yanıp sönüyor tünelin ucunda...
Böyle uyanıyorum kül rengi bir sabaha...