Yanılmak…
Ve yanıldığını yazabilmek…
Kolay değildir.
Hele Türkiye gibi itiraf geleneği olmayan, ‘özeleştiri’den hiç hazzetmeyen bir ülkede hiç kolay değildir, yanıldığını yazabilmek…
Çünkü herkes, her zaman haklıdır bu ülkede.
Özellikle siyasetçisinden yazar çizerine bir ömür boyu hiç yanılmamış, hep haklı çıkmış insanlar yaşar bu topraklarda.
Oysa hayat böyle değildir.
İnsanlar yanılabilir.
İnsani bir şeydir yanılmak.
Ve yanılgıları içtenlikle belirtmek, kâğıda dökmek öğreticidir, aydınlatıcıdır.
'Üç konuda yanılmışım'
Abdülhamid Bilici’nin dün Zaman’daki Üç Konuda Yanılmışım başlıklı yazısını bu duygu ve düşüncelerle okudum.
Üç yanılgısını şöyle özetlemiş Bilici:
Siyasetçisinden yazar çizerine bir ömür hiç yanılmamış insanlar yaşar bu topraklarda!
Ben hâlâ ülkemizin Avrupa standartlarında bir demokrasi olmasını, medya özgürlüğünü, yönetimin şeffaflığını, Alevi, dindar, laik, Kürt, gayrimüslim herkesin özgürce haklarına kavuşmasını istiyorum.
Zor günlerinde ve doğru işler yaparken AKP’ye verdiğim destekten de pişman değilim.
Ama bugün medyaya, iş dünyasına, sivil topluma iktidar eliyle yapılan baskıları, hukukun fiilen askıya alınmasını, Sayıştay’ın etkisiz hale getirilmesini ve otoriterleşme işaretlerini gördükçe, Erdoğan’ın değiştiğine inanarak ne kadar yanıldığımı görüyor ve içeride, dışarıda aynı durumdakilerle beraber derin hayal kırıklığı yaşıyorum.
Kürt meselesindeki açılım istisna, çıraklık ve kalfalık döneminde yaptığı iyi şeyleri yıkan bir Erdoğan var karşımızda.
Üç konuda yanılmışım.
İnsani bir şeydir yanılmak. Abdülhamid Bilici’nin ‘Üç Konuda Yanılmışım’ başlıklı yazısını bu düşünceyle okudum
Birincisi:
Gömlek değiştirdiğini söyleyen Erdoğan ve ona zihinsel meşruiyet sağlayanların gerçekten demokrat çizgiye geldiği.
İktidarın izlediği politikalar ve Hayrettin Karaman gibi isimlerin 2014 Türkiye’sinde “demokrasinin İslam’a uymadığı” görüşleri, bir değişim olmadığı kanaatini güçlendirdi.
Kendisi de bir dönem Sudan’daki siyasi İslamcı harekette yer alan Prof. Hasan Mekki’nin şu tespiti, sorunun derinliğini gösteriyor:
“Siyasi İslam, muhalefet ideolojisidir ve muhalefetteyken demokrasiden bahseder. Ama iktidara gelince farklı olana ne yapılacağına dair ne teorisi ne hazırlığı vardır. Ya biat ister ya düşman sayar.”
İkincisi:
Askeri veya bürokratik vesayet gerilerse ülkenin demokratikleşeceği.
Balyoz, Ergenekon, 12 Eylül davaları, MGK’daki değişim askerin siyasetteki rolünü geriletti.
Ama demokrasi olmadık.
Bunun için bireylerde, toplumsal gruplarda ve tüm kurumlarda bir demokrasi kültür ve bilincine ihtiyaç var.
Üçüncüsü:
Dindarlar iktidarda olursa şeffaflık ve denetim artar, yolsuzluklar son bulur inancı.İhale yasasının 160 kez değişmesi… İhaleye fesat karıştırma cezasının yüzde 50 düşürülmesi…
Sayıştay’ın etkisiz hâle getirilmesi… İmar-rant düzeni ve büyük yolsuzluk iddiaları…
Bütün bunlar, dindarlığın ahlakı garanti etmediğini gösterdi bana...
Umutsuz değilim.
Üzücü de olsa, bu süreç sayesinde insanları tanıyacak ve inşallah bir gün hep birlikte demokrasiyi öğrenip hayata geçireceğiz.
Hasan Mekki diyor ki; “Siyasi İslam, muhalefet ideolojisidir ve muhalefetteyken demokrasiden bahseder…”
Siyasi İslam ve demokrasi
Abdülhamid Bilici’nin yazısında yer alan bir alıntının altını bir kez daha çizmek istiyorum.
Sudan’daki siyasi İslamcı harekette bulunmuş Prof. Hasan Mekki’nin şu tespitinin üstünde durmakta yarar var:
“Siyasi İslam, muhalefet ideolojisidir ve muhalefetteyken demokrasiden bahseder. Ama iktidara gelince farklı olana ne yapılacağına dair ne teorisi ne hazırlığı vardır. Ya biat ister, ya düşman sayar.”
Bu satırlar çok açık.
Demokrasi farklılıklar rejimidir.
Her bakımdan farklı olanların bir çatı altında özgürce yaşayabildikleri rejimin adıdır demokrasi.
Farklı ‘hayat tarzları’na karışılmaz demokrasilerde.
‘Demokrasi kültürü’nün en başında bu vardır.
Demokrasilerde biat yoktur.
Biat etmeyene düşman muamelesi yoktur.
Eteğe, içkiye, dövmeye karışan bir Başbakan
Bu pencereden bizim memlekete bakınca, her geçen gün ‘biat kültürü’nün baskın kılınmak istendiği görülüyor.
Farklı düşünenlerin alnına kolayca hain, düşman damgası vuruluyor.
Etek boyuna da, yapılacak çocuk sayısına da, içilecek içkiye de, gençlerin oturup kalkmasına da karışan bir Başbakan, Tayyip Erdoğan yönetiyor bu memleketi.
O kadar ileri gitmiş durumda ki, artık genç insanların ‘dövme’leri konusunda bile ahkâm kesebiliyor.
Yeni Türkiye bu olmalı!
İyi pazarlar.