15 Haziran 2024

Futbol kaçıkları Almanya'da!

Hadi maça maça, futbol şenliği başladı. Bizim milli takım da Almanya'da, üstelik "seyirci üstünlüğü" de bizde... Neden 2008'de Viyana'da kıl payı kaçırdığımız tarihi Berlin'de yazmayalım?


Euro 2024'ün ev sahibi Almanya, açılış maçında İskoçya'yı 5-1 geçti. Futbola tutkusuyla bilinen iki ülke karşılaşınca, Münih futbol kaçıklarıyla doldu taştı! Futbol festivali, adına yakışır şekilde başladı

İyi ki futbol var!
Avrupa Futbol Şampiyonası '24
Münih'te dün akşam başladı.
Almanya, açılış maçında İskoçya'yı rahat geçti.
Futbol kaçıkları
şimdi Almanya'da!
Bir ay boyunca şenlik var,
futbol şenliği...

Tipik bir futbol kaçığı. Elinde sadece bira bardağı eksik!


2008 Avrupa Şampiyonası'nı anımsıyorum.
Bir ay boyunca
ne büyük heyecan kasırgaları
yaşamıştık Viyana'da,
Cenevre'de, Basel'de...
Şansımız biraz yaver gitse
finali oynayacaktık Viyana'da...
Hiç unutmuyorum
16 yıl önce 2008 Haziranı'ndaki
o günleri...

* * *

Bağırış çağırış...
Ellerinde Türk bayrakları,
çember olmuş
hoplaya zıplaya
slogan atıyorlar.
Vay vay vay!

“Finale finale,
Viyana’nın fethine!”

Daha şimdiden girmişler havaya.

“Biraz erken değil mi?”
“Ne erkeni abi, tam zamanı...
İki kere kuşattık Viyana’yı olmadı.
Bu kez İsviçre Alpleri’nden geleceğiz
Viyana önlerine. Mümkünü yok
bırakmayız kupayı...”

Bağırmaya başlıyor:

“Viyana’ya, Viyana’ya,
Viyana'nın fethine..."

İki yıl öncesini anımsıyorum.
2006'da Almanya'da,
o şehir senin bu şehir benim
Almanya'da gezerek
33 yazıyla izlediğim
Dünya Kupası sırasında
Almanların sloganıydı:

Berlin’e, Berlin’e!

Arda, Tuncay, Hamit, Nihat... Dümende de Fatih Terim var. Euro 2008'e giden Milli Takım, tecrübe ve genç yeteneğin iyi bir karmasıydı. Saha içindeki savaşçı karakterleriyle maçlardan hiç kopmadılar.
Ardı ardına son dakika golleri, bu ruhla geldi

* * *

Fransız yazar Marguerite Duras'nın
şu sözünü severim:

Futbolda meleksi bir yan var.
Futbola bakınca,
erkekleri hiçbir şeyin bozamadığı
bir saflık içinde görüyorum.

Bir futbol hastası,
bir futbol kaçığı ölünce,
ruhu doğru İtalya’nın
yolunu tutarmış.
Futbol bu ülkede
tapılırcasına sevildiği
ve el üstünde tutulduğu için
İtalya’yı kendine
öbür dünyası olarak seçermiş...
Dün bu satırları,

Hasan Cemal
iyi ki hayatında futbol var,

diyerek yazıyorum.
2008 yılı Haziran ayındaki
İsviçre ve Hırvatistan maçları
bana futbol kaçıklığımı
iliklerime kadar hissettirmişti.

* * *

Ve Arda’nın son dakika golüyle
masamdan öylesine bir sevinçle
sıçradım ki, benimle birlikte
havalanan bilgisayarımı
berhava olmaktan,
sağ olsun, yanımda oturan
ve maç boyunca
hiç bitmeyen sorularıyla
kafamı ütüleyen
İskoç meslektaşım güç bela kurtardı.
Belki daha önemlisi:
Soldan yılan gibi kıvrılarak
yampiri yampiri
ortaya doğru kayan
Arda’nın, rakibini
göstere göstere geçtiği
o klasik çalımıyla birlikte
sağ ayağıyla patlattığı
müthiş şutun kaleye girişiyle
Fatih Hoca da gazeteci milletinin
elinden kurtulmuş oldu.
Ama 1-1 de yetmiyor.
Haydi, bir gol daha!
Yine Çin işkencesi...
Can havliyle bastırıyoruz.
Bu maçı alacağız!
Dakikalar geçtikçe,
Fatih Hoca yerinde duramıyor,
yırtıcı bir havası var kulübede,
sağa sola saldırıyor,
bakışları korkutucu...
İnşallah yardımcısı Müfit Erkasap
elinin altında değildir;
yoksa yandı demektir.
Bizim takım için gol atmak
çok zor bir doğum...
Kıvranıyoruz.
Dakika 84, aman Allahım!
Rakip sahada
Hamit’in kaptırdığı topla
kalemize doğru
müthiş bir kontr-atak patladı.
5’e 2 yakalandık.
Son sürat su gibi
akıyorlar kalemize.
Kulübede Fatih Hoca bakamıyor.
Yapmayın, gol mü geliyor?..
Aslan Volkan,
muhteşem bir kurtarış daha
"Basel Panteri"nden...
Ama bize gol lazım.
90 dakika doldu.
4 dakika uzatma.
3 dakikası geçti.
Kaldı 1 dakika.
Allahım bir gol!
Turnuvanın yükselen yıldızı
Arda soldan yılan gibi kıvrılıyor.
Rakibinin üstüne üstüne,
yampiri yampiri,
“Bak ben seni şimdi geçeceğim”
diye ilerliyor. Ve geçiyor,
kaleye bakıyor,
yaradana sığınıp
öyle bir patlatıyor ki,
Fatih Hoca’yla birlikte takımını,
hepimizi ipten kurtarıyor.

Arda İsviçre kalesine süre dolarken öyle bir şut çekti ki, Fatih hocayı ipten aldı. Önce tüm Türkiye nefesini tuttu sonra da sevince boğuldu.

Hayat nasıl peri masalı değilse,
futbol hiç değildir.
Topun, meşin yuvarlağın
kime ihanet edeceği
belli olur mu?..
Öylesine bir ihanete uğrar,
öylesine bir hayal kırıklığı
çukuruna yuvarlanırsın ki,
“Kader utansın!”
demekten başka
bir şey elinden gelmez
o 90 dakikanın sonunda...
O Hırvatistan maçı,
o korkunç heyecan fırtınası
halinde geçen maç
hiç aklımdan çıkmaz.

 

* * *

Yazımın başlığını,
118. dakikada 1-0 mağlup duruma
düştükten sonra, 119. dakikada
şöyle attım:

“Mucize olmadı,
buraya kadarmış!”

Başlığı attım, bekliyorum.
Son düdük çalmak üzere...
Perişan haldeyim.
Mucize olmadan yenebileceğimiz
Hırvatlar elimizden kaçıyor.
Ne yazık!
120. dakika.
Akın patladı!
Geliyoruz.
Ve aslan Semih müthiş bir şutla
yine "Semihliği"ni yaptı.
Yine mucize:
Goolll!

Hırvatistan karşısında "her şey bitti" derken sahneye Semih çıktı. Son dakikada dengesini kaybetse de öyle bir şut çıkardı ki, "Mucize Türkler" yine hayata tutundu, Bilic ve Hırvatların sevinci kursağında kaldı. Semih'in hayat öpücüğüyle maç penaltılara gitti. 

Beraberlik son saniyede...
Bu futbol, adamı perişan eder.
Penaltılara kaldı iş.
Aman Allahım!
Bu futbol, daha doğrusu
bu bizim Milli Takım
adamı öldürür.
Hep son dakikaya
bırakmak zorunda mıyız?
Kalbim yine sağlam çıktı.
Ama ya penaltılar?..
Adamlar ilkini kaçırdı.
Arda attı.
İkinciyi kaçırmadılar.
Semih geldi, attı.
Üçüncüyü de kaçırdılar,
daha doğrusu
kalede dün gece devleşen
Rüştü’den harika bir kurtarış...
Ve Hamit geliyor,
atarsa yarı finaldeyiz.
Ve gooll, ve goolll...
Öylesine bir heyecan fırtınası!
Evet evet, aynen öyle:

Finale finale,
Viyana’nın fethine!

Almanlar da Basel’de elimizden kurtulamaz artık.

Semih'in golüyle maçı penaltılara taşıyan milliler, Hırvatistan'ı penaltılarla geçerek yarı finale koştu. Viyana'ya giden yolda artık tek engel Almanya'ydı. 

* * *

Aradan 16 yıl geçmiş...
Basel'de Almanları 2008'de elimizden
kıl payı kaçırmıştık.
Viyana'da finali biz değil
Almanya oynamıştı.
Bu kez Berlin'de neden biz tarih yazmayalım.
Unutmayın, daha Kasım ayında 3-2 yendik Almanya'yı.
Hem de Berlin'de!

2024'ün açılışını dün akşam
Almanya ile İskoçya yaptı. 
Gary Lineker'in kuralı bir kez daha bozulmadı.
Almanya, İskoçya'ya adeta nefes aldırmadı.
Panzerlerin kendi kalesine attığı gol olmasa
Alman kalecinin kim olduğunu bile göremeyecektik!
Wirtz, Musiala, Havertz, Füllkrug ve Emre Can attı
Almanların gollerini.
Görünüşe göre yeni Almanya'nın yeni jenerasyonu
bu sefer tempoyu yakalamış.
Bakalım son turnuvalardaki travmaları unutturabilecekler mi?

Almanya'da turnuvanın açılışını bu sene Bayer Leverkusen'de çok büyük işlere imza atan Wirtz yaptı

* * *

Büyük festival başladı artık.
Her gün yeni bir heyecan,
Avrupa'nın devleri sahada.
Biz ise salıya gün saymaya devam edeceğiz.
Hadi!
Yolun sonu Berlin olsun!

Hasan Cemal kimdir?

Hasan Cemal 1944 yılında İstanbul'da doğdu. 1965 yılında Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi'nden mezun oldu. Gazeteciliğe 1969 yılında Ankara'da haftalık Devrim dergisinde başladı. Yeni Ortam dergisi, Anka Ajansı ve Günaydın gazetesinde çalıştıktan sonra 1973 yılında Cumhuriyet gazetesine girdi. 1979 - 1981 yılları arasında Ankara Temsilciliği yaptı. 1981-1992 yılları arasında Cumhuriyet Gazetesini Genel Yayın Yönetmeni olarak yönetti. Cumhuriyet gazetesi Cemal'in yönetimindeyken 1986'da Sedat Simavi Ödülü'nü kazanarak "yılın gazetesi" seçildi. 

1992-1998 yılları arasında Sabah gazetesinin birinci sayfa yazarlığını yaptı. 1998'den 2013'e kadar yaklaşık 15 yıl boyunca Milliyet gazetesinde yazdı. Nokta dergisi 1989 Doruktakiler ve Türkiye Gazeteciler Cemiyeti köşe yazısı ödüllerini kazandı. Türkiye Gazeteciler Cemiyeti 2004 yılında da "Araştırma" ödülünü Hasan Cemal'in çalışmalarına verdi. 

28 Şubat 2013'te Milliyet'in manşetinde yayımlanan "İmralı Zabıtları"nın yayınını savunduğu için dönemin başbakanı Tayyip Erdoğan'ın tepkisine hedef oldu. Milliyet yönetimi, "Başbakan'ı ve medya sermayesini sorgulamaktaki ısrarını" gerekçe göstererek yaklaşık 15 yıldır yazdığı gazetedeki köşesini kapattı. 

Milliyet ile yolları ayrıldıktan sonra yaptığı röportajlar ve kaleme aldığı yazılar, bağımsız internet gazetesi T24'te yayımlandı. Türkiye medyasının en etkili ve kıdemli isimlerinden olan Hasan Cemal, Mart 2013'ten beri T24'te yazıyor. Harvard Üniversitesi Nieman Gazetecilik Vakfı Louis M. Lyons Gazetecilikte Vicdan ve Dürüstlük Ödülü'nü "hayatı boyunca basın özgürlüğünü savunmak için gösterdiği çaba nedeniyle" 2015 yılında Hasan Cemal'e verdi. Cemal, Türkiye'de bu ödülü alan ilk gazeteci oldu. 

Bir dönem Bilgi Üniversitesi'nde "Medya ve Politika" dersleri veren Hasan Cemal'in yayımlanmış 13 kitabı, tarih sırasıyla şöyle: 

Tank Sesiyle Uyanmak (1986)

Demokrasi Korkusu (1986)

Tarihi Yaşarken Yakalamak (1987) 

Özal Hikâyesi (1989)

Kimse Kızmasın Kendimi Yazdım (1999)

Kürtler (2003)

Cumhuriyet'i Çok Sevmiştim (2005)

Türkiye'nin Asker Sorunu (2010)

Barışa Emanet Olun (2011)

1915: Ermeni Soykırımı (2012)

Delila - Bir Genç Kadın Gerilla'nın Dağ Günlükleri (2014)

Çözüm sürecinde Kürdistan Günlükleri (2014)

- Hayat İşte Böyle Geçip Gidiyor (2018)

- Hasan Cemal'in "Zamane Diktatörleri" adını taşıyan basılmamış bir kitabı daha var

Yazarın Diğer Yazıları

Futbol kaçıkları Dortmund'da çıldırdı, ilk maçta Gürcistan'ı fena yendik! Berlin'e Berlin'e, finale finale!

Bekle bizi Portekiz, sıra sende. Bizi Ronaldo falan kesmez, bizim Arda'mız, Kerem'imiz, Mert'imiz var, geliyoruz, tarih yazmaya...

Prag: Özgürlük adına Jan Hus'a selam çakarken…

“Kim ki kendi geçmişiyle hesaplaşmaktan korkar, o asıl gelecek olandan korkmalıdır. Yalanlar bizi yalanlardan kurtarmaz!”

Zamane diktatörleri... Etki ajanları...

Elimde bir kitap, "Şubat 1933, Edebiyatın Kara Kışı..." Düşünüyorum, demokrasi ve özgürlük hasreti hiç dinmeyecek mi?...