29 Aralık 2024

Ya bizim uçağımız da düşerse?

Önceki gün teknik bir arıza yüzünden uzun süre uçakta beklemek zorunda kaldım ve ilginç bir yolcuya komşuluk yaptım

Azerbaycan Havayolu Şirketi'ne ait yolcu uçağının düşmesi sonucu 38 kişi hayatını kaybetti

Bir türlü kalkmayan uçağın içinde uzun süre bekledikten sonra duyabileceğimiz en berbat anonslardan biriyle tadımız iyice kaçtı.

Uçakta bazı teknik sorunlar saptanmış, giderilmeye çalışılacakmış.

“Uçakta teknik sorun” deyince aklınıza ne gelir?

Ölüm. En azından ölüm ihtimali. Çünkü bahsedilen kettle değil, uçak.

Soğuk bir korku rüzgârı kısa sürede uçağa yayıldı.

Orta koltuğun sınırlarını her iki yana doğru genişletirken ne cam kenarındaki beni ne de koridor tarafındaki yolcuyu önemseyen adamın rengi soldu.

Benim duyuruyu anlayabilmek için kulaklığımı çıkardığımı gördüğü için hiç düşünmeden sordu:

“Tehlikeli mi acaba?”

Soru çok doğal ve yerinde idi ama seslendirilmesi, özellikle de bir yolcudan diğerine yöneltilmesi uygun değildi.

“Sanmam” dedim.

Galiba beklediği cevap bu değildi. “Hayır, kesinlikle tehlikeli değil” falan gibi bir şeydi.

Yüzünü ekşiterek koridora doğru döndü ama benim veremediğim sınava kendisinin sokulacağını öngören gözlüklü ve at kuyruklu adam, başını fiziksel imkânların izin verdiği son noktaya kadar sola çevirerek onu savuşturmuştu.

Şişman komşum mecburen tekrar bana seslendi:

“Teknik meseleyi halledemezlerse uçak yine de kalkar mı acaba?”

Ne diyeyim, “bizi riske sokmazlar, merak etmeyin” deyiverdim.

Bu cevabı ben de beğenmedim o da.

“Hostesi çağırıp ona sorun isterseniz” diyerek tepkimi sergilemeyi denedim.

“Doğruyu söylemezler ki…”

İşte buna sevindim. Demek ki ben uçak personelinden daha güvenilir biriyim.

Kulaklığımı taktım ve kaldığım yerden dinlemeye devam ettim.

* * *

Adam oturduğu yerde sağa sola sallanıyor ve sık sık üzerime doğru taşıyordu. Bir ara ona göstermeden şöyle bir baktım, dudakları kıpır kıpırdı.

Dikkat kesildim, yaptığı şey dua etmekti.

Az sonra pek kibar olmayan bir üslupla kolumu sarstı. Pandomim sanatıyla hemen kulaklığımı çıkarmamı emrediyordu. Emre uydum.

“Zaten hava kötü... Zaten önceki gün de bir Azerbaycan uçağı düşmüş…”

Sonrasında ne diyeceğini merakla bekledim. Devam etmedi.

Ama muhtemelen bu sessizlikten kendisi de rahatsız olduğundan benimle sohbet moduna girdi:

“Duydun mu düşürülen uçağı?”

Senli benli olmamıza takılmamam gerekiyordu anlaşılan; ne de olsa kısa süre sonra düşebilecek bir uçakta yan yana oturan iki olası kazazedeydik.

“Evet duydum. Düşmüş mü, düşürülmüş mü?”

“Ruslar düşürmüş diyorlar. Pilot ta Kazakistan’a kadar uçurarak kurtarmayı denemiş ama yine de kaderden kaçamamış.”

“67 kişiden 29’unu kurtarmış aslında...”

Başını yukarı kaldırıp gözlerini kısarak bir hesap yaptı:

“38 kişi ölmüş yani? Piyango hep birilerine çıkar!”

Piyango… Yani tesadüf… Yani şans…

Gerçekten de hayatımız buna mı bağlı?

* * *

25 Aralık sabahı Bakü’den Çeçenistan’ın başkenti Grozni’ye giden uçak, sis ya da kuş sürüsü yüzünden değil, Rusya-Ukrayna Savaşı’nın bir sonucu olarak düştü.

"Kara kutu" ve araştırmalar neler gösterecek, bilmiyoruz ama "Ukrayna İHA saldırısına karşı önlem aldığını" söyleyen yerel savunma güçlerinin şu veya bu şekilde uçağa ciddi hasar verdiği ve düşmesine yol açtığı şimdiden belli.

İsteyerek değil, kazara ama sonuçta onca insan hayatını kaybetti. Kötü tesadüf bu sefer Azerbaycan uçağına denk geldi. Kurban, bir başka ülkenin, örneğin Türkiye'nin uçağı da olabilirdi. 

Neredeyse üç yıldır süren savaş sırasında bir milyonu aşkın insana da “piyango vurdu”. Bir milyonu aşkın Rus ve Ukraynalı öldü ya da yaralandı, kolunu bacağını kaybetti.

O arada “kazayla” ölenler de oldu tabii.

Siyasi liderlerin aldığı “tarihi kararlar” yanında böyle birkaç kişinin (ya da birkaç yüz bin kişinin, fark etmez) ölümünün lafı mı olur?

Aklıma Sovyetler Birliği’nin 1983’te (sınır ihlalinden casusluk ve saldırı ihtimali çıkararak) “yanlışlıkla” düşürdüğü Kore yolcu uçağı geldi. 269 kişi ölmüştü.

2014’te de Ukrayna’dan ayrılmak için savaşan Rus militanlar “yanlışlıkla” bir Malezya uçağını düşürmüştü. Orada da 239 kişi hayatını kaybetmişti.

Düşen düşüyor, ölen ölüyordu.

Asıl “piyango” burada değildi. İktidara gelebilmekti asıl piyango…

* * *

Ben bu düşüncelere dalmışken şişman komşumun yine dudakları kıpır kıpır dua ettiğini gördüm. Biraz terlemişti ve dudakları daha hızlı hareket ediyor, zaman zaman da bazı Arapça kelimeleri sesli telaffuz ediyordu.

Dindar bir insan ölüm ihtimalinden nasıl bu kadar korkabiliyordu? “Öteki tarafta” cennetin kapısını araladığından emin değil miydi acaba? Yoksa bu “fani” dünyadan ayrılmak istememesinin başka nedenleri mi vardı?

Tam o sırada uçakta yeni bir anons duyuldu. Arıza giderilememiş… Ve bir başka uçağa nakledilmek üzere tekrar havaalanı bekleme salonuna götürülecekmişiz.

Yanımdaki adama baktım. Dudakları hareketsizdi. Sert hareketlerle montunu giymeye ve baş üstü dolabından çantasını çıkarmaya koyulmuştu.

Bana başka bir şey sormadı. Sadece koca cüssesini ustaca kullanarak koridora çıkma mücadelesinde tartışmasız bir zafer kazandıktan sonra hem yolcuların hem de hosteslerin duyabileceği şekilde şöyle dediğini duydum:

“Bu ne biçim hava yolu! Onca para veriyoruz, uçuşlar her seferinde gecikiyor. Bu sefer de uçak değişikliği çıkardınız başımıza!”

Hakan Aksay kimdir?

Hakan Aksay, 1981'de 20 yaşında bir TKP üyesi olarak Sovyetler Birliği'ne gitti. Leningrad Devlet Üniversitesi Gazetecilik Fakültesi'ni bitirdi. Brejnev, Andropov, Çernenko ve Gorbaçov iktidarları döneminde 6 yıllık kıymetli bir SSCB deneyimi kazandı.

Doğu Almanya'da 1,5 yılı aşkın gazetecilik yaptıktan sonra TKP'den ayrılarak Türkiye'ye döndü. Bir yıl kadar sonra bağımsız bir gazeteci olarak Moskova'ya gitti ve 20 yıl boyunca (Yeltsin ve Putin dönemlerinde) çeşitli gazete ve TV'lerde muhabirlik ve köşe yazarlığı yaptı.

Bu dönemde Türk-Rus ilişkileriyle ilgili çok sayıda proje gerçekleştirdi. Moskova'da '3 Haziran Nâzım Hikmet'i Anma' etkinliklerini başlattı ve 10 yıl boyunca organize etti. Dergi ve internet yayınları yaptı. Rus-Türk Araştırmaları Merkezi'nin kurucu başkanı oldu.

2009'da döndüğü Türkiye'de 11 yılı T24'te olmak üzere çeşitli medya kurumlarında çalıştı; Tele1 ve Artı TV kanallarında programlar hazırlayıp sundu; Gazete Duvar'ın Genel Yayın Yönetmenliğini yaptı. Gazeteciliğin yanı sıra İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nde Rusya-Ukrayna danışmanı olarak çalışıyor. Türkiye'nin önde gelen Rusya ve eski Sovyet coğrafyası uzmanlarından olan ve "Puşkin madalyası" bulunan Hakan Aksay'ın Türkçe ve Rusça dört kitabı yayımlandı.

 

Yazarın Diğer Yazıları

Trump Putin’e ters köşe yapar mı?

Rusların bir bölümü neden bu kadar “Trumpçı” kesildi? Bunun Ukrayna'daki savaşla bir ilgisi var mı?

Bir Erdoğan kaldı bir de Putin

Suriye'de asıl kazananın İsrail olduğunu vurgulayan Rus lider, Batı'ya ilginç bir "füze düellosu" yapmayı önerdi

Suikastlar, füze saldırıları ve şüpheli bir barış umudu: Trump

Ateşkes anlaşması, eğer zerre kadar sempati duymadığım Trump sayesinde yapılacaksa, onu da önemsemek durumundayız

"
"