13 Aralık 2013

Size inan(a)mıyorum, Sayın Sarıgül!

Kusura bakmayın, Sayın Sarıgül, ama siz 'fazlasıyla ideal' görünüyorsunuz. Bu, size inanmayı zorlaştırıyor...

 

MEKTUP:

Size inan(a)mıyorum, Sayın Sarıgül!

 

Cehaletimi bağışlayın, Sayın Mustafa Sarıgül. Sanırım sizi yeterince tanımıyorum ve hakkıyla anlamıyorum.

Ama sizi epeydir dikkatle izliyorum. Neler söylediğinizi, nasıl söylediğinizi, mimik ve jestlerinizi, toplumla ve medyayla ilişkilerinizi takip etmeye çalışıyorum. Kitabınızı altını çizerek okuyorum.

AKP ve Kadir Topbaş yorgunu seçmenlerin sizi umut olarak görmesini de anlıyorum ve önemli ölçüde haklı buluyorum.

Ne var ki, size, söylediklerinize, davranışlarınıza inanamıyorum, inanmıyorum.

Rusya'da yarı şaka yarı ciddi, çoğu kez de acıtan bir gülümsemeyle kullanılır bu tek kelimelik cümle:

- İnanmıyorum!

Anlatımın mimarı, Rusya ve dünya tiyatrosunun büyük ismi Konstantin Stanislavski'dir (1863-1938). Sahnedeki oyuncu iyi rol yapamayınca ünlü rejisörün böyle bağırdığı söylenir.

Sonradan "oyuncu ustalığı" değerlendirilirken neredeyse bir kıstas olmuştur bu kelime.

Uzun yıllar Rusya'da yaşarken değil, ama Türkiye'ye döndükten sonra geçirdiğim son 4 yılda söylenenlerle gerçekler arasındaki farklardan kuşkulandıkça, bu söz hiç aklımdan çıkmaz oldu.

Kim ne diyor, nasıl diyor, ne derece samimi?.. Bu memlekette nedense bu soruların hep el altında bulundurulması gerekiyor.

Sizin ara sıra fark ettiğim doğal-sert yüz ifadelerinizle, medyaya seslenirken kullanmaya özen gösterdiğiniz abartmalı gülücükler ve son derece nazik tavırlar arasındaki uçurum, bende size karşı güvensizlik yaratıyor. Belki de uzmanı olmadığım bir konuda ahkâm kesiyorum, belki yanılıyorum. Ama "hissiyatım" böyle.

*   *   *

Kendimi iğneleyip işin özüne, yani içeriğe bakmaya çalışıyorum. Ne söylüyorsunuz? Neleri savunuyorsunuz? Hangi politikaları temsil ediyorsunuz? Hangi çözümleri öneriyorsunuz?

Bulduğum (sizden aldığım) cevaplar ya çok zayıf ya da çok bulanık. Net politikalar ve çözüm önerileriniz pek yok gibi...Ama duruma göre her şeyi söylüyorsunuz ve herkessiniz. Sosyal-demokratsınız, milliyetçisiniz, ülkücüsünüz, dindarsınız, AKP'den ve Cemaat'tan büyük yüzdeler alacak kadar onlara yakınsınız...

"Şişi ve kebabı yakmadan" ilerlemeye gayret ediyorsunuz.

Tamam, anlıyorum, "kucaklayıcı olmak" gerek. Türkiye buna hasret. Ama...

"Kucaklama" sonrasında ne olacak? "Kucakladığınız" topluma daha sonra ne vereceksiniz? Siz önce İstanbul Belediye Başkanı, sonra CHP lideri ve Başbakan olsanız (ki meselenizin Belediye ile sınırlı olmadığını hepimiz biliyoruz), sizden neler beklememiz gerekiyor? Bu pek belli değil.

Hiçbir konuda - farklı tercihlerden yana olan başka kitleleri ürkütmemek için - açık konuşmuyorsunuz.

Her şeysiniz. Ve hiçbir şey. Yani büyük lider adayı. Ve kapalı kutu... Bu beni ürkütüyor. (Oysa - doğruya doğru - bu köşe de dahil, durmadan eleştirdiğimiz Başbakan'ın iyi bir özelliği var: Her şeyi ortada!)

Kendinizi "efsane" gibi gösteriyorsunuz. Bize "dağlara taşlara adım kazındı, 'Çare Sarıgül' diye yazıldı" diyorsunuz.

Neyin çaresisiniz? Nasıl bir çaresiniz?

*   *   *

Merak ediyorum, Sayın Sarıgül, siz neden kendinizden (çocukluk yıllarında okuduğumuz çizgi romanlardan aklımızda kalan kızılderililer gibi) üçüncü tekil şahıs olarak bahsediyorsunuz?

- Sarıgül asla yapmaz. Sarıgül sözünün eridir. Sarıgül halkın yanındadır...

Herkesin böyle demesi için kör kör gözüm parmağına bir propaganda ve PR türü mü bu?

PR'a ve medyaya gösterdiğiniz ilgi anlaşılır bir şey. Ama biraz abartmıyor musunuz?

Bakıyorum, Şişli'deki başarılarınızı anlatırken de somut projelerden daha fazla "çalınmadık kapı, sıkılmadık el bırakmamak" türü anlatımlar kullanıyorsunuz. Sizce insanlarla iyi ilişki kurmak, onların desteğini (oyunu) kazanmak, uygulanan politikalardan daha mı önemli acaba?

Bence vatandaşa "büyük adamların elini sıkma şansı vermek" yetmez; onları daha iyi hayata kavuşturacak çözümlerdir önemli olan.

*   *   *

Kusura bakmayın, Sayın Sarıgül, ama siz "fazlasıyla ideal" görünüyorsunuz. Bu, insanların önemli bir kısmının size inanmasını zorlaştırıyor.

Kapıcı çocuğu olduğunuzu söylüyorsunuz. Kendinizi yetiştirdiniz. Her türlü zorluğu yendiniz. Güzel...

Ama hep örneksiniz ve hep öndesiniz. İlk okulda sınıf başkanı, belediyecilikte bir numara, partide lider...

Şart mı?

Neden hep en önde olmak gerekiyor?

Kusurlarınız yok mu sizin?

Niye bu hırs? Bu heyecanınız neden?

Aday olurken döktüğünüz gözyaşları, her "tarihi" konuşmanızdaki "ADIM ADIM GELİYORUM" vurgusu neden?

Kendinizi bu kadar devasa bir hikaye yaratma idealiyle paralamasanız, sizin açınızdan da daha iyi olmaz mı?

Onun yerine İstanbul'la ilgili projeleri net anlatımlarıyla ve ayrıntılı olarak ortaya koysanız... Biz de sizi ve günde kaç kez takım elbise değiştirdiğinizi falan değil, çözüm projelerinizi tartışsak... Onları beğenirsek sizi desteklesek...

Daha iyi olmaz mı?

Size seçimlerde başarılar diliyorum, Sayın Sarıgül.

Saygılar...

 

E-M@IL:

 

Erdoğan'ın yüksek öğrenim süresi açıklanmalı

Başbakanlık resmî sitesi yöneticilerinin dikkatine,

Birkaç gün önce Başbakan Tayyip Erdoğan, akıllardan kolay çıkmayacak yeni bir veciz ifadeyle gündem yarattı: "Üniversite'yi 6-7 yılda bitiremeyene güle güle!" Başbakan'a göre, daha uzun süre öğrencilik yapanlardan pek hayır gelmiyor; aralarında teröristlik yapan falan da çıkıyor.

Başbakan "gündem" yarattıysa, bizim işimiz tartışmak. Ne var ki dilin kemiği, merakın da sınırı yok. Alevlenen tartışmalar, birdenbire "ileri noktalara kadar" gidiverdi. Bu arada Başbakan'ın kendisinin yüksek öğrenim yıllarının epeyce uzadığı iddia edildi.

Doğrusu, ben öğrenim durumu ile kültür ve kişilik arasında her zaman doğru orantı olduğunu sanmıyorum. Çok öğrenim görmüş eğitimsiz kişilere de, öğrenim yılları sınırlı olmasına karşın ciddi kültürel birikim sahibi insanlara da rastlanıyor. Örneğin, eski başbakanlardan Bülent Ecevit'in yüksek öğrenim diploması yoktu; ama oldukça kültürlü ve eğitimli bir insandı; 1999'da kendisi ile tanıştığımda, sıradan insanlara karşı tavır ve konuşmalarındaki özeni büyük bir keyifle izlemiştim.

Erdoğan'la ilgili iddiaları duyunca Başbakanlık resmî sitesine baktım. İlgili bölüm şöyle:

"1973 yılında ise İstanbul İmam Hatip Lisesi'nden mezun oldu. Fark dersleri sınavını vererek Eyüp Lisesi'nden de diploma aldı. Üniversiteyi Marmara Üniversitesi İktisadî ve Ticarî Bilimler Fakültesi'nde okuyan Erdoğan, bu okuldan 1981 yılında mezun oldu."

Sanki liseyi bitirdiği 1973 yılı ile üniversiteyi bitirdiği 1981 yılı arası biraz bulanık kalmış gibi... Erdoğan hangi yılda üniversiteye girdi? Kaç yılda bitirdi? Bazı gazete ve sitelerde, Erdoğan'ın 1981'de bitirdiği belirtilen Marmara Üniversitesi’nin 1982'de kurulduğu vurgulanarak, üniversitenin de netleştirilmesi isteği dile getiriliyor. Bu konulara açıklık getirebilir misiniz?

Emin olun, kötü bir niyetim yok. Ben insanlara diplomasının cinsine ve sayısına göre saygı duymam. Bana kalsa diplomasız bile olsa, kibar davranabilen, küfürsüz tartışabilen, "ulan", "ya", "be" demeden konuşabilen devlet yöneticilerini tercih ederdim.

Ama devlet yönetiminde açıklık, saydamlık başka konu. Başbakan'ın sağlık durumunu da iyi bilmeliyiz, biyografisini de. Demokratik ülkelerde bu bir gelenektir. Bizde ise, malumunuz, "ileri demokrasi" vardır.

Lütfen ilgilenir misiniz?

Saygılarımla,

 

FACEBOOK:

 

Sen benim 'Kim' olduğumu biliyor musun?

Siz bu soruyu duymamışsınızdır, Sayın Kim Jong Un. Bizde kişilik sorunu yaşayan bazı insanlar, karşısındakini bu tehdit sorusuyla sindirmeyi denerler. Sizde ise "Kim" olmak zaten saygınlığın ve gücün doğal işareti.

Kim Young-sook, Kim Cong-il, Kim Jong-nam, Kim Sul-song, Kim Jong-chul, Kim Jong-il... Daha Kimler Kimler...

Siz iki yıl önce iktidara geldiğinizde hakkınızda "Daha 20 yaşında" diyenler oldu. Sonra "20'li yaşlarda olduğunuz" söylenmeye başladı. Şimdi "30 yaşında" diyorlar. Ama gerçek yaşınızı kesin olarak bilen yok.

Neden acaba, söyler misiniz?

Küçük olduğunuz ortaya çıkarsa size saygı duymazlar mı? Şimdi kendinizi çok mu saygın hissediyorsunuz?

Ama yılı belli olmasa da, doğum gününüz (8 ocak) Kuzey Kore Ulusal Bayramı oldu.

Babası ölenlere bazen mal-mülk ve para miras kalır, bazen de borçlar. Size genç yaşınızda, 25 milyon nüfuslu, tepeden tırnağa silahlı bir ülke miras kaldı.

Mecburen kafanızı pek sevdiğiniz bilgisayar oyunlarınızdan kaldırdınız ve iktidar oyununa başladınız. Bir solukta "İşçi" Partisi'nin Birinci Sekreteri, silahlı kuvvetlerin Başkomutanı (geçen yıl bir de "Mareşal") ve ülkenin "Yüce Lideri ve Devlet Başkanı" oluverdiniz. Facebook sayfanızda bile "The Great Leader" diye yazıyor.) Bir de ülkenizde size "Dahilerin dahisi", "Yeni Yıldız" ve "Muhteşem Yoldaş" diye hitap ediyorlar.

Ve siz dünyanın en genç devlet liderisiniz. İstediğinizi yapıyorsunuz. Anlaşılan şimdi, ilk iki yıl çevrenizde "Sen daha toysun, ben sana yardım edeceğim" diye gezinen akraba ve siyasetçilerden de bıktınız. Bugünlerde "ülkenin ikinci adamı" sayılan, enişteniz Jang Sung-taek'i parti toplantısı sırasında ve televizyondan canlı yayında tutuklatarak içeri attınız. Bu sabah eniştenizin idam edildiği haberini aldık.

Çocukluğunızda sahte kimlikle okuduğunuz İsviçre'de James Bond maceralarına meraklı olduğunuz söyleniyor. Bir de "iyi basketbolcü" sayılırmışsınız, ama fazla kilolarınızdan dolayı şimdi "bilardocu" olmuşsunuz.

Eski sevgilinizin öldürülmesi, gizli evliliğiniz, çocuğunuz falan, hemen her şey neredeyse bir devlet sırrı ve söylenti konusu. Herhalde dünyanın en az fotoğrafı yayımlanan lideri de sizsiniz.

Sizden iki ricam var: Birincisi, lütfen nükleer savaş çıkarmayın! İkincisi, Facebook sayfanızdaki "The Great Leader" sıfatını çıkarın; bakın, size mektup yazıp "like" yapmak isteyen genç kızları ürkütüyorsunuz gibime geliyor!

 

TWITTER:

 

Dünyanın iyice çivisi çıktı

 

Mandela'ya veda töreninde Obama'yı güya işaret diline çeviren "çakma tercüman": Şizofrenim, gaipten sesler duydum, ama durumu idare ettim.

@AksayHakan

Yazarın Diğer Yazıları

Racon bitmiştir!

Esenyurt Belediye Başkanı'nın gözaltına alınmasıyla “normalleşme” veya “yumuşama” tartışmaları mevsimi sonlanmıştır

Rusya-Batı çatışması tüm dünyaya yayılıyor

Ukrayna'da, Moldova'da, Gürcistan'da, Litvanya'da, hatta Kore Yarımadası'nda bile Rusya ile Batı karşı karşıya geliyor

Neler yapmadık şu vatan için, kimimiz öldük kimimiz açılım başlattık

"Kardeş kavgasına bir nihayet olsun" isterim ben de ama seçimlerden sonra bitmeyen türünden olsun

"
"