Re – fe – ran – dum.
Sanki şu anda dünyanın en önemli konusu...
Hayatın temel problemi...
Varlık-yokluk meselesi...
Hollanda’yla ilişkimiz bozuldu...
Boş ver bunları. Bu olay yüzde kaç oy getirdi, ona bak!
Almanya’yla da kapıştık...
Yüzde 1-2 de oradan alsak...
Norveç, Danimarka, Bulgaristan...
Yüzde 0,5’ten kurtarır mı acaba bunlar da?
Suriye, Irak, Barzani, İsrail, İran?..
Re – fe – ran – dum!
Ekonomi batıyor! Yatırım gelmeyecek!
Onu sonra hallederiz, önce referandum...
Ulusal güvenliğimiz tehlikeye girebilir...
Bırak şimdi, referandumu alamazsak her şey riske girer!..
“Nazi” dedik, Avrupalılar turizm için gelmeyecek artık.
Bakarız çaresine, referandumu bir geçelim de hayırlısıyla...
“Hayır”lısı?
Aman Allah korusun! Hayır falan yok, sadece evet! Tekrar tekrar evet, evet, evet!..
* * *
İsmet İnönü iyi demiş:
“Savaşın başında yapılan bir hata, bazen sonuna kadar sizi takip eder.”
Yani?
Yanisi, Rus uçağını düşürmeyecektik, kardeşim!
Korkunç bir siyasi, hatta askerî-siyasi hataydı.
O gün (24 Kasım 2015’te) yazdım bunu; belki de bu, iktidarın dış politikada yaptığı en büyük hataydı diye.
Attılar tuttular, “gerekirse bir daha vururuz” falan filan...
Sonra özür dilendi.
Ama...
Tam düzelmedi ilişkiler işte; düzelmez kolay kolay diye yazan da benim.
Ne küfürler yedim, “Türk-Rus dostluğunu savunan arkadaşlar”dan...
“Sen ilişkilerin düzelmesine karşısın! Hep kötü taraftan bakıyorsun! Biraz da iyimser yazılar yaz.”
Az buçuk Rusya’yı ve Rusları tanıyan birisi olarak “uçağın unutulmayacağını”, daha sonradan da “Büyükelçi’nin unutulmayacağını” yazdım.
Suriye’ye girip devasa planlar yapmanın, dünyanın en büyük devletlerine kafa tutmanın nasıl bir macera olduğu ortadaydı.
* * *
Sonra ne oldu?
Rusya ile “anlaşıldı”, Fırat Kalkanı operayonu başlatıldı.
Bizimkilere baksan, neredeyse Suriye’yi ele geçirmeye, oraya sonuna kadar yerleşmeye giriştik...
Ruslara baksan, “mıntıka temizliği” bu: “Türkler aracılığıyla radikal dinci muhalefetin bir kısmını etkisizleştiriyoruz”.
Astana Süreci. Kötü bir deneyim miydi? Hayır. Diplomasi – ustalıkla yapıldığında – genellikle hep iyi sonuç verir. Öyle asmak kesmekle olmaz!
Peki, ne oldu? Şimdilerde Astana Süreci’nden bahseden kaç kişi kaldı?
Ankara, muhalifleri Astana’ya gönderecekti. Bir yerde kare dondu. Süreç durdu. Deneme boşa çıktı.
Rusya TSK’nın artık Suriye’den çıkmasını mı istiyor?
Galiba öyle.
Ya bizimkiler?
Oraya yerleşmeye niyetliler.
Kürtler? Onları hiç sormayın.
Ruslarla da Amerikalılarla da sanki kapışacağız, onları “Kürtlerin büyüleyici etkisinden kurtarmaya” çalışıyoruz. Ama “adamlar Kürtlere sanki âşık”!..
Hayır, efendim! Sahadaki dengeler böyle. İki büyük devlet de bunu görüyor ve olayı kendi çıkarına göre değerlendiriyor. Sana da aylardır bunu söylüyorlar, hatta – kör kör parmağım gözüne misali – gösteriyorlar.
Sonuç?
“Asla razı gelmeyiz!”
Gelmeyiz de ne yapabiliriz?
* * *
Tamam, her şey iç politika oldu.
Tamam, siyasiler için her zaman “iktidar sorunu” ana meseledir.
Ama pardon, beyler, bir de dış politika diye bir şey vardır.
Uzun vadelidir. Diplomasiye, ince hesaplara, nezakete, soğukkanlılığa, uzak görüşlülüğe dayanır.
Öyle hot zotla yürümez.
Dahası sadece barış ve huzur değil, ekonomi ve refah da diplomasiye dayanır.
Almanya’ya, Hollanda’ya, öteki AB ülkelerine sallayın gitsin!
Ama ticaretin çoğu onlarla?..
Alman turist gelmezse ne olacak halimiz?
Almanya turizmde bir numaralı ülke.
İki numara ise Rusya.
Rusya ile yine papaz olur gibiyiz.
Neden?
Çünkü Ruslar Türkiye’ye karşı yaptırımları kaldırmakta acele etmiyorlar.
Sadece kendi işlerine gelen konularda hızlı davranıyorlar.
Biz “domates domates” diye yansak kül olsak da, Ruslar engeli kaldırmıyorlar.
“Savaşın başında hatayı yaptın” bir kere!
Eski güven ortamı yok!
* * *
Bizimkiler “karşı hamle” düşündü ve buldu:
Buğday ve başka bazı tarım ürünlerinde Rusya’nın bize ihracat yapmasını engelleyici adım attılar.
(Gerçi bu adımı nasıl attıkları da ilginç: Zararı sadece Ruslar çekmiyor, bizim alıcı da “o paraya o buğdayı nasıl bulurum” diye ağlıyor, ama “yükseklik korkusu”ndan dolayı sesini çıkaramıyor.)
Ruslar çılgına döndü:
“Türkler yine güvenilmez olduğunu gösterdi!” “Bizi sırtımızdan vurdu!” “Ankara ile yeni kriz kapıda!”
Eh, adil olup şunu da ekleyelim: Artık bize tepeden bakar havasında Ruslar. İtiraz ve karşı adım kaldırmıyorlar.
Ne var ki, bir de “sahadaki gerçekler” var. Sen Rusya’ya bir posta koyduğunda adam sana karşı beş adım atıveriyor.
Ne yapacaksın?
Hiiiç...
Şimdi buğdaya kızıp turizmin musluğunu kapasa, mesela?
Rusya sadece eskiden beri dünyanın en güçlü devletlerinden biri değil.
Bir de son 1,5 yıl içinde (özellikle de “uçak olayı” sonrasında) Suriye başta olmak üzere, Türkiye'nin içinde bulunduğu bir dizi coğrafi bölgede, Rusya eskisinden çok daha fazla güçlendi.
Realiteleri görüyor muyuz?
Ayak-yorgan ilişkisini kurabiliyor muyuz?
Kiminle, neyi, ne kadar yapabiliriz?
* * *
Re – fe – ran – dum!
İşler galiba çok iyi gitmiyor. Eh, Hollanda falan da kesmedi...
Acaba bir de Rusya’ya “bindirsek” mi?
“Eyy Rusya, sen ki bizim güzelim domateslerimizi almıyorsun!..”
“Eyy Putin, sen ki bize karşı Kürtleri destekliyorsun!..”
Şöyle bir “girişsek”, ha?
Referandumda oyumuz kaç puan artar?
Aman aman! Dikkat!
Oyun artar mı artmaz mı (ondan da kuşkuluyum ya), bilmem de...
Durum felâket olabilir.
Rusya ile Hollanda benzeri bir gerilim yaşanırsa bunun faturası çok daha ağır olabilir. Çünkü etkileri atlatılmaya çalışılan uçak krizi, Türk ekonomisini ve ulusal güvenliği sarsan sonuçlar doğurdu.
Şimdi böyle bir riske girilirse sonuç tümüyle öngörülmez olur.
Sakın ha! Lütfen! Aklımızı peynir ekmekle yemeyelim...
Referandum falan hesaplarıyla “savaşın başında yaptığımız hata”nın benzerini ya da beterini 3-5 oy uğruna tekrarlamaya kalkmayalım.
Her şey referandum değil.
Referandum hayat değil.
Ondan sonrası da var, bunu unutmayalım...