21 Ekim 2023

Muhalefet nereye gidiyor: Rusya'daki "sistem içi muhalefet"e doğru

Bu gidişat değişmezse, muhalefet giderek Rusya’daki "sistem içi muhalifler" gibi parlamentoda bir "dekorasyon" ögesine dönüşebilir

Mayıs ayında toplumun yarısı muhalif partilere oy verdi.

Şu anda o seçmenlerin ezici çoğunluğu mutsuz ve umutsuz.

Hayır hayır, bu yazı, seçmenleri iyice karamsarlaşan partilerin liderine yönelik yazılmamıştır. Çünkü artık onların algılarının kapalı olduğuna neredeyse yüzde 100 eminim.

Gerçeklikten uzaklaşmış durumdalar. Ayrı bir dünyada yaşıyorlar.

Yenilgi sürecini çok kötü yönetmelerinin dışında, son dönemde hemen her gün ya hiç güven vermeyen ya da aklın alamayacağı tutum ve açıklamalarla, seçmenlerinin mutsuzluğunun üzerinde zıplıyorlar.

Bu tür tutum ve açıklamaların bazıları gerçekten de inanılacak gibi değil. Ama burası Türkiye, burada iktidarı olan herkes istediğini yapabilir: İktidar da muhalefet de…

Sonuçta muhalif partilerde de aynı "tek adam/tek kadın" yönetim sistemi var. Koltuğa oturan her kimse istediğini yapar, kimse onu kolay kolay eleştiremez, hele hele o koltuktan indiremez.

Uzun süredir muhalefetin gidişini dikkatle izledikten sonra, bir aralar saf saf "yok canım, o kadar da değil" diyerek reddettiğim şu görüşü artık tümüyle benimsemiş durumdayım:

"Bazıları için önemli olan ülke değil kendi partisi, onun için böylelerinin ana önceliği iktidara gelmek değil partisindeki koltuğunu ve avantajlarını kimseye kaptırmamak."

Zaten bakıyorsun, parti içi mücadelede gösterdikleri "performans" (!) seçimlerde sergiledikleri enerji ve heyecandan kat kat daha fazla.

Muhalefet giderek eriyor

Sonuç ne mi?

Çok şey söylenebilir ama ben sadece şunun altını çizmekle yetineyim: İktidar, en başta da Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, böyle bir muhalefete sahip olduğu için hem çok şanslı hem de çok mutlu.

Bu görüşümü paylaşan milyonlarca muhalif olduğunu biliyorum.

Bunların bazılarından son zamanlarda şu tür cümleler duyuyorum:

"Erdoğan başta oldukça bu muhalefet asla iktidara gelemez!"

"Altılı Masa'nın şu liderlerine bak! Ya bunlar iktidara gelseydi, kim bilir ne hatalarla ülkeye nasıl zarar vereceklerdi!"

"Aslında iktidar (Erdoğan, Hakan Fidan, Ali Yerlikaya, Mehmet Şimşek vb.) doğru politikalar uyguluyor. Ben artık kendimi eskisi kadar iktidara mesafeli hissetmiyorum."

Elbette bu görüşlerle ilgili olumlu ve olumsuz pek çok şey söyleyebilirsiniz. Ama bütün bunlarda muhalefet liderlerinin hemen hepimizi şaşırtan "hünerleri"nin önemli rol oynadığını sanırım reddetmezsiniz.

Gidiş "sistem içi muhalefet"e doğru 

Türkiye'de 14'ü TBMM'de olmak üzere toplam 122 siyasi parti var.

Rusya'da ise 8'i parlamentoda temsil edilen toplam 27 parti var.

Ee, ne olmuş ki, diyeceksiniz…

İzninizle ben Rusya üzerinden devam edeyim.

Rusya'da siyasi partiler ve hareketler üçe (belki de dörde) ayrılır:

1. İktidar partisi: Birleşik Rusya. Ülkede kilit konumda olan yöneticilerin neredeyse hepsi bu partinin yöneticisi veya üyesidir.

2. "Sistem içi muhalefet" veya bazılarının deyişiyle "yasal muhalefet". Bunlar, bazıları parlamentoda bulunan, bir dizi konuda iktidarı eleştiren, farklı düşünce ve ideolojileri savunan ancak stratejik iç ve dış politika konularında son noktada lider Vladimir Putin'i destekleyen partilerdir (Komünist Partisi, Adil Rusya Partisi, Liberal Demokratik Parti, Yeni İnsanlar Partisi ve diğerleri).

3. "Sistem dışı muhalefet" veya kimilerine göre "turuncu muhalefet" ya da "yasadışı muhalefet". Putin iktidarını devirmeyi amaçlayan Aleksey Navalniy (hapiste), Mihail Hodorkovski (yurt dışına kaçtı) gibi, daha çok liberal görüşleri savunan, kendilerini bazen "demokratik muhalefet" olarak tanımlayan, bir bölümü Batı ile sıkı ilişkiler içinde olan parti, örgüt ve hareketler ile gazeteciler.

Belki bunlara bir dördüncü muhalif grup daha eklenebilir ama o henüz net olarak olgunlaşmadı ve belirli bir örgütsel kimliği yok: "Ulusal(cı) Yurtseverler". Bunlar birçok konuda ana hatlarıyla Putin gibi düşünen (Ukrayna ve Batı'ya karşı tutum, Çarlık Rusyası geçmişine ve Ortodoksluğa sahip çıkma vb.), ancak Putin'e göre çok daha keskin, radikal, sert ve kararlı tutumları savunan güçler. Belki İgor Strelkov-Girkin, Aleksandr Dugin ve geçenlerde kuşkulu bir şekilde yaşamını kaybeden Yevgeniy Prigojin bu kesimin ileri çıkan isimleri arasında sayılabilir. Bu dördüncü muhalif grubun zaman içinde güçleneceğini tahmin edenlerin sayısı hiç de az değildir.

* * *

Ben özellikle son gelişmelerin ışığında Türkiye'deki muhalefetin büyük bölümünün "sistem içi muhalefet" haline gelmekte olduğundan korkmaya başladım.

Eğer bu gidişat değişmezse, muhalefet giderek Rusya'daki "yasal muhalifler" gibi parlamentoda ve siyasi yaşamda birer "dekorasyon" ögesine dönüşebilir.

Bu süreç tersine çevrilebilir mi?

Zor.

Ama mümkün.

Ama zor…

Hakan Aksay kimdir?

Hakan Aksay, 1981'de 20 yaşında bir TKP üyesi olarak Sovyetler Birliği'ne gitti. Leningrad Devlet Üniversitesi Gazetecilik Fakültesi'ni bitirdi. Brejnev, Andropov, Çernenko ve Gorbaçov iktidarları döneminde 6 yıllık kıymetli bir SSCB deneyimi kazandı.

Doğu Almanya'da 1,5 yılı aşkın gazetecilik yaptıktan sonra TKP'den ayrılarak Türkiye'ye döndü. Bir yıl kadar sonra bağımsız bir gazeteci olarak Moskova'ya gitti ve 20 yıl boyunca (Yeltsin ve Putin dönemlerinde) çeşitli gazete ve TV'lerde muhabirlik ve köşe yazarlığı yaptı.

Bu dönemde Türk-Rus ilişkileriyle ilgili çok sayıda proje gerçekleştirdi. Moskova'da '3 Haziran Nâzım Hikmet'i Anma' etkinliklerini başlattı ve 10 yıl boyunca organize etti. Dergi ve internet yayınları yaptı. Rus-Türk Araştırmaları Merkezi'nin kurucu başkanı oldu.

2009'da döndüğü Türkiye'de 11 yılı T24'te olmak üzere çeşitli medya kurumlarında çalıştı; Tele1 ve Artı TV kanallarında programlar hazırlayıp sundu; Gazete Duvar'ın Genel Yayın Yönetmenliğini yaptı. Gazeteciliğin yanı sıra İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nde Rusya-Ukrayna danışmanı olarak çalışıyor. Türkiye'nin önde gelen Rusya ve eski Sovyet coğrafyası uzmanlarından olan ve "Puşkin madalyası" bulunan Hakan Aksay'ın Türkçe ve Rusça dört kitabı yayımlandı.

Yazarın Diğer Yazıları

Hayat ve ölüm üzerine biraz karamsar bir yazı

Almodovar’ın ölümü kabullenmek konusunu işleyen Yandaki Oda filmi ve T24'ün bir haberi

Erdoğan’a saygıda kusur etmeyen ünlü Rus rejisör Pamuk’a ateş püskürdü

Bazı kültür insanları yazdığı, yönettiği, rol aldığı eserlerde eşsiz kahramanlık öykülerini yansıtsa da gerçek hayatta bunların çok uzağına düşebiliyor

Erdoğan, İmamoğlu, Yavaş, Commodus, Maksimus…

Mertlik Türk olmanın genetik bir sonucu değil. Ve tarihimiz sayısız entrika, tuzak ve kalleşlikle dolu

"
"