21 Eylül 2023
Karabağ deyince akla 35 yıllık kanlı savaşlar tarihi geliyor. Sorunun trajik kökleri ise çok daha gerilere dayanıyor.
Dün pek çok siyasi yorumcu "Karabağ konusunda son nokta kondu" dedi. Bilmiyorum, son nokta mı, ama artık Karabağ'ın sadece hukuki olarak değil pratikte de Azerbaycan'a ait olduğu söylenebilir.
Azerbaycan silahlı kuvvetlerinin yaklaşık 24 saat süren harekâtının (19-20 Eylül 2023), Karabağ yönetiminin silah bırakma kararını açıklamasıyla sonuçlandığı ilan edildi.
Ben buna "bir günlük savaş" desem eminim çok itiraz gelecektir; sonuçta bir devletin kendi ülkesi içinde bir bölgeye yönelik "antiterör operasyonu" denecektir. Savaş ya da operasyon (harekât), ne derseniz deyin, bu bir günde olanlar çok önemli.
Birinci Karabağ Savaşı'nda (1988-1994) Ermeniler Azerbaycan'ın yüzde 20'sini işgal etmişti. Sonraki yıllarda yapılan uluslararası görüşmeler sonuç vermemişti.
Enerji ihracatı sayesinde ekonomisini pekiştiren Azerbaycan, askerî olarak da gücünden emin olunca sorunu şiddet yoluyla çözme adımını atmış ve başarılı olmuştu. 44 gün süren İkinci Karabağ Savaşı'nda (27 Eylül-10 Kasım 2020) Bakü kaybettiği toprakların yüzde 70'ini geri almış, Rusya'nın da katılımıyla yapılan üçlü anlaşmayla ve 5 yıllığına bölgeye "Rus barış gücü" gönderilmesiyle savaş durdurulmuştu.
Son üç yıl içinde taraflar arasında kalıcı barış anlaşması imzalanması yolunda ciddi gelişme olmamış, dahası zaman zaman çatışma ve gerginlikler yaşanmıştı. Hem Ermenistan hem de Azerbaycan, Rus barış gücünü fazla işe yaramadığı için eleştirmiş, bu arada daha güçlü olan Bakü, Laçin Koridoru başta olmak üzere adım adım bölgeye ağırlığını koymaya devam etmişti.
Son haftalardaki gerginlik ve çatışmalar bardağı taşma noktasına getirmişti. Bu ortamda onu taşıran ve Bakü'yü harekete geçiren "son damla" ne oldu derseniz, benim cevabım şu olur:
Ermenistan dahil hiçbir ülke tarafından resmî olarak tanınmayan Karabağ yönetiminde bir değişiklik oldu. 3,5 yıldır "Dağlık Karabağ/Artsah Devlet Başkanı" olarak görev yapan Arayik Harutyunyan 31 Ağustos'ta istifa etti. 9 Eylül'de yerine Samvel Şahramanyan seçildi. Tartışmaların iyice yoğunlaştığı ortamda tanınmayan bir yönetimin başına yeni birinin seçilmesi, üstelik seçilir seçilmez "Karabağ'ın statüsünün belirlenmesi ve bağımsızlık" vurgularıyla Bakü'ye meydan okuması Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev'in sabrını taşırdı.
Karabağ'a güçlü bir askerî atak düzenlendi. Hem de "yeter artık, dünya âlem gücümüzü görsün" dercesine BM Genel Kurulu'nun sürdüğü bir ortamda.
İlk saatlerde bölgeden en sık yükselen seslerden biri Ruben Vardanyan'a aitti ve "Azerbaycan'a karşı sonuna kadar direnmekten ve Ermenistan'ın derhal Karabağ'ı resmen tanıması gerektiğinden" bahsediyordu.
Yakın zamanlara kadar Rusya'nın en etkili oligarklarından biri olarak gösterilen (1,2 milyar dolarlık servete sahip) Ermeni kökenli iş insanı Vardanyan, 1 Eylül 2022'de Rusya vatandaşlığından vazgeçtiğini açıklayarak Karabağ'a taşınmış, 2 ay sonra da "Karabağ Başbakanı" olarak seçilmişti. Bakü'nün baskıları sonucu 23 Şubat 2023'te görevinden ayrılmak zorunda kalmıştı. Ancak Karabağ'daki büyük etkinliğini hâlâ koruduğunu öngörmek zor değil. Belki de kendisini, Ermenistan Başbakanı Nikol Paşinyan'ın yerine hazırlıyordur.
Kimilerine göre "Kremlin'in adamı" olan Vardanyan'ın böyle bir şansı olur mu bilmiyorum. Ama eğer olursa aklından geçebilecek en son şeyin Aliyev'le barış masasına oturmak olduğunu söyleyebilirim.
O ve benzerleri 19 Eylül'de bütün dünyaya dayanışma ve Azerbaycan'a yaptırım uygulama çağrıları yaptılar. Ama en önemli beklentileri, Ermenistan'ın Karabağ'ı korumak için savaşa girmesiydi.
Uzun süredir Karabağ sorununun çözümünden yana adımlar atan, Mayıs ayından bu yana ise "Karabağ'ın Azerbaycan'a ait olduğunu" açıkça söyleyen Paşinyan, Vardanyan gibilerinin beklediğini yapmayacağını, sorunun Bakü ile Karabağ arasında olduğunu söyledi. Ve ülke içinde kendisine karşı yapılan tüm baskı ve protestolara rağmen çatışmalara dahil olmadı.
"Karabağ yönetimi" kazanma şansının olmadığını anladı ve silah bırakma kararını açıkladı. Savaş/operasyon – yeni bir provokasyon olmazsa – 24 saat içinde bitmiş gibi görünüyor.
Karabağ krizini kabaca iki ana bölüme ayırmak mümkün: Biri konunun hukuki yönü. Bu açıdan Karabağ'ın uluslararası hukuka göre Azerbaycan'a ait olduğunun altını çizelim. İkincisi ise meselenin insani boyutu, yani Karabağ'da yaşayan Ermenilerin yaşamı, geleceği.
Karabağ'da kaç kişinin yaşadığı üzerine farklı sayılar veriliyor, en sık tekrarlanan 120 bin. Bu insanlar genellikle Karabağ'da doğup büyüdüklerini, evlerinden okullarına ve kiliselerine kadar tüm yaşamlarının orada geçtiğini, oradan ayrılmak istemediklerini dile getiriyor. Ancak bunca kanlı yıldan sonra şimdi her şeyin bir anda güllük gülistanlık olacağını düşünmek gerçekten kolay değil.
Bir vakitler Karabağ'a özerklik statüsü tanınabileceğini varsayan Aliyev, artık güçlü ve kazanan taraf olduğunu görüyor ve Karabağ'ın sıradan bir Azerbaycan bölgesi olduğunu vurgulayarak orada yaşayan Ermeniler için seçenekleri şöyle sıralıyor: "Ya Azerbaycan vatandaşı olarak burada yaşayın ya da çekin gidin!"
Sadece Karabağ'daki Ermenilerin yöneticileri değil, Ermenistan liderliği de oradaki insanların can güvenliği ve kültürel hakları için özel bir statü ve uluslararası güvence istiyor. Ancak Bakü'nün bu konulardaki tutumu olumsuz.
İkinci Karabağ Savaşı'nın bittiği ve üçlü anlaşmanın imzalandığı gün Aliyev kameraların karşısına geçerek alaycı ve aşağılayıcı bir üslupla Ermenistan Başbakanı'na seslenmiş, "Ne oldu Paşinyan? Hani raks ediyordun? Ne oldu hani statü?" diye gülerek parmak sallamıştı. Kazanan tarafın, yendiği rakibine böyle tepeden bakması en hafif deyişle sıkıntılı bir davranıştı.
Dün Karabağ operasyonuyla Azerbaycan'ın egemenliğinin tamamlandığını söyleyen Aliyev, Ermenistan yönetiminin (duruma müdahale etmeme) tutumunun siyasi yetkinlik olduğunu, Erivan'ın Karabağ yaklaşımının kalıcı barış anlaşması için ümit verdiğini ifade etti.
Umarım bu operasyonun (bir günlük savaşın) kesin galibi olarak şimdi Karabağ'daki Ermenilerin yaşam koşullarını kolaylaştıracak adımlar atarak yoluna devam etme olgunluğunu da gösterir.
Peki, Paşinyan'ın hem Karabağ'a hem de Rusya ile Batı'ya yönelik tavrı nedir ve nedenleri neye dayanıyor? Eğer Ermeni muhalefeti onu devirirse, bundan sonraki gelişmeler hangi yönde olur? Ve bütün bunların Türkiye için anlamı nedir? Bu konuları da cumartesi günkü yazımda ele almaya çalışacağım.
Hakan Aksay kimdir?Hakan Aksay, 1981'de 20 yaşında bir TKP üyesi olarak Sovyetler Birliği'ne gitti. Leningrad Devlet Üniversitesi Gazetecilik Fakültesi'ni bitirdi. Brejnev, Andropov, Çernenko ve Gorbaçov iktidarları döneminde 6 yıllık kıymetli bir SSCB deneyimi kazandı. Doğu Almanya'da 1,5 yılı aşkın gazetecilik yaptıktan sonra TKP'den ayrılarak Türkiye'ye döndü. Bir yıl kadar sonra bağımsız bir gazeteci olarak Moskova'ya gitti ve 20 yıl boyunca (Yeltsin ve Putin dönemlerinde) çeşitli gazete ve TV'lerde muhabirlik ve köşe yazarlığı yaptı. Bu dönemde Türk-Rus ilişkileriyle ilgili çok sayıda proje gerçekleştirdi. Moskova'da '3 Haziran Nâzım Hikmet'i Anma' etkinliklerini başlattı ve 10 yıl boyunca organize etti. Dergi ve internet yayınları yaptı. Rus-Türk Araştırmaları Merkezi'nin kurucu başkanı oldu. 2009'da döndüğü Türkiye'de 11 yılı T24'te olmak üzere çeşitli medya kurumlarında çalıştı; Tele1 ve Artı TV kanallarında programlar hazırlayıp sundu; Gazete Duvar'ın Genel Yayın Yönetmenliğini yaptı. Gazeteciliğin yanı sıra İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nde Rusya-Ukrayna danışmanı olarak çalışıyor. Türkiye'nin önde gelen Rusya ve eski Sovyet coğrafyası uzmanlarından olan ve "Puşkin madalyası" bulunan Hakan Aksay'ın Türkçe ve Rusça dört kitabı yayımlandı. |
Sadece altı ay ömrü kalan insanlar bazen önemli kararlar alabilir. Peki ya bu durum siyasal iktidarlar için söz konusu olsa?
Rusya'daki sistemin en önemli özelliklerinden biri, seçimlerin sonucunun önceden belli olmasıdır
Bir leylek ile bir "adem" arasındaki sevgi ve bağlılık duyguları yüklediğimiz bu ilişki sizce neden böylesine popüler?
© Tüm hakları saklıdır.