24 Şubat 2024

İki yılını dolduran Rusya-Ukrayna Savaşı'ndan çıkan bazı dersler

Stratejik ve askerî aklınız ne kadar gelişkin olursa olsun, savaşlar öngörülmezdir. Ukrayna savaşı da bunu bir kez daha kanıtladı

24 Şubat 2022'de başlayan Rusya-Ukrayna Savaşı bugün üçüncü yılına giriyor. Avrupa'da İkinci Dünya Savaşı'ndan bu yana en kanlı çatışmaların yaşandığı bu iki yıldan çok sayıda ders çıkarılabilir. Belki bir kısmını şöyle özetleyebiliriz:

SSCB'nin dağılma süreci devam ediyor

Sovyetler Birliği'nin parçalanacağı kesinleştiğinde, Bağımsız Devletler Topluluğu (BDT) adında göreceli esnek bir iş birliği mekanizması ile Sovyet cumhuriyetlerinin "boşanma aşaması"nın kolaylaştırılması ve kansız gerçekleştirilmesi hedeflenmişti.

Bu amaçla, son Sovyet lider Mihail Gorbaçov'un istifa (ve fiilen SSCB'nın lağvedilmesi) açıklamasından dört gün önce, 21 Aralık 1991'de Kazakistan'da biri gözlemci toplam 12 cumhuriyet tarafından imzalanan Almatı Deklarasyonu, o tarihteki sınırlara uyulması şartının altını çiziyordu.

Ancak o ve diğer anlaşmalar defalarca yok sayıldı. Azerbaycan ile Ermenistan on yıllarca savaştı. Orta Asya'da çatışmalar eksik olmuyor. Rusya'nın Ukrayna'yı işgal etmesinden sonra birçok eski Sovyet ülkesi, Moskova'nın kendisine de saldırabileceğinden endişe ediyor. Bazı cumhuriyetler BDT'den ayrıldı, birçoğu Batı ittifakıyla ilişkilerini geliştiriyor.

Savaşlar ve hukuksuzluk yaygınlaşıyor

Dünya giderek artan bir hızla savaş ve çatışma eğilimlerine teslim oluyor. Uluslararası Stratejik Araştırmalar Enstitüsü (IISS) verilerine göre, son 30 yılda dünyadaki çatışmaların sayısı bakımından 2023 rekor kırdı: Bir yıl içinde kayıtlara geçen bölgesel çatışma sayısı 183, bu çatışmalarda ölenlerin sayısındaki artış ise yüzde 14. Saptanan kitlesel şiddet vakası sayısının ise yüzde 28 arttığı kayıtlara geçti.

Günümüzde uluslararası hukuk önemini yitiriyor. İnsan hayatı giderek daha değersizleşiyor. Ukrayna'daki savaşa ilişkin yorumların çoğunda siyasi vurgular ve tarafgirlik ağır basıyor. Oysa savaş, her şeyden önce insani bir trajedidir.

Bu iki yıllık savaşta kesin olmayan verilere göre her iki tarafın toplam kaybı (ölü ve ciddi yaralanma vakaları olarak) 600-700 bin kişi civarında tahmin ediliyor. 27 binden fazla sivil öldü ya da yaralandı. 23 bin kişi kayıp. Yurtdışına kaçan ve ülke içinde yer değiştirmek zorunda kalan insanların sayısı 11 milyondan fazla. Yaklaşık 18 milyon Ukraynalı yardıma muhtaç.

Tarihten çıkarılan yanlış sonuçlar tehlike yaratıyor

"Tarihi yeniden okuma" temelinde sınırları değiştirme girişimleri tehlikeli. Covid yıllarında tarih araştırmalarına ağırlık verdiği söylenen Rus lider Vladimir Putin, bir süredir geçmiş yüzyıllardaki gelişmelere dayanarak Ukrayna diye bir ulusun ve ülkenin varlığını reddediyor.

Rusya 2014'te Kırım'ı, önceki yıl da dört Ukrayna bölgesini işgal ve ilhak ederek Ukrayna'nın yüzde 18'ine el koydu.

Bu tür yaklaşımlar sadece eski Sovyet coğrafyasında değil başka bölgelerde de silahlı anlaşmazlıkları körüklüyor.

Şimdi SSCB'nin hukuki devamcısı sayılan Rusya, vaktiyle dünyanın altıda birinin Sovyetler'e ait olduğunu ve hatta Doğu blokuyla sıkı ilişkilerini hatırlayabilir. Teorik olarak Türkiye de tarih üzerinden birkaç kıtayla ve bu arada Kırım'la ilgili hak iddia edebilir. Ermenistan ve başka ülkelerle, bu arada İngiliz, Fransız ve diğer sömürgelerle örnekler arttırılabilir. Ama bu yol kimseyi iyi bir yere götürmez.

Çare yine uluslararası hukuka ve mevcut sınırlara uyulmasıdır.

Savaşlarda evdeki hesap çarşıya uymayabilir

Stratejik ve askerî aklınız ne kadar gelişkin olursa olsun, savaşlar öngörülmezdir. Bu savaş bu gerçeği bir kez daha ortaya koyuyor.

Kremlin, birkaç günde kolayca Kiev'i (tıpkı 2014'te Kırım'da olduğu gibi), birkaç hafta içinde de tüm Ukrayna'yı ele geçirebileceğini hesaplayarak savaşa başladı. Ama başaramadı, Ukrayna'nın direnişi Rusların umduğundan çok daha güçlüydü.

Bununla birlikte savaşın ilk aylarında ve genel olarak 2022'de Rusya, Ukrayna topraklarının birçok bölümünü işgal etti. Ukrayna silahlı kuvvetleri daha sonra bunların yüzde 54'ü geri aldı.

Oldukça kanlı geçen 2023'te ise kimse belirgin bir üstünlük kuramadığından cephede sınırlar fazla değişmedi. Bu arada uzun bir hazırlıktan sonra Haziran'da başlayan Ukrayna taarruzu ciddi bir değişikliğe yol açmadı.

Yıl sonunda ABD başta olmak üzere Batı'nın Ukrayna'ya askerî-ekonomik yardımları azaldı ve yavaşladı. Bu durum devam ederse Rus birlikleri tekrar büyük toprak işgalleri gerçekleştirebilir.

Daha kazançlı çıkan taraf, Batı

Kremlin açısından savaşın öngörülmez sonuçlarından biri de, Ukrayna'daki Rus nüfusun büyük bölümü de dahil Moskova'ya sempatiyle bakan Ukrayna vatandaşlarının şimdi Rusya'yı düşman sayması oldu.
Kremlin sadece Ukrayna toplumunda kaybetmedi, asıl amacı olan "NATO'nun genişlemesine engel olma" bakımından da hesapta olmayan bir durumla karşılaştı. 2019'da Fransız lider Emmanuel Macron'un "beyin ölümü gerçekleşti" dediği NATO güçlendi, üyeleri konsolide oldu. Dahası normal olarak pakta katılması gündemde bile olmayan Finlandiya ve İsveç NATO'nun kapısını çalarak Moskova'ya sürpriz yaptı.
Bu arada NATO'ya üye olmayı çok isteyen Kiev'in, savaş sürdükçe (belki sonrasında da) pakta alınması ihtimali iyice azalmış görünüyor.
Ama savaşın sonu görünmüyor. Batı yardımları tekrar artmazsa Rusya adım adım üstünlüğünü ilerleterek kazanabilir. Tersi olursa savaşta denge sürebilir. Her durumda savaşın uzun sürmesi ihtimali, bu yıl içinde anlaşma yapılması seçeneğinden çok daha güçlü.

Putin yıllar da sürse savaşa devam ve sonuçta zafer planı yapıyor. Ancak ilk yıllarda hem ekonomik hem de sosyal bakımdan ciddi sorunla karılaşmaması, bu durumun hep böyle süreceğini garanti etmiyor.
Siyasi bakımdan genellikle oldukça istikrarlı görünen Rusya'da geçen yaz aniden patlak veren "Yevgeniy Prigojin isyanı", Ekim ayında Dağıstan'daki Yahudi karşıtı ayaklanma denemesi ve kısa süre önce Başkurtistan'da yaşanan ve haftalarca süren huzursuzluk ve gösteriler gibi faktörler görmezden gelinemez.

ABD yönetimi, nispeten ucuz bir maliyetle Rusya'yı askerî ve ekonomik olarak güçsüzleştirdiğinden dolayı durumdan memnun görünüyor. Sonuç olarak İngiltere Dışişleri Bakanı David Cameron'un da itiraf ettiği gibi, "Batı, ortaya para koyarak Rusya'ya darbe vuruyor, üstelik kendi askerlerinin burnu bile kanamadan". Buna şunu da ekleyebiliriz tabii: Bu denklemde hayatını kaybeden ve ağır yaralanan yüz binlerce Ukraynalı ve Rusun Batı açısından hiçbir değeri yok.

Şu sıralarda Rusya ataklarını arttırdı. Avrupa Birliği de Ukrayna'ya yardım konusunda aktifleşiyor. Batı'nın patronu ABD şu ya da bu şekilde oyuna dönerse Ukrayna tekrar iddia sahibi olabilir. Savaşın gidişatında bu bahar ayları önemli değişikliklere yol açabilir.

Hakan Aksay kimdir?

Hakan Aksay, 1981'de 20 yaşında bir TKP üyesi olarak Sovyetler Birliği'ne gitti. Leningrad Devlet Üniversitesi Gazetecilik Fakültesi'ni bitirdi. Brejnev, Andropov, Çernenko ve Gorbaçov iktidarları döneminde 6 yıllık kıymetli bir SSCB deneyimi kazandı.

Doğu Almanya'da 1,5 yılı aşkın gazetecilik yaptıktan sonra TKP'den ayrılarak Türkiye'ye döndü. Bir yıl kadar sonra bağımsız bir gazeteci olarak Moskova'ya gitti ve 20 yıl boyunca (Yeltsin ve Putin dönemlerinde) çeşitli gazete ve TV'lerde muhabirlik ve köşe yazarlığı yaptı.

Bu dönemde Türk-Rus ilişkileriyle ilgili çok sayıda proje gerçekleştirdi. Moskova'da '3 Haziran Nâzım Hikmet'i Anma' etkinliklerini başlattı ve 10 yıl boyunca organize etti. Dergi ve internet yayınları yaptı. Rus-Türk Araştırmaları Merkezi'nin kurucu başkanı oldu.

2009'da döndüğü Türkiye'de 11 yılı T24'te olmak üzere çeşitli medya kurumlarında çalıştı; Tele1 ve Artı TV kanallarında programlar hazırlayıp sundu; Gazete Duvar'ın Genel Yayın Yönetmenliğini yaptı. Gazeteciliğin yanı sıra İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nde Rusya-Ukrayna danışmanı olarak çalışıyor. Türkiye'nin önde gelen Rusya ve eski Sovyet coğrafyası uzmanlarından olan ve "Puşkin madalyası" bulunan Hakan Aksay'ın Türkçe ve Rusça dört kitabı yayımlandı.

Yazarın Diğer Yazıları

Hayat ve ölüm üzerine biraz karamsar bir yazı

Almodovar’ın ölümü kabullenmek konusunu işleyen Yandaki Oda filmi ve T24'ün bir haberi

Erdoğan’a saygıda kusur etmeyen ünlü Rus rejisör Pamuk’a ateş püskürdü

Bazı kültür insanları yazdığı, yönettiği, rol aldığı eserlerde eşsiz kahramanlık öykülerini yansıtsa da gerçek hayatta bunların çok uzağına düşebiliyor

Erdoğan, İmamoğlu, Yavaş, Commodus, Maksimus…

Mertlik Türk olmanın genetik bir sonucu değil. Ve tarihimiz sayısız entrika, tuzak ve kalleşlikle dolu

"
"