Bildiğiniz gibi Çin yuanı, dolara sabitlenmiş bir para birimi. 1 Dolar, 6.83 yuana eşit. Çin bu politikası ile sahip olduğu dış ticaret avantajı nedeniyle, ABD başta olmak üzere, Hindistan ve Brezilya’nın aralarında olduğu bazı ülkeler tarafından eleştiriliyor ve parasının değer kazanmasına izin vermesi konusunda baskı görüyor. Bu yapılıyor çünkü; yuanın dolara karşı değer kazanması, Çin’de üretilen malların dolar cinsinden pahalılaşmasına, ABD’nin ve bundan zarar gören diğer ülkelerin ithalatlarının azalmasına neden olacak, iç üretimi destekleyip istihdam yaratmaya olanak sağlayacak.
Ancak bu süreçte, Çin’e baskı yapan ya da mevcut kur politikasını eleştiren ülkeler arasında Avrupa ülkelerini görmek zor. Çünkü yuan, dolara sabitlenmiş bir para olmasına rağmen, diğer paralara karşı dalgalanıyor. Bunlardan biri de euro.
Aşağıda, euro/yuan paritesinin iki yıllık seyrini görüyorsunuz. Küresel krizin hemen öncesinde 1 euro ile yaklaşık 11 yuan alabilirken, bugün 1 euro 9 yuan alabiliyor.
Kasım 2009’da 10.35’e kadar yükselen euro/yuan daha sonra kesintisiz bir gerileme dönemine girdi ve son beş ayda euro, yuan karşısında yüzde 15 değer kaybetti. Bunun en önemli nedeni Yunanistan’ın başını çektiği Avrupa borç krizi.
Yuanın euroya karşı değer kazanması, euro kullanan ülkelerin lehine bir gelişme iken, Çin’in aleyhine işliyor. Geçen yıl 1.2 trilyon dolar ihracat yapan Çin’in, ülke bazında en büyük pazarı, 221 milyar dolar ihracat yaptığı ABD. Ancak bir blok olarak bakıldığında AB’ye yapılan Çin ihracatı, ABD’ye yapılan ihracattan daha büyük. 2009 yılında, Çin’in AB’ye ihracatı 236 milyar dolardı. Bunun yüzde 80’den fazlası Euro Bölgesi’ne yapıldı.
Anlatmak istediğim şu: Avrupa krizden kötü etkilendi ve toparlanması uzun zaman alacak. Zayıf talep ve yatırımlar, bölgenin ithalatında da ciddi bir canlanma beklememek gerektiğine işaret ediyor. Bir de üzerine euronun, yuana karşı değer kaybı eklendiğinde, Çin en büyük ihracat pazarında zorlanmaya başlayabilir. Bu nedenle, bence, ABD’nin başını çektiği “yuanın değer kazanmasına izin verin” baskısına Çin’den olumlu yanıt gelme olasılığı azalıyor.
T24’ün Mülkiyeli ekonomi yazarı Vedat Özdan’ın dün ABD ekonomi ve dışişleri politikaları hakkında söylediklerini hatırlayalım:
“ABD tahvil satarak borçlanıyor. Çin Merkez Bankası dünyanın en fazla ABD tahvili tutan bankası.
Geçen ay (24 Mart) bizim piyasa yorumcularının pek dikkatine düşmedi, ama ABD peş peşe yaptığı ihalelerde 5 yıllık tahvillerine alıcı bulamadı. Bu nedenle 10 yıllık ABD swap farkı, 1988 yılından bu yana görülmemiş bir şekilde negatife döndü. Hatırlarsanız bu tarihlerde ABD, Yuan'ın değer kazanması gerektiği hakkında çok yoğun bir ekonomik ve politik diploması atağındaydı. Bu anlamda diyoruz ki, 24 Mart tecrübesinden ABD dersini çıkardı ve yüksek borçla yaşamanın nelere yol açabileceğini net olarak anladı….ABD’de sürdürülemez bütçe açıkları var ve borç düzeyi sınıra gelmişse; dünyada daha az savaş, daha az tehdit ve daha çok huzur olacak demektir(!)