Az ya da çok, bütün ülkeler krizden nasibini aldı. Kriz, ABD, İngiltere, İspanya, Rusya ve İzlanda ekonomilerini derinden etkilerken, Brezilya, Çin, Almanya gibi ülkeler ilk gruptakilere göre biraz daha sağlam duruyor. Türkiye ekonomisi ise iki grubun arasında konumlandırılabilir.
Uzun zamandır, Türkiye’nin küresel krize, 2001 yılında olduğundan daha sağlam bir yapıda girdiği yazılıyor. Bütçe açığı ve kamu borçlarının milli gelire oranı azalıyor. İhracat uzun süredir iyi performans gösteriyor. 2001-2007 dönemi ortalama ihracat büyüme hızı %22.24. Hedef pazarlarda da çeşitlenme artıyor. Oldukça geniş bir iç pazarımız var. Ayrıca, bankalar 2001 sonrası düzenlemeler ile oldukça sağlam yapıdalar. Bunların hepsi doğru. Krizin etkilerinin hissedilmeye başlaması ile birlikte, özellikle Merkez Bankası, Sanayi ve Ticaret Bakanlığı ile Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nın attığı olumlu adımlar var. Ancak bütün bunlar, şimdiye dek yapılan bazı hataları, ertelenen düzenlemeleri göz ardı etmemeliyiz.
1-Yüksek faiz, düşük kur: 2001 krizi sonrası Türkiye, küresel ekonomik konjonktür açısından oldukça şanslı bir dönem yakaladı. IMF programı ve AB reformları ile desteklenen bu süreçte, 2007 yılına kadar başarılı bir seyir izlendi. Fakat, Merkez Bankası’nın dünyada dövizin en bol olduğu dönemde faiz oranlarını yüksek tutması, Türk lirasını aşırı değerli hale getirdi. İthal fiyatları ucuzladığı için, elektronik eşyadan, ayakkabıya, banyo paspasına kadar birçok malı ithal etmeye başladık. Olan yerli üreticiye oldu. Küresel krizden çok önce, KOBİ’ler dökülmeye, küçük esnaf batmaya başladı. Türk lirasındaki aşırı değerlenmenin bir gün biteceğine şüphe yoktu. Bunu bitiren de küresel kriz oldu. Geçtiğimiz Temmuz’da 1.14’e kadar gerileyen dolar/ytl kuru 1.74’e kadar yükseldi. Krizle birlikte yükselen kurların getirdiği şok, bir anda yurtiçi talebin donmasına neden oldu. Yerli üreticilere bir darbe daha indi. Bu durum, daha çok, Türkiye’nin faizleri yüksek tutarak enflasyonu aşağı çekme ve yabancı yatırımcıları kaçırmama isteklerinin bir sonucu olabilir. Yüksek faiz ve düşük kur politikasından vazgeçilmelidir. Son üç toplantıda faizleri 3.75 puan indiren Merkez Bankası indirim sürecine devam etmelidir.
2-İhracatta sektörel ve bölgesel çeşitlendirme: Türkiye uzun zamandır otomotiv, tekstil ve hazır giyim sektörleri öncülüğünde, ihracatının yaklaşık %60’ını Avrupa ülkelerine yapıyor. DTM verilerine göre 2008 yılında, toplam ihracatın sadece %1.3’ü Orta ve Güney Amerika’ya, %3.6’sı Kuzey Amerika’ya, %2.4’ü Orta ve Güney Afrika ülkelerine yapılmış. Bu oranların son yıllarda önemli artış gösterdiğini söylersek, önceki halini tahmin edebilirsiniz. Dış Ticaret Müsteşarlığı, ihracatın artması ve özellikle ihracat pazarlarının çeşitlenmesi için önemli çalışmalar yapıyor. Kriz, bu çabaların yerinde olduğunu ve daha fazla çalışılması gerektiğini gösteriyor. Diğer taraftan, katma değeri yüksek mal gruplarının üretimi ve ihracatını desteklemek gerekiyor.
3-İyi iletişim: Kriz dönemlerinde halka güven ve iyimserlik vermek gerektiği gibi krize gerçekçi yaklaşmak da önemlidir. Ekonomik temeller, geçmişe göre daha sağlam olsa da bu, ülkenin krizden etkilenmeyeceğini göstermez. “
Bize bir şey olmaz” yerine, “
Kriz bizi de etkileyecek ama hafifletici önemler alınıyor” daha ılımlı ve gerçekçi bir yaklaşım olabilir.
4-AB düzenlemeleri: Son iki yıldır AB düzenlemeleri bıçakla kesilir gibi kesildi. 2001 sonrası dönemde Türkiye hem AB, hem IMF çıpası ile desteklendi. Bir süre önce IMF çıpasını terk ettik. AB düzenlemelerinin durma noktasına gelmesi, Türkiye’yi ikinci çıpasından da uzaklaştırıyor. AB Türkiye’nin geleceğidir. Bir an önce bu alana odaklanmak gerekir.
5-Sıcak para ve cari açık: Yüksek faiz politikası sıcak parayı çekmek için uzun süre kullanıldı. Ancak, değerlenen Türk lirası hem ihracatı azalttı, hem de ithalatı artırdı. Kur, geçtiğimiz yıllarda bu kadar düşük kalmasaydı, cari açığımız da bu kadar yükselmezdi. Türkiye, dış açıklarını sıcak para ile kapatma alışkanlığından vazgeçmelidir.
Cari Fazla Veren Ülkeler (2008 tahmini) |
Cari Açık Veren Ülkeler (2008 tahmini) |
Ülke |
Cari Fazla (milyar dolar) |
GSYİH’ye Oranı |
Ülke |
Cari Açık (milyar dolar) |
GSYİH’ye Oranı |
Çin |
386 |
%9.8 |
ABD |
-615 |
-%4.3 |
Almanya |
190 |
%5.2 |
İspanya |
-171 |
-%10.5 |
Japonya |
193 |
%4 |
İngiltere |
-137 |
-%4.8 |
S.Arabistan |
145 |
%31.2 |
İtalya |
-56 |
-%2.3 |
Rusya |
98 |
%5.8 |
Türkiye |
-50 |
-%6.6 |
Norveç |
92 |
%20 |
Fransa |
-67 |
-%2.3 |
Kaynak: IMF, WEO 2008 tahminleri
Yukarıdaki tablo, IMF’nin geçtiğimiz yıl yaptığı 2008 sonu cari denge tahminlerini gösteriyor. Krizin etkisiyle bu tahminlerde önemli sapmalar olacaktır. Türkiye, en fazla cari açık veren ülkelerden biri. Cari açığın yurt içi hasılaya oranı da hayli yüksek. Son aylarda gerileyen petrol, doğalgaz fiyatları ve kurdaki yükseliş nedeniyle ithalatın azalması, Türkiye için 50 milyar dolar olarak beklenen açığın azalacağını gösteriyor. Gelecek hafta Salı günü Merkez Bankası Aralık 2008 Ödemeler Dengesi İstatistiklerini açıklayacak. Cari açığın 2008’in tümünde 40 milyar dolar civarında gerçekleşmesi bekleniyor. 2009 beklentisi ise 25 milyar dolar.
Her krizden bazı dersler çıkarmak gerekir. Çünkü çıkardığımız dersler, hatalarımızı değerli hale getirir.
Not: 5 Şubat 2009 tarihli yazının sonunda verilen grafiğin kaynağı National Bureau of Economic Research’tür. (www.nber.org)