Ezber bozulmadı: Her değişiminde gündeme oturan kredi notları iki gündür yine sıkça konuşuluyor. Son olarak Moody’s, 5 Ekim günü Türkiye’nin ülke kredi notunun görünümünü durağandan pozitife çevirdi. Böylece Moody’s tarafından kullanılan sınıflamaya göre kredi notumuz Ba2 olarak kalırken görünüm olumluya döndü. Moody’s son değişimini 8 Ocak 2010’da notu Ba3+’dan, Ba2 durağana çevirerek yapmıştı.
Diğer derecelendirme şirketlerinin son değişimleri, 19 Şubat’ta S&P tarafından (BB) ve 17 Haziran’da Fitch tarafından (BB+) yapılmıştı.
Görünümün pozitife çevrilmiş olması bundan sonraki hareketin büyük olasılıkla bir not artırımı olacağına işaret ediyor. Ancak Türkiye hala ‘yatırım yapılabilir ülke’ kategorisinin iki kademe altında. Yani not Ba1’e artırılsa dahi, yatırım yapılabilir ülke kategorisine yükselmesi için bir kez daha not artırımı (Baa3’e çıkması) gerekiyor.
Bunları zaten iki gündür okudunuz, izlediniz.
İşin ilginç kısmı Türkiye’nin mevcut notu ile Tunus, Güney Afrika, Azerbaycan, Botsvana, Kolombiya, Yunanistan, Guatemala, Endonezya, Ürdün, Fas, Romanya, Panama, Kosta Rika, Mısır gibi ülkelerin gerisinde kalması. Türkiye küresel krizde en hızlı toparlanan birkaç ülkeden biri. Sanayi üretiminde, ihracatta ve iç talepteki toparlanma ile ilk altı ayda yüzde 11 büyüdü. İşsizlik bütün dünyada önemi bir sorun olmakla birlikte Türkiye’de geriliyor. Dün de yazdım: ILO’nun geçen hafta açıkladığı rapora göre istihdam hacmi ve işgücüne katılım oranını en hızlı yükseldiği ülke Türkiye. Bunlara ek olarak borç yükü ve kamu maliyesindeki olumlu görünüm açısından bakıldığında, herkes haklı olarak mevcut notun düşük kaldığını düşünüyor.
Sıra Fakatlarda… Kamu borç yükümüz düşük fakat vadesi üç yıl civarında; yani kısa.
Mali performansımız pek çok ülkeden iyi fakat, uzun süre övgü ile bahsedilen mali kuralın yerinde yeller esiyor.
Cari açık veriyoruz
fakat bu yıl ve muhtemelen 2011’de bu açık büyük oranda portföy yatırımları ile finanse edilecek.
Hızlı büyüyoruz
fakat bu toparlanmanın getirdiği cari açık sorunu beklentilerin ötesinde büyüyor. Bir de TL’deki değerlenme buna eklenince Türkiye ekonomisinin kırılganlığı (en azından teorik olarak) artıyor. Yukarıda sıralanan ve notu bizden yüksek ülkelerin yarısından çoğunda cari açık gibi bir sorun yok. Hazır konu değerlenen TL’den açılmışken, kur savaşlarına değinmeden olmaz.
Hangi Kur Savaşı
Bütün dünya iki haftadır ‘kur savaşları’nı konuşuyor. Bu ilgi çekici kavram yeni icat edilse de, kur savaşları fiilen uzun süredir var. Nasıl başladığını hatırlamak istersiniz
“Dolar İmparatorluğu’nun Hikayesi”ne bir göz atın. Ama bugünlerde yapılan kur savaşlarından bahsedelim diyorsanız; hay hay, bahsedelim.
Biliyorsunuz; ABD, Japonya, Çin, Güney Kore, Brezilya, İsviçre ve Euro Bölgesi ülkeleri paralarının değer kaybetmesine yönelik çaba içindeler. Başaranlar var başaramayanlar var; ama en azından çalışıyorlar. Başaramayanlar da, başaramadıkları için bundan zarar görmüyor. En kötü ihtimalle paraları değer kazanmaya devam ediyor. Dünya Ticaret Örgütü, istediği kadar korumacılığa karşı önlem alsın; işte size en güzel korumacılık örneği.
Pekiyi, Türkiye ne yapıyor? HİÇ. Biz hiçbir şey yapmadan bekliyoruz.
Aslında bugünlerde konuşulan kur savaşları Türkiye'de bir yıl önce başladı ve görünüşte değer kazanmasına rağmen savaşı kaybeden aslında Türk lirası ve ekonomisi.
İhracatımız artıyor ve Orta Vadeli Programdaki 107.5 milyar dolar hedefine ulaşacak gibi görünüyor. Ama bu, değerli TL’ye ve krizdeki AB’ye rağmen başarılan bir artış. İthalat ise ipini koparmış gidiyor. 2010 yılını, Orta Vadeli Programdaki (OVP) 153 milyar dolar hedefini yaklaşık 20 milyar dolar aşarak 170 milyarı geçen bir ithalatla bitireceğiz. Bu yılki cari açık, OVP’deki hedefin iki katına ulaşarak, 36 milyar doları aşacak.
Tamam, bir finansman sorunumuz yok ama TL'deki değerlenme devam ederse önümüzdeki yıllarda daha fazla cari açık vereceğiz. Dün IMF tarafından yapılan tahminler 2011'de cari açık/GSYİH oranının %5.4 olacağını gösteriyor.
Daha fazla üretim, daha fazla istihdam, daha güçlü ekonomi için daha değerli TL’ye ihtiyacımız yok ki… Türkiye’nin ihtiyacı daha fazla üretim ihracat yapmak ve daha fazla tasarruf etmek. Yani yüzde 5-6 civarında büyürken, cari açık/GSYİH oranını yüzde 3’ün altına çekebilmek.
“Bunun tek çözümü TL’nin değerlenmesi değil” diyenler: çok haklısız. Ama bunu değerli TL ile yapmak da akıntıya karşı kürek çekmeye benziyor.