Önceki gün TCMB Para Politikası Kurulu toplantısı, beklentilere paralel bir şekilde faiz oranlarında bir değişikliğe gitmedi.
En son 19 Kasım 2009’da yaptığı toplantıda borç alma faizini yüzde 6,75’den yüzde 6,50’ye, borç verme faizini ise yüzde 9,25’ten yüzde 9’a indiren kurul, o tarihten bu yana yaptığı üçüncü toplantıda da, oranları sabit tuttu.
Daha önceki açıklamalarında benzer ifadeleri kullanan TCMB Başkanı Durmuş Yılmaz, dün Adana’da yaptığı uzun konuşmada da kısa vadede faiz oranlarında bir değişiklik beklemediklerini söyledi. Başkan Yılmaz’ın bu yöndeki ifadesinin altında, enflasyon hedeflerinden ciddi bir sapma olmayacağı tahmini yatıyor. Yılın ilk yarısında enflasyonda yukarı yönlü bir hareket olasılığını yüksek gören Merkez Bankası Başkanı, ikinci yarısında yeniden hedeflere yaklaşan bir trend olacağını düşünüyor.
Dün Adana’da yaptığı konuşmasında Durmuş Yılmaz’a en fazla yöneltilen sorular kurlara yönelikti. Sanayiciler, kurlarda aşağı yönlü bir hareketin (TL’nin değerlenmesinin), ihracat üzerinde olumsuz etkileri olacağını ve işletmelerinin mali dengelerini bozacağını düşünerek bu soruları yönelttiler. Ancak Yılmaz her zamanki cevabını yineledi ve bankanın kur konusunda açık ya da gizli bir hedefi/politikası olmadığını söyledi ve ekledi: “Türkiye’de işler yolunda giderse, TL değerlenir”.
Yılmaz’ın, TCMB’nin Türkiye gerçeklerinden uzak olduğuna yönelik eleştirilere cevabı ise başka hiçbir başkan ya da üst düzey yöneticiden duymaya alışkın olmadığımız samimiyetteydi: “Sizler hangi hamurdan geliyorsanız, bizler de aynı hamurdanız, siz hangi türküleri dinliyorsanız, biz de onları dinliyoruz”.
Şimdi gelin birlikte konuşmayı yorumlama kısmından, kurların dış ticaret üzerindeki etkisine geçelim.
Bu konuda birbirinden tamamen zıt iki görüş var. İhracatçıların içinde bulunduğu çok büyük bir kesim, TL’nin değerlenmesinin ihracatı olumsuz etkilediğini söylerken, birkaç ay önce Merkez Bankası’nın bazı araştırmacıları bunun aksini iddia eden araştırmalarını açıkladılar. Dün de Merkez Bankası Başkanı, Japon yeninin son 30 yılda sürekli değer kazandığını, buna rağmen Japonya’nın dış ticaret fazlası vermeye devam ettiğini söyledi. Bu, zımnen, “Türkiye’nin de benzer bir deneyim yaşamasının önünde bir engel yok” demek.
Değerlenen liranın ihracatı olumsuz etkilememesi tek bir durumda mümkün olabilecek bir şey. O da, ihraç edilen malın üretiminde kullanılan tüm hammadde, aramalı ve benzeri girdilerin ithal ediliyor olması ki; bu durumda da ithalat hızlanarak artacak ve dış ticaret açığı büyüyecektir. Bu aynı zamanda yerli sanayi ve istihdama darbe vuracaktır. Bunun dışında tüm durumlarda ihracat liranın değerlenmesinden olumsuz etkilenir.
Bunları söylerken, Çin’in de yuanın değerlenmesine izin vermediği ve bu nedenle dış ticaret fazlası verdiği için sert eleştirilere maruz kaldığını hatırlatmak isterim.
İşin bir de diğer para birimleri boyutu var. Euro/dolar paritesindeki değişim dış ticaretimizi nasıl etkiliyor olabilir derseniz, buyurun devam edelim.
Euro/Dolar’daki Değişim ve Dış Ticaret2009 yılında, ihracatımızın %48’i euro, %45.6’sı dolar; ithalatımızın ise %60.2’si dolar, %34.8’i euro cinsinden yapıldı.
Bu tablo Türkiye dış ticaretinin coğrafi ve sektörel kompozisyondan kaynaklanıyor. İthalatımız içinde euro kullanan ülkelerin payı düşük. Diğer taraftan Türkiye ithalatında tüketim mallarının payı da son derece düşük (%13.7) iken, ara malların payı (%70) yüksek.
Dış Ticaretimizde Para Cinsleri-20092009’da ortada böyle bir tablo var. Ancak biliyoruz ki, euro/dolar paritesi 2009 yılı boyunca oldukça dalgalı bir seyir izledi. Yıl başında 1.25’e kadar düşen parite, yaz aylarına gelindiğinde 1.50’yi aşmıştı. Kasım ayı sonundan itibaren yeniden güçlenmeye başlayan dolar ile parite sert düşüşe geçmişti.
İhracatın yaklaşık yarısını Euro cinsinden yaptığımız için paritedeki gerilemenin ihracatımız üzerinde olumsuz etkisi olduğu düşünülür. Ama işin aslı öyle olmayabilir.
Doların değer kaybetmesinin, dolar ödeyerek yaptığımız ithalatın faturasını (yani ithalatımızın yüzde 60’lık kısmını) değiştiren bir etkisi yok. Ancak ithalatımızın yüzde 34.8’ini oluşturan euro ödeyerek yaptığımız kısmının dolar cinsinden değeri artacaktır. Ayrıca doların değer kaybetmesi, emtia fiyatlarının yükselmesi anlamına geliyor. Bu da ara malı ithal eden Türkiye’nin ithalatını artırabilir. Dolayısıyla euro/dolar paritesindeki yükseliş sadece ihracatı değil, ithalatı da destekliyor.
Yapılan bir araştırmaya göre 2008’deki aylık ortalama euro/dolar pariteleri, 2009’da da aynen gerçekleşseydi, Türkiye’nin ihracatı 2 milyar 426 milyon dolar daha yüksek olacaktı. Bunun nedeni Euro Bölgesine yaptığımız ihracatın dolar cinsinden karşılığının artacak olması. Ama aynı senaryoya göre, Türkiye’nin ithalatı da 2 milyar 390 milyon dolar daha yüksek olacaktı.
Dolayısıyla 2009 yılında parite, aynen 2008’deki gibi seyretseydi (diğer faktörler hariç tutulduğunda) hem ithalatımız hem ihracatımız daha yüksek olacaktı; fakat dış ticaret dengemizde önemli bir değişiklik olmayacaktı.
Para Politikası Kurulunun Faiz Kararları