2007 yılında, ABD subprime mortgage piyasasından ilk kötü sinyaller gelmeye başladığında, krizin bu boyutlara ulaşacağı çok az kişi tarafından dile getiriliyordu. 2008’in ilk yarısında, krizin mali sektöre de yayılmaya başlaması ile birlikte, tartışmalar krizin o yıl sona ereceği ya da 2009’a sarkacağı etrafında yoğunlaşmaya başladı. Fakat 2008’in sonuna yaklaşırken bu tartışma da sona erdi ve yeni konu kapitalizmin geleceği oldu. Bazıları sistemin sonuna doğru gidildiği ve çöküşün yaklaştığı söylüyorken; diğerleri sistemin yapısında ciddi değişikliklerin yapılması gereğini vurguluyordu.
Artık 2009’un sonuna yaklaşıyoruz. İlk işaretlerin gelişinden itibaren hesaplarsak, iki buçuk ay sonra, krizin üç yılı geride kalmış olacak. Kriz süresince yapılan tartışmaların birçoğu geride kaldı. Etrafta, krizin daha yıllar sürebileceği, en kötünün henüz görülmediği, hükümetlerin ne tür destekler getirebileceğine yönelik sözler duyulmaz oldu. Krizin müsebbiplerinden biri olan piyasalar, bütün bu karamsarlıklar bitmişçesine bayram havasında. Ya da belki de, karamsarlıkları unutturmaya çalışırcasına.
Dow Jones altı ayda yüzde 50 yükseldi, İMKB endeksleri ise yüzde 150.
Bu yılın başında endeks 20 bin puanın hemen üzerindeyken, IMKB’nin Ekim ayına kadar yüzde 150 yükseleceğini söyleseler buna kaç yatırımcı inanırdı acaba? Ama oldu. Bu inanması zor yükselişe baktığında insan şunları sormadan edemiyor. “Türkiye ekonomisi yılbaşında olduğundan yüzde 150 daha iyi durumda mı?”, “Tamam, ekonominin geneli değilse de, şirketler bu kadar iyileşti mi?” Siz bu iki soruya siz ‘Evet’ diyebiliyor musunuz?
Borsa endekslerinin ülke ekonomisinin ya da sektörlerinin performansını en iyi tasvir eden gösterge olduğu kabul edilir. Oysa kriz döneminde bunun pek de öyle olmadığını söylemek mümkün. İşaretlerin kötüleştiği dönemlerde baş aşağı giden endeksler, son altı ayda tam gaz yukarı gitti. Biliyoruz ki; borsalar genellikle beklentilere göre hareket eder. Fakat bu beklentiler kimi zaman öyle beklenmedik şeyler olabiliyor ki; borsaları reel ekonomiden koparabiliyor. Bence, son birkaç yılda olan biten de bu. Türkiye’ye bakın: ortada bir sorun var. Ne ekonomimiz, borsa endeksi 20 bine düştüğü günlerde o kadar kötü durumdaydı, ne de şimdi endeksin 51 bine yükselmesine yol açacak kadar iyi durumda.
Hatırlarsınız, krizin ilk aylarında çok meşhur bir tartışma konusu da ‘ayrışma’ (de-coupling) idi. Bazıları, krizden gelişmekte olan ülkelerin etkilenmeyeceğini, büyümeye devam edeceklerini yani gelişmiş ve gelişmekte olan ekonomilerin krizde ayrışacaklarını iddia ediyordu. Böyle bir ayrışma yaşanmadı ama piyasalarda kesinlikle bir ayrışmadan söz edilebilir. Evet, piyasalar reel sektörden ayrıştı. Hem dünya ekonomisinin kötüleşen dönemlerinde, hem de iyileşen dönemlerinde piyasalar reel görünümü oldukça abartarak fiyatlara yansıttı.
Borsalardaki yükseliş hareketi önümüzdeki haftalarda da devam edebilir. Ancak bu, işsizlerin iş bulduğu, ekonomilerin büyümeye başladığı, dünyada ihracatın yeniden yükselmeye başladığı anlamına gelmiyor.