Çarşamba günü acaba ABD borsa endeksleri 1978’den beri hiç yaşanmamış olan sekiz gün peşpeşe gerileme rekorunu kıracak mı sorusuna cevap arayan piyasalar kapanışa doğru gelen alımlarla artıya geçen endekslerle rahat bir nefes almıştı. Oysa görülen şey çölde bir vahaymış. Çarşambanın acısı Perşembe çıktı ve bütün dünyada borsalar çöktü. En büyük gerileme ise yüzde 4.8 düşüş ile S&P 500 endeksinde yaşandı. Avrupa’da kayıplar yüzde 3’ü aşarken gece saatlerinde Dolar/TL 1.74’e, Euro/TL 2.46’ya dayandı.
Bu noktaya nasıl geldik?Son birkaç haftada ekonomi gündeminin tepesinde ABD ve AB kaynaklı gelişmeler vardı. Önce Avrupa’da artarda gelen temerrüt riski haberleri, ardından ABD’de pireyi deve yapan borç limiti tartışması ve onunla eş zamanlı gelişen ekonomide yavaşlama sinyalleri.
Tablodakilerin birçoğu yeni gibi görünse de aslında bir süredir devam eden kötü haberlerin devamı. Örneğin Belçika, İtalya ve İspanya’da yaşanan sorunlar, ekonomide yavaşlama sinyalleri bu kapsamda ele alınmalı. Ancak, bunların peşpeşe gelmesi ve çözümün gecikmesi endişeleri artıran nedenler oldu.
Çuvaldızı kime batıralım?Birçok aday var ama bence bunlardan biri kesinlikle kredi derecelendirme kuruluşları ve onlara gereğinden fazla prim veren piyasa aktörleri. Hatırlarsanız, 2008’de ana kriz başladığında ABD’den Avrupa’ya kadar birçok ülke bu şirketlerin ipliğini pazara çıkarmış, onları krizin nedenlerinden biri olarak göstermişti. Ancak bu konuda hiçbir düzenleme yapılmadığı gibi, şirketlerden gelen her yeni açıklama pür dikkat izlenmeye devam etti. Belki bazılarımız bizdeki politikacılar kredi derecelendirme şirketlerini eleştirdiğinde onları duygusallık ve popülarizm yapmaları nedeniyle eleştirdi. Ancak, bu şirketler sadece bizi değil, sorunlu Avrupa ülkelerinde ve ABD krizinde de ön plandaydı ve hatta krizin tetikçileri oldular. Asıl görevi yatırımcıları uyarmak ve bu anlamda önceden haber vermek olan şirketler, Yunanistan, Portekiz ve İrlanda’nın notlarını bu ülkeler krize girmeden önce değil, sonra düşürdüler.
Bir başka aday ise Avrupa Merkez Bankası. Aslına bakarsanız tüm Euro Bölgesi’nde çok sayıda hata var ama, kriz döneminde Merkez Bankası’nın daha proaktif olması ve daha fazla inisiyatif alması gerekiyordu. Dün Jean-Claude Trichet, piyasaları sakinleştirmek için beş ay önce ara verilen ülke tahvilleri alım programına devam edeceklerini açıkladı. Ama bu çok geç kalmış bir açıklamaydı. Faizler yükselmeye hisse senedi fiyatları düşmeye devam etti. Sonradan ortaya çıktı ki; tahvil alımları İrlanda ve Portekiz tahvilleri ile sınırlıymış. Düşünebiliyor musunuz! Hal bu olunca, borsalarda kayıplar yüzde 3’ü geçti. Avrupa hatalarına bir yenisini daha eklemiş oldu. (Bu noktada dün TCMB’nin attığı proaktif adımı ilerideki günlerde çok defa takdir edeceğimizi düşündüğümü de ilave edeyim)
Şimdi ne olacak?Dünkü yazım şöyle bitiyordu:
“Ortada bir tuhaflık var. Ya, yakında gelecek bir depremin öncü işaretlerini alıyoruz; ya da piyasalarda bir anda iyileşme başlayacak. Hangisinin olacağını tahmin etmek için biraz daha beklemek gerekiyor.”
Finansal otoritelerin karar alma ve açıklama zamanlaması oldukça kritik bir faktördür. Zamanından önce atılan atımlar yok yere panik havası yaratabilir. Geç kalan açıklamalar ise başlayan hareketi geri çevirmek için çoğu zaman yetersiz kalır. Şu anda dünya ikinci sorunu yaşıyor. Başlayan düşüş hareketinin kendinden sonlanmasını beklemek yerine müdahale edilmek isteniyorsa başta Avrupa, ardından ABD beklentileri aşan adımlar atmak zorunda. Ben bunun yapılabileceğine inanmıyorum. Öyleyse iş, piyasaların kararını beklemeye kalıyor.
Kötümser olmayı gerektiren pek çok neden var ama doğrusu ben, gerilemenin çok ileri gideceğini düşünmüyorum. Yani 2008’dekine benzer düşüş görmemiz imkansıza yakın. Bunun iki nedeni var. Birincisi ABD ve AB’deki bankalar eskisi gibi kötü durumda değil. İkincisi tüketici güveni ve beklentileri de zayıf değil. Piyasa bir kıyamet yaratmadan önce iyimserlere bir şans daha verecektir. Bugün ve belki Pazartesi günü yaşanacak düşüşlerden sonra Salı’dan itibaren borsalarda yönün yukarı döndüğünü görebiliriz. Eğer bu olur ve küresel krizde yeni bir dalga başlamaz ise dolar kuru da Salı günü 1.78 civarından geri dönecektir. Kesin olan bir şey varsa, bu süreçte en fazla cezalandırılacak olanın Euro Bölgesi olduğudur.