Aşırı yükselmiş borsa endeksleri ve emtia fiyatlarına yönelik son haftalarda kendini hissettiren düzeltme ihtiyacı ile geçen hafta İrlanda ekonomisine yönelik artan belirsizlikler birleşince, uluslararası piyasalar yönünü aşağı çevirdi.
Bildiklerinizi tekrarlamamak için İrlanda ekonomisinin sorunlarına uzun uzadıya girmeyeyim. (Hatırlamak isteyenler 22 Eylül tarihli T24’te İrlanda’da Günbatımı başlıklı yazıya göz atabilirler.) İrlanda’nın bugünkü kırılganlığının ardında,
• gayrısafi yurtiçi hasılanın dokuz katı büyüklüğündeki astronomik dış borç yükü,
• küresel krizde büyük darbe alan konut sektörü,
• mortgage alacaklarını tahsil edemeyen bankalar,
• kriz öncesinde aşırı risk alan ve bunları kapayamayan mali sektör var.
Bunlar size sıradan görünebilir. Oysa boyutları çok ender rastlanacak kadar ciddi olan bu sorunlar, daha büyük bir ekonominin başına gelse şimdi yaşanandan kat kat daha fazla etkileri olabilirdi. Nitekim önümüzde 2009 verileri ile nüfusu 4.5 milyon ve yurtiçi hasılası 222 milyar dolar olan bir ülke var. Bunları yazan değil de, okuyan ben olsaydım; tam bu sırada: “Yunanistan da çok küçük bir ekonomiydi ama piyasaları altüst etti” diye düşünürdüm. O nedenle iki ülke arasında bir karşılaştırma yapmak gerekir sanırım.
Benzer büyüklükte ekonomiler olsalar da, 2009’un son çeyreğinde resesyondan çıkmasına rağmen yılı yüzde 7’den fazla küçülerek tamamlayan İrlanda ekonomisinin sorunları ile Yunanistan ekonomisinin sorunları farklı.
Her şeyden önce Yunanistan’ın sorunu kendisiydi. Daha açıkçası, Yunan ekonomisinin neresinden tutarsanız elinizde kalıyordu. Oysa, İrlanda ekonomisinin sorunları daha dar kapsamlı ama derin. Örneğin İrlanda’da bir sosyal güvenlik sorunundan, verimli olmayan reel sektörden, boşa harcanan AB yardımlarından bahsetmek zor.
İkincisi, İrlanda çok daha dinamik bir ülke. Doğuda Asya Kaplanlarından söz edilirken, son on yılda Avrupa’nın kaplanı İrlanda idi. Krizin sona ermesinin ardından, eskisi kadar olmasa da hızlı toparlanan bir İrlanda ekonomisi göreceğiz.
Bunlarla birlikte 2010 yılında yüzde 30’un üzerinde bir bütçe açığı vermesi beklenen İrlanda, savaş sonrası dönemde Avrupa’nın gelmiş geçmiş en büyük bütçe açığı rekorunu kıracak.
Farklı olan sadece sorunlar değil, aynı zamanda diğer ülkelerin ve kurumların bu iki ülkeye yaklaşım tarzları. Yunanistan sorununu hatırlayın… Yaklaşık altı ay boyunca “yardım edelim mi etmeyelim mi” diye düşünen Bir Avrupa Birliği vardı. Oysa şimdi kendinden istenmemesine rağmen İrlanda’ya yardım öneren bir Birlik var.
AB’nin yardım konusunda istekli olmasını gerektirecek dört nedeni olabilir. Birincisi, Yunanistan sürecinde Birliğin ağzının yanması ve bu sefer daha temkinli olmak istemesi. İkincisi, krizden çıkış sürecinde en geride kalan ekonominin AB ekonomisi olması ve diğer ülkeler ile aradaki farkın kapanması amacıyla, artık bütün sorunların çözülmek istenmesi. Üçüncüsü, İrlanda’yı kurtarmanın Yunanistan’dan daha kolay olması (en azından şimdilik öyle görünüyor). Dördüncüsü ise İrlanda’daki sorunların büyümesinin önce Portekiz, sonra da İspanya’yı içine alarak çözümü çok daha da zorlaştıracak olması endişesi.
Hafta sonu IMF de, İrlanda’ya yardım konusunda hazır olduğunu açıkladı. İşin tuhafı, Yunanistan yardım almak için hevesli iken bugün elimizde krizden kendi başına çıkmak isteyen bir İrlanda var.
İrlanda hükümeti, AB-IMF ortaklığı ile kendine yeni politikalar dayatılacak olmasından rahatsız ve bu politikaların ülkedeki üretimin büyük kısmını yapan doğrudan yabancı yatırımları rahatsız etmesinden endişe ediyor. 2009 itibarıyla İrlanda’nın net doğrudan yabancı yatırım stoğu 193 milyar dolar. Yani, neredeyse GSYİH’ye eşit. Yabancı yatırımların azalması, bugüne kadar gösterilen ekonomik performansın yeniden yakalanmasının önünde ciddi bir engel olacak.
Son soru: İrlanda’ya yardım yapılacak mı? Bence bunu İrlanda hükümeti değil, piyasalar belirleyecek. Piyasalar hükümetin son günlerdeki isteksizliğini cezalandırır ve devlet tahvillerine satış gelirse, direnmenin anlamı kalmayacak; AB-IMF ortaklığı ile yardım yapılacaktır.
İyi bayramlar