2007’de sub-prime mortgage krizi ile başlayıp, likidite krizine dönüşen; onunla da yetinmeyip 2008’in sonlarına doğru küresel krize bürünen ve son olarak Avrupa borç krizine dönen süreçte üç yılı geride bıraktık. ‘Küresel’ demişken, Vedat Özdan’ın pazartesi günü başladığı kriz dizisinde vurguladığı gibi ben de, birçok ülkenin ekonomik daralmadan etkilenmediği ya da az etkilendiğini ve bu nedenle krizi coğrafi anlamda ‘küresel’ olarak nitelemenin abartılı olduğunu düşünüyorum. Ancak küresel ifadesindeki vurgu coğrafi değil ekonomik olduğu için, izninizle, yaşanan üçüncü aşamaya küresel diyeceğim.
Kriz döneminde Avrupa, ABD ve Uzak-Doğu’da tüketici güveni, iç tüketim, sanayi üretimi, kapasite kullanım oranları ve ihracatta ciddi gerileme yaşanan ülkeler oldu. Bu etkiler, Orta-Doğu, Afrika, Güney Amerika’nın büyük kısmında yaşanmadı ya da hafif atlatıldı. Ancak, dünya genelinde sosyal dengeleri en fazla zedeleyen sonuç işsizlikteki artış oldu.
Bu yıl itibarıyla dünyadaki toplam istihdam hacminin 3.2 milyar kişi olduğu tahmin ediliyor. Oldukça yüksek bir sayı, değil mi? Pekiyi sizce dünyadaki işsizlerin sayısı nedir? IMF verilerine göre şu an dünya da 210 milyondan fazla işsiz insan var ve bu insanların 29 milyonu geçtiğimiz üç yılda işsiz kaldı. Kriz öncesinde yüzde 5 civarında seyreden dünya işsizlik oranı, kriz döneminde yüzde 6.5’e kadar yükseldi.
2007-2009 yılları arasında işsiz kalan 29 milyon insanın yaklaşık 19 milyonu gelişmiş ülkelerde, kalan 10 milyonu ise gelişmekte olan ülkelerde çalışanlardı. İşte bu nedenle ABD’de ve bazı AB ülkelerindeki işsizlik oranları neredeyse iki katına çıktı. Oysa, dünyanın üretim üssü olan Asya’da durum daha sakindi. Dünyadaki toplam istihdamın yüzde 56’sını yaratan Asya ülkelerinden bir kısmında (özellikle Tayvan) işsizlik hızla yükselse de, Çin ve diğer ülkelerin iç talebi artırıcı çalışmaları ile bu baskı atlatıldı.
ILO Raporu
Bu noktada durup; size, geçtiğimiz hafta Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) tarafından yayımlanan “Çalışma Dünyası Raporu 2010” başlıklı çalışmanın anahatlarını aktarayım.
• Dünya genelinde 2008’in üçüncü çeyreğinde gerileme başlayan istihdam altı çeyrek boyunca geriledikten sonra, 2010’un ilk çeyreğinde binde 8 oranında yükseldi.
• Rapora göre yükselen piyasalarda ve gelişmekte olan ülkelerde istihdam hacmi kriz öncesindeki düzeylerine geldi ya da gelmek üzere. Ancak gelişmiş ülkelerdeki istihdam için aynı şeyi söylemek mümkün değil. Şimdiye dek, gelişmiş ülkelerdeki istihdam düzeyinin 2013 yılında kriz öncesine döneceği tahmin ediliyordu. Ancak ILO’nun beklentisi bunun 2015 yılında gerçekleşeceği yönünde.
• 2010’un birinci çeyreği itibarıyla Arjantin, Avustralya, Belarus, Belçika, Şili, Çin, Kolombiya, Endonezya, İsrail, Kazakistan, İsviçre, Taylanda ve Türkiye’de istihdam kriz öncesindeki düzeyine ulaşmış durumda
• ILO, geçen yılın sonlarında başlayıp, bu yılın ilk çeyreğine kadar, dünyanın tamamına yakınında istihdam piyasasında iyileşmeler yaşanmasına rağmen; son zamanlarda bazı ülkelerde görünümün yeniden bozulduğunu vurguluyor. Buna neden olarak canlandırma paketlerinin geri çekilmesini ve kriz öncesinde egemen olan gelişmekte olan ülkelerin üretip ihraç etmesi, buna karşın AB ve ABD’nin borçlanarak tüketmeye devam etmesi üzerine kurulu sisteminin kriz sonrasında da yürümeye devam etmesini gösteriyor.
• Ekonomik durgunluğun çok uzun sürmesi, iş arayanların bu çabalarında başarısız olmasına neden oluyor. ILO’ya göre, uzun süre aramasına rağmen iş bulamayan 4 milyona yakın insanın iş aramaktan vazgeçti. Bu oldukça yüksek bir sayı.
Raporun dikkat çeken bir tarafı da bazı kriterler açısından Türkiye’nin pozitif performansı.
ILO verileri, 2010’un ilk çeyreğinde önceki çeyreğe göre istihdam hacminin oransal olarak en fazla arttığı ülkenin, Türkiye olduğunu gösteriyor. Aynı şey bir önceki çeyrek performansında da geçerli. İşgücüne katılım oranındaki yükseliş sıralamasında da Türkiye başta geliyor.
Gördüğünüz gibi, dünyada işsizlik sorunu kısa sürede çözülecek gibi görünmüyor. Bazılarında ciddi istihdam artışı yakalanmışken bazılarında kötüleşme devam ediyor. İşin ilginç yanı, yanlışlığı apaçık ortada olan borçlan ve tüket tipi ekonomik yapının, aynı şekilde uygulanmaya devam ediyor olması.