Beklenen oldu. Bir buçuk yıla yakın süredir devam eden Türkiye-IMF müzakerelerine nokta kondu.
Anlaşma yok!
Tesadüfe bakın ki; önceki gün hazırladığım ve dün burada okuduğunuz ekonomi oskarları konulu yazıda, iki dalda aday olan Türkiye-IMF ilişkileri de böylece ödülünü almış oldu.
Dün, IMF ile anlaşmayıp da her an anlaşacakmış gibi davranan ve böylece piyasalara bir buçuk yıldır iyimserlik pompalayan Türk ekonomi yönetimi en iyi erkek oyuncu adayına aday olmuştu.
Yine dün, Türkiye-IMF anlaşma(ma)sı, muhtemelen IMF tarihinin en uzun müzakerelerine sahne olmasına ve önceki gün itibarıyla hala ortada bir şey olmamasına rağmen, konu her gündeme geldiğinde piyasaların olumlu tepki vermesi nedeniyle, en iyi senaryo ödülüne aday olmuştu.
* * *
Düne kadar ortada iki olasılık vardı. Müzakerelerin bu kadar uzun sürmesi ya hakikaten ciddi bir pazarlık olduğu anlamına geliyordu; ya da bir buçuk yıldır gündemde olan IMF senaryosu piyasaları kötü günlerde desteklemek için bilinçli olarak kullanılan bir araçtı.
Ben, yukarıda gördüğünüz olasılıklardan ikincisinin yürürlükte olabileceği yönündeki düşüncemi, T24’teki yazılarımda daha önce sizlerle paylaşmıştım. O nedenle dün önce IMF’den gelen, sonra Başbakan Erdoğan ve Devlet Bakanları Ali Babacan ile Zafer Çağlayan tarafından teyit edilen, müzakerelerin sona erdiği açıklaması bir sürpriz olmamalı.
Ben, bir buçuk yıldır her gündeme geldiğinde piyasaları yukarı taşıyan IMF anlaşması haberlerinin de amacına ulaştığını ve başarıyla uygulandığını düşünüyorum. Zira bence, ortada gerçek bir anlaşma niyetinden ziyade, piyasaları yönlendirme amacı vardı.
* * *
Türkiye’nin IMF ile anlaşmaya ihtiyacı var mıydı? Krizin ilk aylarında bu tür anlaşmanın Türkiye’ye büyük desteği olabilirdi. Ancak zaman geçtikçe, anlaşma bir ihtiyaç olmaktan uzaklaştı. Küresel krizin ilk aylarında özellikle sanayi üretimi ve ihracatta kötü bir performans gösteren Türkiye, zamanla en hızlı çıkış yapan ülkelerden biri oldu. O zamandan sonra IMF, gerektiğinde buzdolabından çıkarılarak servis edilen bir desteğe dönüştü.
Ekonomimizin bundan sonra dış desteğe ihtiyaç duyup duymayacağını da yine dünya ekonomisinin seyri belirleyecek.