22 Haziran 2010

HERKES MERSİN’E, BİZ TERSİNE

2010 yılında Türkiye ihracatı geçen yıla göre başarılı bir artış performansı yakaladı.

2010 yılında Türkiye ihracatı geçen yıla göre başarılı bir artış performansı  yakaladı. Ancak son aylarda birçok gelişme, bu gelişimin aleyhine işliyor. Bunlardan biri de dolara sabitlenmiş yuanın, doların diğer para birimlerine karşı değer kaybetmesine paralel olarak son yıllarda değer kaybediyor olmasıydı. Yani zaten reel değerinin altında işlem gören yuan, bir de dolara paralel olarak daha da değer kaybetmişti. Örneğin son beş yılda yuan TL’ye karşı yüzde 35 değer kazandı.  Bu, Türkiye’nin Çin’e karşı verdiği dış ticaret açığını açıklama konusunda önemli bir anahtar.
Krizle birlikte doların diğer para birimlerine karşı değer kazandığını görüyoruz.  Son altı ayda, Avrupa Borç Krizi nedeniyle dolar euroya karşı yaklaşık yüzde 17 yükseldi. Bu bize, yuanın da dolar dışındaki para birimlerine karşı değer kazandığını gösteriyor. Zaten bu nedenle, Çin’in dış ticaretinde alışageldiğimiz fazlaların azaldığını görüyoruz. Hatta Mart ayında büyük bir sürpriz yapan Çin, uzun süredir ilk kez dış ticarette açık verdi.
Derken, Çin Merkez Bankası’ndan hafta sonu yuanın değerlenmesine izin verileyeceğine yönelik açıklamalar geldi. Bu konudaki detayları dünkü yazımda paylaşmaya çalışmıştım. Doğrudan bu konuyla ilgili olmasa da, Dün Milliyet’ten Güngör Uras, yazısının bir bölümünde, Türkiye’deki düşük kuru (değerli TL’yi) eleştiren ifadeler kullandı. Şimdi gelin bu iki değişkeni birbirine bağlayalım.
Türkiye’nin dış ticaret alanındaki gelişimini engelleyen bazı dış gelişmeler var.
İç talepte canlanma: Türkiye küresel kriz sonrası toparlanma döneminde birçok ülkeden daha iyi bir performans gösteriyor. Bu da iç talebin canlanmasına neden oluyor. İç talep canlandıkça, yabancı mallara olan talep de arttığı için ithalatımız hızla yükseliyor. Krizin sertleştiği dönemlerde ise ithalatın ihracattan daha hızlı gerilediğini görmüştük. Bu, Türkiye için normal olan bir durum.  Normal ama ulusal ekonomi, sanayi ve cari denge sağlıklı olmayan bir durum.
 Euro/Dolar paritesinde gerileme:Euro/dolar paritesindeki gerileme, Avrupa’ya euro ile ihracat yapan ülkelerin, dolar bazındaki ihracat gelirinin azalması anlamına geliyor. Türkiye de bu ülkelerden biri. Geçen yıl ihracatımızın  yüzde 48’ini euro kullanarak yaptık. Euro’nun ithalatımızdaki payı ise yüzde 34.8’di. Yani satışlarımızın yaklaşık yarısı euro ile yapılırken, euronun alımlarımızdaki payı daha düşük. Değeri düşen bir para ile ihracat yapıyorsanız, tahsil ettiğiniz gelir de düşüyor demektir. Ancak Türkiye açısından sorunun daha da önemli tarafı şu ki; sanayicilerimiz bir süredir Asya’dan dolar ile ithalat yapıp, ürettikleri malı, euro ile Avrupa’ya ihraç ediyorlardı. Dolayısıyla paritedeki gerileme bu sanayicileri iki taraftan da olumsuz etkiliyor.
 Dolar/TL ve Euro/TL’de gerileme:Dikkat ederseniz büyük dünya ekonomilerinin tümü kendi para birimlerinin diğerlerine karşı değer kaybetmesi için çalışıyor. Avrupalıların euronun gerilemesinden şikayetçi olduklarını düşünüyorsanız yanlıyorsunuz, son derece mutlular. ABD’nin uzun zamandır Çin’e yuanın değerlenmesine izin vermesi için yaptığı baskı da aynı mantığa dayanıyor, doların değer kaybetmesi. Japonya’nın yeni Başbakanı Naoto Kan,  iki hafta önce göreve geldiği gün, yenin değer kaybetmesinin ekonominin faydasına olacağını söyledi. Çin’i bilmeyen yok; yıllardır parasını dolara düşük değerden sabitlemiş durumda. İki gün önce az da olsa yuanın değerlenmesine izin verileceğini açıklayınca piyasalar bayram etti.  Dönüp Türkiye’ye bakınca gördüğümüz şey ise sürekli değer kazanan TL.
Bazıları bunun ekonomiye olan güvenin ve düşmesine rağmen hala cazip olan faiz oranlarının bir sonucu olduğunu söylüyor. Merkez Bankası ise enflasyonu düşürmeye odaklandığı ve herhangi bir kur politikası yürütmediği için değerlenen TL’ye müdahale etmiyor. Nedenlerine bir itirazım yok ama, ben bu sonucun Türkiye ekonomisinin aleyhine olduğunu düşünüyorum.
Avrupa Borç Krizi: Şimdi elimizde talebi donan ve parası değer kaybetmiş olan bir Avrupa ekonomisi var. Yani hem bölgeye yönelik ihracatımıza, hem de tahsil edeceğimiz euronun dolar karşılığına yönelik bir tehdit var. Türkiye’nin ise bu oyunda oynayabileceği  tek bir koz var; o da TL’nin bir parça değer kaybetmesini sağlamak. Çünkü kısa dönemde ne pazarlarımızı değiştirebiliriz ne de ihracatımızda umulmadık bir artış sağlayabiliriz.
Dolara sabitlenen yuan: Aşağıdaki grafik 2001-2010 yılları arasında dolar/yuan kurundaki değişimi gösteriyor. 2005 ortasına kadar sabit olan yuan, 21 Temmuz 2005’te revalüe edildive 2008’in ortasına kadar dolar karşı yaklaşık yüzde 24.6 değer kazandı. Temmuz 2008’de 6.83’ten yeniden dolara sabitlenen yuan son iki yılda bu kurdan işlem gördü.

Dolara sabitlenen yuan, özellikle doların değer kaybettiği dönemlerde Türkiye aleyhine sonuçlar doğurdu. Size bir sayı söyleyemem ama Türkiye’de işsizliğin düşmesinin, yerli sanayinin gelişmesinin önündeki engellerden önemli biri de budur.
Son altı ayda kendine sabitlenmemiş paralara karşı değer kazanan dolar ile paralel bir şekilde değerlenen yuan, Çin’in dış ticaret fazlasının azalmasına neden oldu. Türkiye’nin Çin’ie ihracatı geçen yılın ilk beş ayına göre yüzde 116 artarak 883 milyon dolara yükseldi (2009 ilk beş ay: 408 milyon dolar)
Bu bakımdan, dün değerlenmesine izin verilen yuan, Türkiye’nin Çin’den ithalatını azaltan, Çin’e ihracatını artıran bir etkiye sahip olacaktır fakat; yuanda fazla değerlenme beklememek gerekir (Yıl sonuna kadar yuandaki değerlenmeye yönelik tahminler yüzde 3 ile yüzde 10 arasında değişiyor). Çin’in kur politikasında şimdiye dek gösterdiği gel-git tavrı son açıklamaya fazla bel bağlanmaması gerektiğine işaret ediyor. Kaldı ki; cumartesi günü yapılan “değerlenmeye izin vereceğiz” açıklamasının ardından Pazar günü yeni bir açıklama ile “istikrarlı kur politikası devam edecek, yuanın değerinde büyük değişiklik olmaz” denmesi de bunu teyit eder nitelikte.

Yazarın Diğer Yazıları

5 yıl önce, kaç yıl sonra

Dün, küresel krizin 5. sene-i devriyesini idrak ettik. Lehman Brothers\'ın 15 Eylül 2008\'deki iflas başvurusunun üzerinden 5 yıl geçti

İkinci çeyrekte büyüme ne olacak?

2013 için birçok uluslararası kurum parlak bir yıl tahmini yapmamıştı. Fakat son beş yılda alıştığımız üzere, bu pek de parlak olmayan tahminler, yıl içinde daha kötüleri ile revize edildi

Turizmde yılın ilk yarısı nasıl geçti?

Dünyanın 6, Avrupa’nın 4. en çok yabancı turist çeken ülkesi olduğumuzu eminim çoğunuz biliyorsunuz.

"
"