Almanya ihracat hacminde yıllardır dünyanın bir numaralı ülkesidir. Ancak geçen ay Dünya Ticaret Örgütü tarafından yapılan açıklamaya göre, ilk kez Çin, 2009’un ilk altı ayında dünyanın en fazla ihracat yapan ülkesi oldu.
Çin, Türkiye’nin dış ticaretinde de önemli bir ülke. 2008 yılında bu ülkeden 15,6 milyar dolar ithalat yaptık. İhracatımız ise sadece 1,4 milyar dolar. Yani Çin’le ticaretimizde yaklaşık olarak 14 milyar dolar açık veriyoruz. Eminim, 2008 yılında toplam dış ticaret açığımızın (ihracat ve ithalatımız arasındaki fark)70 milyar dolar olduğunu ve bunun 14 milyar dolarının, yani %20’sinin, Çin’den kaynaklandığı söylemem, size Çin’in dış ticaretimizde ne kadar önemli bir ülke olduğunu anlatmam konusunda yardımcı olur.
Aslına bakarsanız Çin, Türkiye için sadece dış ticarette değil, aynı zamanda, sanayi üretiminden, KOBİ’lerin performansına, işsizlikten büyümeye ve cari açığa kadar farklı alanlarda olumsuz etkilere sahip. Bu nedenle de özel ilgiye mazhar bir ülke olması gerektiğine şüphe yok. Bunu son zamanlarda resmi temaslarda gözlüyoruz. Yaz başında Cumhurbaşkanı ve beraberindeki heyet Çin’e resmi bir ziyaret düzenledi. Geçen ay Devlet Bakanı Zafer Çağlayan, önceki hafta Maliye Bakanı Mehmet Şimşek Çin’deydi. Bu hafta Dış Ticaretten Sorumlu Devlet Bakanı Zafer Çağlayan son üç aydaki üçüncü Çin ziyaretine başlayacak.
Çin, sadece Türkiye için değil, başta ABD olmak üzere bütün dünya için önemli bir ekonomik aktör. Çin’in önemini yaşanan krizin nedenlerinden biri olmaya kadar götürmek mümkün. Zira, Türkiye’nin de içinde bulunduğu bir grup ülkedeki işsizlik ve yerli sanayinin güç kaybetmesi sorunlarının müsebbiplerinden biri Çin.
Çin üretimdeki bu üstünlüğünün yanında elinde tuttuğu rezervler ve ABD tahvilleri ile de ön planda olan bir ülke. Dünya ticaretindeki avantajı ve istikrarlı büyüme oranı Çin’li yöneticilere, küresel rezerv para biriminin ABD dolar olmasına eleştiri getirmeleri konusunda cesaret veriyor. Çin, birçok defa doların tek rezerv para olmaması gerektiği yönünde açıklama yaptı yapmasına ama bunun devamı gelmedi.
Ülkenin elinde tuttuğu 2 trilyon dolar rezervin yaklaşık %70’inin ABD doları cinsinden olduğu tahmin ediliyor. Kolaylıkla anlayacağınız gibi doların değer kaybı Çin’in de kasasında tuttuğu servetin erimesi demek. Bu nedenle Çin, dolara arkasını dönme, yani şikayetlerini fiiliyata dönüştürme konusunda, istekli görünmüyor. Tersine, kriz döneminde Çin elinde tuttuğu ABD tahvili miktarını %60 artırarak 500 milyar dolardan 800 milyar dolara çıkardı.
Çin’in dünya ekonomisine yeni teklifi, doların yerine IMF parası olan özel çekme haklarının (SDR) değiştirilmiş bir versiyonunun rezerv para olması. Mevcut durumda SDR, dört para birimi karmasından oluşuyor. 1 SDR’nin içinde %44 oranında ABD doları, %34 oranında euro, %11’er oranında sterlin ve yen bulunuyor. Çin yapılacak yeni bir düzenleme ile SDR’nin 10 farklı para birimi karmasından oluşmasını, yeni para içinde kendinin ve diğer bazı gelişmekte olan ülke paralarının da bulunmasını istiyor. Plana göre, yeni para içinde doların payı %16, yuan ve euronun payları %20 olacak.
Çin, bir taraftan dolardan şikayet ederken, bir taraftan da satınalarak onu güçlendirip (ya da güç kaybını dizginleyip), ABD ekonomisini finanse ediyor. Aslında söylemek istediği: “Yeni kral benim; hem severim, hem döverim” olabilir ancak bunu açıkça söyleyemiyor gibi görünüyor.