Küresel krizin başlangıcından bu yana ABD, Hindistan, Brezilya, IMF ve Dünya Bankası’nda yuanın değerlenmesine izin vermesi konusunda baskı yapılan Çin, Cumartesi günü Merkez Bankası internet sitesinden yapılan bir açıklama ile yaklaşık iki yıldır 6.83’ten dolara sabitlenmiş yuanın değerlenmesine izin verileceğini ilan etti. Pazar günü ise önceki günkü açıklamaları yalanlamasa da onlarla aynı ruh halinde olmayan başka bir açıklama yaptı: “yuanın değerinde büyük değişim olmaz, istikrarlı kur politikası devam edecek”
21 Temmuz 2005’te alınan bir kararla Çin, daha önce 8,27 olan dolar/yuan kurunu yüzde 2,1 revalüasyonla 8,11’e çekmişti. Bu tarihe kadar sabit kur rejimi izleyen Çin, kendi parasını diğer paralara karşı kontrollü bir dalgalanmaya bıraktı. 2008 yılında Dolar/Yuan kuru yüzde 24,6 düşerek 6,83’e geriledi. 2008’in Temmuz ayında krizi ihracatçıları vurmasını engellemek amacıyla parasını yeniden dolara sabitleyen Çin, para birimi yuanın nominal değerini, reel değerinin altında tuttu.
Bu avantaj, zamanın ABD’li ticaret bakanları tarafından çeşitli toplantılarda Çin’e karşı eleştiri olarak iletildi ve hükümetin, sabit kur politikasından vazgeçmesi istendi.
Çin’li yetkililerin buna karşı cevabı ise, yuanın değerinin altında işlem görmesinin Çin ekonomisinin büyümesi, yeni sektörlerin desteklenmesi ve istihdamın artırılması için bir şart olduğuydu. Hatta Çin, ABD’li yetkililere, şikayetlerinin çözüm yolunun yuanın değer kazanması değil, ABD’li tüketicilerin daha az harcaması ve daha fazla tasarruf etmesi olduğuna yönelik ders gibi cevaplar da verdi.
Değerli yuanın Çin’in ihracatına olumlu etkisi bir tarafa, bu politikanın bir de ‘Enflasyon’ yaratma tehdidi vardı. Çünkü, sadece dolara bağlanmış olan yuan diğer para birimlerine karşı dalgalanıyor; dolar yükseldiğinde yükseliyor, düştüğünde düşüyordu. Son yıllardaki tablo ise doların birçok para birimine karşı değer kaybettiğini gösteriyordu. Dolayısıyla yuan da değer kaybediyordu. Yuanın değer kaybetmesi ihracatını artırıcı bir etkiye sahip fakat, aynı zamanda diğer ülkelerden ithal edilen mallarında faturasını yükseltiyor. Yani ithal edilen malların dolar bazında fiyatı yükseldiği için, iç piyasadaki fiyatlar da yükseliyor. Bu da Çin’de enflasyonun artmasına neden oluyor.
Obama’nın Çin ZiyaretiABD Başkanı Barrack Obama Kasım ayında Doğu-Asya ülkelerini ziyaret etmiş, 17 Kasım’da ise Çin Devlet Başkanı Hu Jintao ile görüşmüştü.
Obama’nın Çin ziyareti, hem bu iki ülkenin ekonomileri, hem de küresel ekonomi açısından önem verilen bir ziyaretti. Bir tarafta dünyanın en fazla ithalat yapan, en fazla cari açık veren, en fazla bütçe açığı veren ve en borçlu ülkesi ABD, diğer tarafta dünyanın en fazla ihracat yapan, en hızlı büyüyen, en büyük döviz rezervlerine sahip ülkesi ve en büyük altın üreticisi Çin.
Bu ziyaret başlamadan önce, iki taraftan da, mevcut dengesizliklerin nedenini ya da çözüm yolunu diğerine bağlayan açıklamalar gelmişti. Çin, ABD’de finansal piyasaların şişirildiğini ya da buna göz yumulduğunu; bunun küresel ekonomi için yeni riskler oluşturduğunu söylemiş; ABD, bunun karşılığında, yuanın mevcut değerinin başta ABD sonra dünya ekonomisi için bir risk olduğunu ve yuanın değerinin artması gerektiğini vurgulamıştı. Bunu takiben ABD, Çin’den gelen bazı lastik ve demir-çelik ürünlerine uygulanan gümrük vergilerini artırmıştı.
Daha sonra, Çin’in etkisiyle APEC Zirvesi nihai metninde, ismini vermeden ama ABD’yi kastederek, tüm dünya ülkelerinin dış ticarette korumacı önlemler almaktan kaçınması gerektiğine yer verildi.
Ancak bu süreçte hiçbir zaman iki ülke birbirine karşı açıkça pozisyon almadı. Çünkü iki ülke de birbirine bağımlı ekonomilere sahip. ABD, Çin’in ihracatında birinci sırada gelen ülke iken, Çin ise elinde en fazla Amerikan tahvili bulunduran ülke. Yani ABD, Çin’in,Çin de ABD’nin müşterisi.
Gelen bütün baskılara rağmen Çin aylar boyunca politikasında ısrarcı oldu. Ocak 2010’da Çin Başbakanı Wen Jiabao, bir açıklama yaparak uyguladıkları politikadan vazgeçmeyeceklerini açıkladı. Çin Başbakanı’na göre sabit kur politikası dünyanın krizden çıkış çabalarını destekliyordu.
Zayıflayan Çin Ekonomisi
Kriz döneminde düşen dış talebin ekonomi üzerindeki menfi etkisini iç talebi canlandırarak aşmaya çalışan ve 4 trilyon yuan (585 milyar dolar) değerinde canlandırma paketi açıklayan Çin, bu hamlesinde başarılı olduysa da, artan talep ve ithalat enflasyonu kışkırtmaya başladı.
Elverişli faiz oranları ve kredi politikalarındaki cömertlik, verilen kredileri önemli ölçüde artırdı. 2009 yılında Çin’de verilen krediler önceki yıla göre yüzde 120 arttı. Ancak, kullanılan kredilerin bir bölümü borsa ve şans oyunlarında kullanıma gitti. Tüketime dönüşen krediler ülkede zaten var olan enflasyon riskini daha da artırdı. Takipteki (yani vadesinden ödenmeyen) krediler ciddi oranda arttı. Bu yüzden Çin, kredi politikalarında sıkılaşmaya gitme kararı aldı.
Kredi politikasındaki sıkılaşma Çin ekonomisi için olumsuz etkilere neden olabilir. Zira sanayi sektöründeki atıl kapasiteye bağlı olarak, düşmesi muhtemel iç talep, daha da düşük kara ve nakit girişlerine neden olacaktır. Bu, reel sektörde kredi dönüşlerinin önünü tıkayabilir.
Hızlı büyüme hem Çin, hem de dünya için artık bir endişe kaynağı olmaya başladı. Çin, açıkladığı canlandırma paketinin iki katından daha fazlasını devlet kontrolündeki bankalar aracılığıyla ekonomiye kredi olarak sunmuştu.
Başka bir sorun ise ülkenin doğu bölgesinde yer alan Pekin ve Şangay gibi büyük şehirlerdeki konut fiyatlarının geçen yıl yüzde 30 artmış olması. Emlak fiyatlarındaki artışı dizginlemek ve spekülasyonu önlemek amacıyla Çin hükümeti, alımından sonra beş yıl içinde satılan evlere yönelik bir vergi koydu.
ABD TahvilleriDüşük değerli yuan nedeniyle sürekli rezerv biriktiriyor olsa da, bu rezervlerin bir bölümü ile ABD tahvili alan Çin, bu yatırımdan kar etmiyor. Doların değerindeki ani değişiklikler (özellikle doların değer kaybetmesi), tahvillerden elde edilen cüz’i karı da alıp götürüyor. Kısmen bu nedenle, Çin son aylarda portföyündeki ABD tahvili miktarını azaltıp, altın başta olmak üzere maden ve şirket satınalmaya yönelmişti.
Fakat dün açıklanan veri ile Çin’in elindeki Amerikan tahvil stoğunun yeniden 900 milyar dolara yükseldiğini gördük. Bu grafik 2009 başından itibaren Çin’in elindeki ABD tahvillerinin miktarını gösteriyor.
Yuan’ın Değer Kazanmasının SonuçlarıYuanın değer kazanması halinde muhtemelen Çin’in son iki yılda iyice ısınmış ekonomisi biraz yavaşlayacak, ülke içi tüketim artacak ve ekonominin ihracat bağımlılığı azalacak.
Biliyorsunuz Mart ayında Çin uzun süreden beri ilk kez dış ticaret açığı vermişti. İzleyen iki ayda ise geçmiştekinden çok daha mütevazı fazla veriyor. Değerlenen yuan ile Çin’in önümüzdeki aylarda birkaç kez daha açık vereceğini göreceğiz.
2009’da 284 milyar dolar cari fazla veren Çin’in bu yıl 350 milyara yakın fazla vermesi bekleniyordu. Ancak son aylarda euronun değer kaybı nedeniyle Avrupa’ya dolarla yapılan ihracatın azalıyor olması ve son kararla yuanın dolara karşı da güçlenmesi ile bu hedefe ulaşmak mümkün olmayabilir.
Daha düşük cari fazla, daha düşük rezerv biriktirme anlamına geleceği için, Çin’in ABD tahvillerine olan talebinde de gerileme görebiliriz.
Yuanın değerlenmesi sadece Çin için değil, dünya ekonomisi için de iyi bir sonuç olabilir. Zira Çin bugünkü haliyle devam ederse dünya geçen iki yılda yaşadıklarından daha ciddi bir krizle yüzleşebilirdi.
Yine de son açıklama çerçevesinde yuanın çok hızlı değer kazanmasına izin verilmesini beklememek gerekir. Tahminler bir yıl içinde yuanın dolara karşı en fazla yüzde 10 değerleneceği yönünde.
ABD Açısından Durum2009 yılında ABD’nin verdiği (petrol hariç) dış ticaret açığının yüzde 80’i Çin’den kaynaklanmıştı. Bu oran 2000 yılında sadece yüzde 26’ydı. ABD’li yöneticiler, Çin’e karşı verilen dış ticaret açığının kendi ekonomileri açısından büyük bir dezavantaj yarattığını düşünüyor ve bu nedenle özellikle son iki yılda her ortamda yuanın değer kazanması gerektiğini dile getiriyordu. Şimdi yuan değerlenirse, Çin mallarının ABD mallarına göre fiyatı pahalılaşacağı için ABD’nin yaptığı ithalat azalacak, ABD dış ticaret açığı gerileyecek.
Fakat, ABD’nin, Çin’den aldığı bazı malların ithalatı zorunlu. Yani bu mallar ABD’de üretilmiyor. Dolayısıyla yuan değerlense dahi bu mallar ithal edilmeye devam edecektir. Bu da maliyetlerde artışa neden olacağı için ya enflasyona neden olacak, ya da ABD’de nihai ürün haline gelen malların ihraç fiyatları artmış olacak. Sonuçta Amerikan malları pahalılaşmış olacağı için dış pazarda rekabet güçleri düşecek.
Buna rağmen Çin yuanı değerlenirse, ikinci bir olasılık ortaya çıkıyor. Bu da ABD tahvillerini alacak ikinci bir ülkenin bulunamayışı. Mevcut durumda ABD, Çin’e karşı cari açık veriyor. Çin ise biriktirdiği rezervler ile ABD tahvili alıyor. Böylece ABD hazinesi çok ucuz finansman sağlıyor. Yuan değerlenip Çin’in ABD’ye ihracatı azalırsa, Çin daha az ABD tahvili alabilecektir. Bu da tahvil faizlerinin yükselmesine neden olabilir. Sonuçta ABD daha yüksek faizle borçlanmak zorunda kalacağı için krizden çıkış gücü zayıflayacaktır.
Türkiye Açısından DurumÇin, uzun yıllardan beri birçok ülke için bir tehdit. Düşük fiyatları nedeniyle pek çok ülkede tercih edilen Çin malları bu ülkelerin sanayi üretimine ve istihdam piyasasına zarar verdi. Bunlardan biri de Türkiye.
Birkaç hafta önce mevcut gelişmelerin Türkiye dış ticareti için en kötü senaryoyu hazırladığını yazmıştım. Bunlardan biri dolara sabit yuan politikasının devamı idi. Haftasonu yapılan açıklamadan sonra yuanın değer kazanacak olması Çin mallarının Türkiye’de daha pahalı olmasına neden olacağı için, Çin’den ithalatımız gerileyebilir. Tersine, Türk malları da Çin’de daha ucuzlayacağı için ihracatımızda artış görmemiz mümkün. 2010 içinde Çin’e ihracatımızın geçen yılın hayli üzerinde olduğunu da hatırlatmak gerek.
Ancak, yuandaki değerlenme sürecinin yavaş ilerleyecek olması nedeniyle bu etkileri kısa sürede göremeyebiliriz. Yine de, son açıklama Türkiye’de dış ticaret, sanayi üretimi ve istihdam açısından olumlu değişikliklere işaret ediyor.