TEPAV’ın yaklaşık on gün önce açıkladığı yanlışlarla dolu ihracat raporunun ardından, geçen hafta Bahçeşehir Üniversitesi’ne bağlı BETAM adlı araştırma merkezi AB Pazarında Türkiye ve Rakipleri başlıklı bir rapor yayımladı.
Dr. Zümrüt İmamoğlu tarafından hazırlanan rapor, TEPAV raporunun aksini savunan ifadelerle dolu. BETAM raporu her şeyden önce, pazar payındaki gerilemenin sadece hazır giyim sektörü ile sınırlı olduğunu ve makine, tekstil-meyve-sebze ve otomobil ürünlerinde pazar payı artışı yakalandığını ortaya koyması açısından önemliydi.
BETAM raporun ikinci artısı analizleri kısa ve uzun dönem için ayrı ayrı yapması. Raporda uzun vadede pazar payında artış olduğu ortaya koyuluyor.
TEPAV’ın aksine BETAM’ın görebildiği başka bir nokta ise raporda şu ifadelerle anlatılıyor: “Türkiye'nin AB'ye ihracatı henüz tam olarak eski seviyesine ulaşmamıştır ancak AB'nin toplam ithalat talebi de kriz öncesi seviyesinin yüzde 15 kadar aşağısındadır. Krizlerde en çabuk kısılan tüketim harcamalar tekstil ve giyim ürünleri ile dayanıklı tüketim malları olan otomotiv ve elektrik makine ve cihazlarıdır. Bunlar Türkiye'nin en çok ihracatını yaptığı ürünlerdir. Türkiye ve rekabet ettiği ülkeler birebir aynı ürünleri üretmediklerinden tam bir analiz yapabilmek için önce talebin eski seviyesine dönmesini beklemek gerekir.”
BETAM: Eksen Kayması Yok
Aynen aktarıyorum: “Türkiye'nin ekseninin Avrupa Pazarı'ndan kaydığını söylemek mümkün değildir. Türkiye, bu süreçte AB pazarındaki payını giyim eşyası sektörü haricinde korumuştur. Türkiye'nin, dünyanın diğer bölgelerine olan ihracatını artırması, krizin bu bölgeleri AB'den daha az etkilemiş olmasından kaynaklanmaktadır. Örneğin, kriz sürecinde AB'nin dış talebi (toplam ithalat) yüzde 16 azalırken, Güney Amerika'nınki sadece yüzde 2 azalmıştır. Türkiye'nin bu bölgeye ihracatı ise aynı dönemde yüzde 48 artmıştır. Yine krizden daha az etkilenen Ortadoğu bölgesine ihracatımız yüzde 17, Asya'ya ise yüzde 30 artmıştır.”
Bu Raporlar Neden Önemli
“Bu raporlar neden önemli?” gibi bir soru gelebilir aklınıza. Önemli; çünkü bu raporları okuyan ve onlara itibar edenler, bunlara göre politika belirleyen işletmeler ile sivil toplum örgütleri var. O nedenle üniversiteler tarafından açıklanan raporların objektif olmaları son derece kritik.
Pek çok şeyin diken üzerinde ilerlediği bir ülkede ve bireylerin, gelişmeleri kendi kişisel pencerelerinden ziyade politik aidiyetlerinin penceresinden değerlendirmeye meyilli oldukları bir toplumda yaşıyoruz. Bu yapıyı kırmak ve doğru olana ‘doğru’, yanlış olana da ‘yanlış’ diyebilmemiz gerekiyor. İnsanların da bunu yapmalarına olanak sağlamalıyız. Bunu yapması gereken kurumların başında üniversiteler geliyor.
Benzer bir durum referandum sürecinde de işliyor. Siz, referandumda ne için “evet”, ne için “hayır” diyeceğini bilenlerden misiniz; yoksa yakın olduğunuz siyasi görüşü savunan partinin sizi yönlendirdiği tarafa meyledenlerden mi? “Neye oy vereceğimizi bilmiyoruz, kimse bize anlatmıyor” deme hakkımız yok. Mevcut ve değiştirilmesi öngörülen hükümleri karşılaştırın; oluşan kanaatinize göre seçiminizi yapın.