Neden yaşlanıyoruz?
Yanıtını fizik veriyor, "Termodinamiğin 2. yasası" ile.
Termodinamiğin 2.yasası, zamanla herşeyin düzenden düzensizliğe eğrildiğini söyler. Entropi de bu eğilimin bir ölçüsü.
Zaman ilerledikçe entropi yükselir, düzensizlik ve bozulma eğilimi artar.
Hücreler bozulur, yaşlanırız.
Ve zamana yenik düşeriz.
Peki zamanı nasıl tanımlarız?
Zaman bizlerin yarattığı sanal bir kavram mı? Yoksa kontrol dışı, tek yönlü, sürekli akan mutlak bir kavram mı?
Newton'a göre zaman mutlaktır.
Einstein'a göre ise zaman göreceli.
Newton Dünya zamanını, Einstein Evren zamanını kullanır.
Bizim de beynimiz tarafından yönetilen bir başka zaman algımız var.
Beynimiz her şeyi olduğu gibi zaman algımızı da yönetir ve elbette görecelidir.
Yaşam hızlanır da yavaşlar da…
Araştırmalar zaman algımızın yaşımızın karekökü ile hızlandığını ortaya koyuyor. Buna göre 1 yaşındaki çocuğun yaşam hızı 1 alındığında, 10 yaşındaki bir çocuğun yaşam hızı, bir yaşındakinden 3.16 kez daha hızlıdır diyor araştırmacılar.
Dolayısıyla 20 yaşında iken 4.47; 40 yaşında 6.32; 60 yaşına gelindiğinde 7.74 ve eğer 100 yaşına ulaşabilirseniz 10 kat daha hızlı yaşanıyor yaşam.
Peki yaşam neden hızlanır?
Çünkü gerçeklik algımız yaşlandıkça değişiyor.
Zamanın bizim algımızdaki hızı sadece yaş ile sınırlı değil, deneyimlerimize göre de değişkenlik gösterir. Yaşamın hızı yaşımızla tek yönlü olarak artarken, deneyimlerimizle iki yönlü değişmekte; hızlandığı gibi yavaşlayabiliyor da.
Beyin yaşanan anları fotoğraf kareleri şeklinde birleştirir ve onları hareket ettirir. Duyu organları tarafından iletilerin beyne ulaşması ile beyin tarafından işlenmesi ve depolanma hızı zaman algısında önemli parametreler. Travmatik anlarda, örneğin bir kaza anında beyin zamanı çarpıtır, her detayı almaya başlar ve beyindeki merkez tüm verileri işlemeye ve onları zaman sırasına sokmaya çalışır. Bu nedenle zaman algımız yavaşlar.
Buna karşın zorlu bir sınav sırasında, bir işi yetiştirmeye çalışırken veya eğlenceli bir partide zaman çok daha çabuk geçer.
"Zamanın nasıl geçtiğini anlamadık" derler ya, bu nedenledir.
Her birimiz, “biyolojik saat”iz
Beynimiz zaman algımızı yönetirken biyolojik ve psikolojik uyarılardan yardım alır ve kendi iç zamanını oluşturur. Sabahları belirli bir saatte uyanmamız gibi. Her insanın güneşin doğuşu ve batışını takip eden ritmlerle çalışan farklı kendi vücut saatleri var.
Buna biyolojik saat deniyor, bir anlamda kişisel zaman. Ve her birimiz bu iç zamanımız ile birer biyolojik saatiz dersek yanlış olmaz.
Beynimizin zaman algısı bununla da sınırlı değil. Eğer ertesi gün çok erken saatte bir uçağa yetişeceksek veya önemli bir sınavımız varsa saat zilindan birkaç dakika önce uyandığımız da çok olmuştur.
Uzmanlara göre birçok ruhsal hastalığın geri planında bu kişisel zaman algısı sorunları yatıyor olabilir. Eğer beyin iletileri alırken, sonrasında bu iletileri işlerken ve depolarken yavaş kalır ve zamanı iyi ayarlamazsa problemler başlıyor.
Zamanı algılama farklılığı halüsinasyon görülmesinin başlıca nedeni ve birçok hastalığın da habercisi olarak kabul ediliyor. Beynimizin yönetimindeki bu zaman algısı bizim gerçeklik algımızı da belirlemekte ve değiştirmekte.
Güneşe odaklı zaman algısı
Zaman bir illüzyon mudur sorusuna yanıt arıyorduk.
Eğer zaman algısı beynimiz tarafından yaratılıyorsa, zaman bir illüzyon değil midir?
Peki ya dünya zamanı ya da evren zamanı; onlar da illüzyon olabilir mi?
Dünya zamanı, güneşin konumuna ve hareketine göre insan tarafından tasarımlı. İnsan onu yıl, ay, gün, saat ve daha alt dilimlere ayırarak ölçülebilir hale getirdi.
Ancak güneşin konumu Dünya'nın her yerinde aynı olmadığından güneşe odaklı zaman algısı Dünya üzerinde farklı konumlarda farklı zaman tanımlarının ortaya çıkmasına neden oluyordu.
1884 yılında Washington’da gerçekleşen Uluslararası Meridyen Kongresinde bu sorunu ortadan kaldırmak üzere Greenwich meridyeninin referans konum olarak alınmasına karar verildi. Buna göre Dünya zamanı, yine güneşin konumuna göre belirlenecek; zaman tanımı Greenwich meridyeni referans alınarak yapılacaktı.
Sonuçta bizim Dünya zamanı algımız güneşin hareketine göre tanımlanan, kontrol dışı, tek yönlü, sürekli akan, durdurulamayan ancak ölçülebilir bir kavram olarak kabul görüyor. Bizim kendi referans sistemimizde mutlak ve gerçek. Ve tartışmaya açık.
Uzay-zaman dokusu
Dünya zamanı, başka bir gezegende veya uzayın başka bir noktasında geçerli olmayan, yalnızca bizim için geçerli bir zaman tasarımı.
O zaman Dünya zamanı için gerçek ve mutlak diyebilir miyiz?
Öte yandan Einstein, evren zamanının göreceli olduğunu baştan söylüyor.
1905 ve 1916’da yayınladığı iki teoride uzay ve zamanın iki farklı boyut olmadığını, birbirleriyle temelde bağlantılı olduğunu ve zamanın üç uzay boyutunu tamamladığını öngörüyor.
Yani uzay ve zaman birlikte tek bir boyut ve evrenin dokusunu oluşturuyor. Bu uzay-zaman dokusu, kütleli cisimler tarafından bükülüyor ve kütlesel çekim oluşuyor. Ve zaman, yerçekiminin büyük olduğu yerlerde yavaşlayıp, kütlesel çekimin az olduğu yerlerde hızlanıyor.
Bir başka deyişle ağır kütleli cisimler, uzay ve zamanın daha fazla bükülmesine neden oluyor ve zamanı yavaşlatıyorlar.
Gerçekliğin temelinde zaman yok
Peki zamana ihtiyaç var mı?
Örneğin kuantum evreninde zaman kavramı kullanılmaz. Yani gerçekliğin temelinde zaman yok.
Zamanın başka boyutları varsa da parçacıklar zaman boyutları içinde dağılmış olabilirler.
Sorumuza dönersek; zaman illüzyon mu, mutlak mı ya da göreceli mi?
Dünya zamanı, evren zamanı ve biyolojik zaman, hangisi gerçek? Yoksa kuantum evreninde olduğu gibi zaman diye bir şey yok mu?
Özetlersek:
Zaman, Newton'un dediği gibi mutlaktır veya Einstein'in ileri sürdüğü gibi görecelidir.
Zaman, tek boyutludur veya olmayabilir de.
Zaman, bir illüzyondur veya entropinin ürünüdür.
Evrenin neresinde konumlanıyorsanız, bunlardan en az birisi sizin için doğru olmalı.
Ama bir şey var ki o her konumda gerçek; yaşlanıyor ve ölüyoruz, tüm her şey gibi…
Yani "Termodinamiğin 2. yasası", entropi iyi çalışıyor.