Örneğin, bir elektronun kütlesi veya yükü biraz farklı olsaydı bu uyumu sağlamak mümkün olur muydu?
Yapılan çalışmalar olamayacağını gösteriyor. Yaşamın mümkün olması için elektronun kütlesi ve yükünün tam olarak bu değerlere sahip olması gerekmektedir. Dahası, onlar gibi 26 evrensel sabit daha bulunuyor.
Amerikalı bir kuramsal fizikçi olan Lee Smolin, yaşamla uyumlu bu sabitlerin tesadüfen ortaya çıkma ihtimalini 10229'da 1 olarak hesapladı. Telaffuzu bile zor bir sayı; yalnızca bu sabitlerin trilyonyonda birinin trilyonyonda birinin ve trilyonyonda birinin trilyonda birinde bile bir fark olması, yaşam ile evrenin uyumunu, yani yaşamın ortaya çıkma olasılığını ortadan kaldırıyor.
Fizikçiler buna “ince ayar” olarak atıfta bulunuyorlar.
Şimdi, bundan nasıl bir sonuç çıkarmalıyız?
Bazıları, bu durumu bizim iyi şansımızın bir sonucu olduğunu söyleyebilir, ancak Alan Guth, Max Tegmark ve Martin Rees gibi bilim insanları bunu çoklu evrenler topluluğunun içinde yaşıyor olabileceğimizin bir kanıtı olarak kabul ediyorlar. Onlara göre evrenimiz devasa boyutta, belki de sonsuz bir evrenler topluluğu içinde yer alan, farklı yasalara, evrensel sabitlere ve başlangıç koşullarına sahip bir dizi evrenden yalnızca biri olabilir.
Yani, elde yeterli sayıda evren varsa, o zaman birinin yaşam için doğru sayılara sahip olması istatistiksel olarak olasıdır, diyorlar; onlara göre bu evrenlerden en az birinin yaşama uyumlu koşullara sahip olması imkansız değildir.
Peki, çoklu evren için bilimsel kanıt var mı?
Bazı fizikçiler doğrudan şişme kozmolojisini işaret ediyorlar ve bunun çoklu evrenler için bir tür kanıt olabileceğini düşünüyorlar.
İnce ayar ve şişme kozmolojisi
Bugün neredeyse tüm bilim insanları, özellikle fizikçiler ve kozmologlar, Büyük Patlama (BigBang) modelinin, mevcut gözlemsel verilere anlam kazandıran tek kuram olduğu konusunda hemfikirler.
Model, evrenin genişlemesi, yaşının belirlenmesi ve erken dönemde üretilen elementlerin nasıl oluştuğu (nükleosentez) gibi birçok soruya yanıt getirdi.
Bu çok önemli başarılara karşın çok sıkıntılı sorunlar da vardı: Örneğin evren düz bir geometriye nasıl sahip olmuştu; nasıl birdenbire ışık hızını aşacak kadar genişlemişti vb.
1980'lerde, bu sorulara yanıt Massachusetts Teknoloji Enstitüsü'nde fizikçi Alan Guth 'dan geldi. Daha sonra Stanford Üniversitesi'nden fizikçi Andrei Linde tarafından geliştirilen bu modelde başlangıç anını izleyen bir şişme (inflation) evresi bulunuyor.
Buradaki temel yaklaşıma göre, Büyük Patlama'nın hemen ardından kuantum ölçeğindeki bir uzay baloncuğu olağanüstü büyük bir hızla genişlemiş, daha sonra yavaşlayarak soğuması ile birlikte günümüz evreni şekillenmişti.
Buna şişme kozmolojisi deniyor.
Bilim insanlarına göre, eğer şişme kozmolojisi doğruysa başka evrenler de olmalıdır. Şişme öngörüsünün, şimdiye kadar gözlemlediğimiz, tek evrenin neden ince ayarlı olduğunu ve diğer evrenlerin neden var olacağını çıklayabileceği ileri sürülüyor.
Sonsuz şişme varsayımına göre, evrenin bu çok erken "şişme" döneminde, bazı bölgelerde hızlı genişleme duruyor; şişmenin durmadığı yerlerde "kabarcık evrenler" oluşuyor.
Alan Guth, bu evrenleri "cep evrenler" olarak adlandırıyor ve bizim evrenimiz de bu sonsuz sayıda baloncuktan yalnızca biridir, diyor. Guth'a göre, bu model içerisinde uzay-zaman dokusu genişlerken, paralel evrenler (ya da onun tabiriyle "cep evrenler") de kendiliğinden doğal bir şekilde oluşuyor.
Guth ile aynı görüşte olan fizikçiler cep evrenlerin enflasyon yani şişme teorisinin kaçınılmaz bir sonucu olduğunu ileri sürüyorlar. Bu varsayıma göre, temel doğa yasalarını belirleyen evrensel sabitlerin her bir evrende farklı değerler aldığı, temel parçacıkların türleri ve özelliklerinin bir evrenden diğerine farklılık gösterdiği birden fazla evren oluşuyor.
Çoklu evrenlerde yaşıyor olabilir miyiz?
Ancak çok yeni bir fikir olmamakla birlikte çoklu evrenlere ciddi anlamda ilk olarak Hugh Everett atıfta bulunuyor.
1954 yılında, Hugh Everett henüz Princeton Üniversitesi'nde yüksek lisans öğrencisi iken çılgın bir fikir ortaya atıyor.
Her şeyin birçok olası durumundan yalnızca birinde var olduğu tek bir gerçeklik yerine, kuantum mekaniğinin öngördüğü tüm olasılıkların aynı anda var olabileceğini ve bunun sonucu olarak farklı evrenlerle dolu çoklu evrenler topluluğu içinde olabileceğimizi öne sürüyor. O buna paralel evrenler/dünyalar diyor ama kastettiği çoklu evrenlerdir.
Everett'in 1957 yılındaki doktora tezinin konusu olan bu öngörü öylesine sıra dışıdır ki, konu bilim dünyası tarafından kabul görmez ve sonrasında Everett araştırmalarını başka alana kaydırmak durumunda kalır.
Ancak sonraki yıllarda, Everett'in çoklu evren fikri öncelikle bilimkurgu kültürü içine yerleşerek popülerlik kazanır ve ardından bilim çevrelerinde tartışılır olmaya başlar.
Ve fizikçiler arasında da yavaş yavaş taraftar bulur, hatta daha da geliştirilir. Şişme kozmolojisi ile erken kozmosun katlanarak genişlediği öngörüsü, beraberinde çoklu evren fikrinin bilim kurgudan gerçekliğe doğru kaymasını sağlar.
Artık birçok kozmolog, evrenin tamamı gibi görünen yapının aslında çoklu evren denilen çok daha büyük bir yapının yalnızca küçük bir parçası olabileceği fikrine sıcak bakıyor.
Bazı bilim adamlarının, evrensel sabitlerin farklı evrenlerde farklı değerler aldığı bu çoklu evren olasılığını ciddiye almalarının temel nedeni, öngörünün "ince ayar" olgusunu açıklıyor görünmesidir.
Ancak ince ayardan çoklu evrenlere yapılan çıkarımın hatalı bir akıl yürütme olduğunu ileri sürenler de var.
Bazılarının dediği gibi, belki de biz çok şanslıyızdır!
Ancak, akıl yine de sormadan edemiyor: Neden?
Kaynakça: