Bilim insanları on yıllardır yazıyorlar, çiziyorlar, söylüyorlar; bizi bekleyen olası sona farkındalık yaratmak için çırpınıyorlar. Bu, birkaç metropolün sular altında kalmasının ötesinde çok daha ciddi bir tehdit, adı üzerinde "iklim değişikliği".
Obama döneminde 2015'te Paris'te gerçekleştirilen zirvede küresel ısınmanın boyutları tüm çıplaklığıyla Dünya gündemine taşınmıştı. Bu zirve ile, Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi gerçekleştirildi. Bununla küresel ısınmanın 2°C, hatta 1.5°C'nin altında kalması amaçlanıyordu. Bugün, orada küresel ısınmaya karşı imza koyan liderlerden tık yok.
Dahası Trump, bu anlaşmayı tanımadığını seçildiğinin ertesi günü ilan etti. Bu hafta bir haber geçti basında, küresel ısınmanın sonuçlarından biri olan kasırgaları "atom bombası ile durdurmaz mıyız" diye soruyor Trump. Kısa vadeli bir aklın, cehaletin ve her şeyi yapabilir olma gibi ilkel bir dürtünün esiri bir tavır izlemekteyiz.
Oysa yine aynı ülkenin geçmiş dönem başkan adayı olan Al Gore, küresel ısınma kabusunun boyutlarını Dünya'ya duyurmak için var gücüyle uğraşıyor, yıllardır. Konferanslar veriyor, belgesel filimler çekerek farkındalık yaratmaya çabalıyor.
Aynı katmandan gelen iki farklı yapı: Sorun nerede konumlandığınız değil, neyi nasıl algıladığınızla ilgili. Umalım ki, 23 Eylül'de New York'ta yapılacak "İklim Zirvesi" bir kırılma noktası olsun!
Evet, bizler bir gün bu gezegeni terketmek zorunda kalacağımızı biliyoruz.
Bu nedenle önce kendi Güneş sistemimizde, sonra kendi galaksimizde yer arayışları sürüyor. Büyük çoğunluğumuz bu çabaların farkında bile değil.
Zamanımız var. Birkaç milyar yıl kadar; elbette daha önce bir kazaya kurban gitmezsek. Astroid çarpmaları, volkanik patlamalar, uzaydan gelecek tehditler gibi.
Ya da biz bir hata yapmazsak!
Nasıl bir hata derseniz, insanın en büyük hatası küresel ısınmadaki rolü.
Belki de geç kaldık.
"Nature" dergisinde yayınlanan ve BM Biyolojik Çeşitlilik ve Ekosistem Hizmetleri Platformu (IPBES) tarafından hazırlanan raporda, insan faaliyetleri nedeniyle Dünya'da bir milyona yakın hayvan ve bitki türünün yok olma tehlikesiyle karşı karşıya olduğu belirtiliyor. Eğer önlem alınmazsa önümüzdeki yıllarda türlerin yok olma hızının daha da artacağı yönünde kaygılar var.
Ancak öyle bir başka sorun var ki, o bugün bile büyük tehdit: Kaynakların yetersizliği ve insan eliyle bu kaynakların tüketilmesi değil, yok edilmesi.
Ve biliyoruz ki Dünya'da kaynaklar sınırlı: Başta içme suyu, besin kaynakları, Güneş'i bir yana koyarsak diğer enerji kaynakları vs...
Peki, Dünya'mız bu sınırlı kaynaklarla toplam ne kadar insanı barındırabilir? Daha ne kadar çoğalabiliriz?
Ya da önlem alınmazsa ne olur?
Sınırlı olan bu kaynakların miktarını hesaplamak kolay. Sonra bir insan yaşamı için gerekli temel ihtiyaç miktarı belirlenir. Dünya'nın içerdiği toplam kaynak miktarını insan yaşamı için gerekli miktara bölersek Dünya'nın taşıyabileceği toplam insan sayısını buluruz. Temel ihtiyaçlar göz önüne alındığından, bu sayı en üst sınırı ifade eder.
Bu aşamada yaşam standartlarını bir tarafa bırakıyoruz. En azından şimdilik.
Farklı yöntemler de denenebilir, ancak veriler sınırlı olduğundan sonuçlar değişmeyecektir. Nitekim bilim insanları bir kritik sayıda birleşiyorlar: Üst sınır 10 milyar insan, Dünya'nın taşıyabileceği yük.
İngiliz nüfus bilimci ve politik iktisat teorisyeni Thomas Robert Malthus da Dünya'nın kaynaklarının sınırlı olduğunu, sadece yiyecek açısından bakıldığında Dünya'nın 10 milyar insandan daha fazlasını barındıramayacağını belirtiyor, tam 200 yıl önce. Bu arada Malthus'un 1766 -1834 yılları arasında yaşamış olduğunu ve Dünya nüfusunun 1802 yılında 1 milyara ancak ulaştığını da hatırlatalım.
1929 doğumlu Harvard Üniversitesi öğretim üyesi sosyobiyolog Edward O. Wilson da Malthus ile aynı sonuca ulaşıyor; o da yer kürenin barındırabileceği en fazla insan sayısını 10 milyar olarak öngörüyor.
Ancak bazı tereddütleri var: "Dünyanın ekilebilir arazilerinin büyük bölümü besi hayvanı yetiştiriciliğine ayrılmış bulunuyor. Dünyanın toplam kapasitesi yaklaşık 1,4 milyar hektar. Besi hayvancılığı için ayrılan arazilerin tümü insanlar için kullanılsa bile Dünya en fazla 10 milyar insana yaşam şansı verecektir. Eğer insanlar et yemeyi bırakırsa!"
Bu da çok zor görünüyor!
O zaman Wilson'a göre, temel ihtiyaçlar göz önüne alındığında Dünya'nın barındırabileceği en fazla insan sayısı 10 milyarın altında olmalı.
Joel Cohen ise 1963 doğumlu, Columbia Üniversitesi'nde nüfus biyoloğu. Onun gündeminde küresel ısınma var. Ona göre sadece besin, su ve enerji değil, Dünya'nın barındırabileceği insan sayısını sınırlayan artık başka faktörler bulunuyor. Bazı elementlerin yokluğu, azot döngüsü ve atmosferdeki karbon miktarı gibi iklim değişikliğinin parametreleri olan kriterler temel belirleyiciler arasında. "Ancak bunları insan sayısına indirgemek çok zor, çünkü, iklim değişikliği ile ekim alanları sular altında kalarak besin kaynaklarında çok hızlı bir azalma olacak."
Öyle görülüyor ki, şimdiden 8 milyara dayanan Dünya nüfusunun açlıkla karşı karşıya kalacağı bir kehanet değil.
Kısaca, vegan olma seçeneğimizin bile olmayacağı günler çok yakın olabilir!