İnsanın en temel iki sorusu var: Neredeyiz ve biz kimiz? Yani evren ve yaşam.
Kuantum mekaniğinin bizi atomaltı parçacıkların gizemli dünyası ile tanıştırmasının ardından evreni daha farklı algılar olduk.
Bilim insanları yaşamın ve doğanın gizemlerini de kuantum fiziğiyle çözebileceklerini düşünmeye başladılar.
Son yıllarda fotosentez olayı ile kuantum etkileri arasında bağlantı kuran çalışmalar yapılıyor. Göçmen kuşların göç yollarını bulmada kuantum etkilerinden yararlandıkları saptandı. Bakteri ve virüslerin de kuantum etkileri ile ilintili oldukları düşünülüyor.
Bilim insanlarının kuantum fiziği ile açıklamaya çalıştıkları bir başka gizemli olgu ise koku duyusu.
Biliyorsunuz, vahşi dünyada neredeyse tüm canlı etkileşim kokularla yönetiliyor. Bölgelerini koku bırakarak belirliyorlar; anne ve yavruların ilk etkileşimi birbirini koklamak oluyor, birbirlerini kokuları ile ayırt ediyorlar; eş seçiminde de en önemli kriter koku.
Evcil türlerde de aynı davranışları görebiliyoruz.
Farkında olsak da olmasak da bizlerin etkileşiminde de koku çok önemli. Koku duyunuz yoksa yediğiniz yiyeceklerin tadını alamazsınız Ama daha önemlisi koku ciddi bir uyarıcı; bizi dış tehlikelere karşı koruyor. Zehirli kimyasallara ve bozuk yiyeceklere karşı uyarır; bir çiçek kokusu ile ruhumuzu besler ve güzel duygular oluşturur.
Birbirinden çok farklı ve çok sayıda kokuyu ayırt edebileceğimiz belirtiliyor, peki bu kokuları nasıl alıyor ve birbirinden nasıl ayırt edebiliyoruz?
Biliyorsunuz; görme duyumuz bir elektromanyetik dalga olan ışık iletilerini kullanır; duyma ses dalgalarını kullanırken dokunma için basınç ve sıcaklık, tat için ise tat hücreleri ileti kaynağıdır.
Koku için nasıl bir mekanizma var?
Klasik açıklamaya göre, koku molekülünün şekli önem taşıyor. Burun içinde koku moleküllerinin şekillerine karşılık gelen almaçlar (reseptörler) bulunuyor. Bir koku molekülü, şekliyle uyumlu bir reseptöre rastladığında, lego parçalarının birbirine geçmesi gibi molekül-reseptör uyumu sonucu kokuyu tanımlayan bir sinyal beyne iletiliyor.
Koku ve kuantum ilişkisi
Ancak, bilim insanı olan Luca Turin, yaptığı çalışmalar ile bu yaklaşımın doğru olmadığını ortaya koydu. Turin, koku reseptörlerinin koku moleküllerini algılamasının molekülün şeklinden çok molekülün kimyasal bağlarının titreşimiyle oluştuğunu ve bu etkileşimde kuantum etkilerinin rolü olduğunu belirtiyor.
Turin, molekülün şekline dayalı bu kuramı test etmek amacıyla basit bir molekülü alıp molekül içeriğindeki hidrojen atomlarını döteryum atomlarıyla değiştiriyor. Biliyorsunuz döteryum, hidrojenin bir izotopu, hidrojen ile arasındaki tek fark çekirdeğinde fazladan bir nötronun olması. Bu yolla molekülün şekli aynı kalıyor.
Ancak yeni molekülün şekli aynı olmasına rağmen aynı kokuyu üretmediği, dolayısıyla "şekilsel uyum" tezinin koku mekanizması için geçerli olmadığı kanıtlanıyor ve klasik açıklama çöküyor.
Luca Turin, bu kez molekül yapıları birbirinden farklı olan boron ve sülfürün aynı kokuyu ürettiğini keşfediyor. Molekül şekilleri farklı olan bu iki maddenin benzer koku üretmesi, kokunun şekilsel uyum ile değil, kimyasal bağlarla üretildiğini gösteriyor.
Turin'e göre, koku molekülü burun içindeki bir reseptöre bağlandıktan sonra, moleküldeki bir elektronun reseptörün diğer tarafına "kuantum tünelleme" yoluyla geçtiğini ve bu yolla beyine koku sinyali gönderildiğini belirtiyor.
Kuantum tünelleme, bilinen bir kuantum etkisi: Dalga karakteri taşıyan düşük enerjili bir atomaltı parçacığın yüksek enerji bariyerini aşabilmesi olarak tanımlanmakta. Güneş ışığını bu etkiye borçluyuz. Yıldızların merkezinde parçacıkların birleşmesi yani füzyon olayının gerçekleşmesi bu hayalet etkiye dayanır.
Biliyorsunuz, klasik gerçekliğimizde böyle bir şey mümkün değil.
Koku ve zihin kontrolü
Klasik gerçekliğimizin duyu organlarının dış dünyadan aldıkları iletilerin beyinde işlenmesi ile oluştuğunu biliyoruz.
Koku alma duyusu beynimizin duygu, hafıza ve yaratıcılığı etkileyen kısmında yer aldığı ve sürekli aktif olduğu, yani 24 saat çalıştığı belirtiliyor. Oysa uyuma sürecinde veya bilinç kaybında beyin, dış uyarıcıları engellemek üzere duyuları baskılamakta ve uykunun devamını sağlamaya çalışmakta. Ancak koku duyusu için bir baskılama yok, yani koku duyusunun bir tür geçiş izni var.
Beynin bu özelliğinin hackerlar tarafından insanları yönlendirme amaçlı kullanılabileceği yönünde öngörüler var. Bu görüş deneysel verilerle de destekleniyor.
Bu bir tür zihin kontrolü, uykuda koku kanalı kullanılarak zihnin yönlendirilmesi, bir hayal ürünü değil denilmekte.
Öte yandan vahşi dünyadakiler kadar keskin olmasa da, koku duyumuzun ilişkilerimizi yönettiğini söyleyebiliriz. Elbette doğal kokumuzu kastediyoruz.
Doğal kokumuz dış dünya ile etkileşimlerde önemli, ama kendimizi parfümlerle kapatıyor olabilir miyiz?
Dahası kokularla yönlendiriliyor olabilir miyiz?
Biliyorsunuz, koku alma duyusu üzerine kurulu kocaman bir parfüm sektörü var!
Kaynakça