03 Mayıs 2020

Biyolojik silahta bumerang etkisi: Sizi bulması çok kolay, vurması ise kaçınılmaz!

İddialar doğru ya da değil, unutulmaması gereken şey biyolojik silahın sahibini bulacağı ve mutlaka vuracağı gerçeği!

Covid-19, bir biyolojik silah olarak geliştirilmişse hemen şu soru akla geliyor: Kime karşı?

Virüsü kontrol etmenin o kadar kolay olmadığını biliyoruz, sınır filan tanımıyor. Bir bumerang gibi gelip sizi bulması çok kolay ve vurması ise kaçınılmaz!

Bu tür bir silahı yapan ve kullanan akıl, tüm bunları da düşünmüş, hatta aşısını da hazırlamış olmalıdır, öyle değil mi?

Belki de öyledir!

Öte yandan 21 Nisan 2020 tarihli haberlerde Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ)'nün yeni tip Koronavirüs'ün laboratuvar üretimi olmadığı, virüsün hayvan çıkışlı olduğuna dair kanıtlar bulunduğu yönünde açıklamaları var.

Ama yine de şüpheler yok değil, bekleyip göreceğiz. Hiçbir sır zamana karşı koyamaz!

Hatırlarsanız, "biyolojik silahlar" konusu Irak savaşı öncesi çok dillendirilmişti. Bu çaba, komşu ülkeye bir operasyon zemini hazırlama yönünde bir gerekçe oluşturmanın açık bir yolu gibiydi; nitekim daha sonraları bu söylemlere kaynaklık edecek kanıtlara da ulaşılamadı. Daha sonra, Amerikan yönetimine Irak'ın biyolojik silahlar ürettiği bilgisini veren Iraklı kimya mühendisi Rafid Ahmed Alwan el-Cenabi, Guardian gazetesine yaptığı açıklamada yalan söylediğini, ancak Irak'a demokrasi gelmesi için bunu yaptığını ve hiç pişman olmadığını söyleyecekti. Bu arada 100 bin sivil de ölmüş bulunuyordu.

Ve kimse bu söylemleri sorgulamadı.

Irak Araştırma Grubu (ISG) 2004 raporunda, 1991 ve 1992 yıllarında Irak'ın kayıt dışı biyolojik silah stoklarını imha etmiş olabileceği kaydı düşüldü ve konu kapandı. 

Dünyada biyolojik silahların kullanımını ve üretimini sınırlamak için 1925 yılında Cenova Protokolü, 1972 yılında Biyolojik Silahlar Konvansiyonu (BWC-Biological Weapons Convention) imzalandı. 153 ülkenin anlaşmayı onaylamasıyla 1975 yılında yürürlüğe giren konvansiyona göre bu sınıfa giren tüm silahlar yasadışı kabul edilmiş oluyordu.

Bakteri ve virüslerin biyolojik silah olarak kullanımı, daha virüs ve bakterilerin cisim ve isimlerinin bile bilinmediği erken zamanlara kadar gidiyor.

Çinliler biyolojik silahların öncüleri olarak biliniyor. Veba hastalığı kurbanlarının cesetlerini kuşattıkları kalelerden içeri atarak orayı ele geçirmeye çalışmışlar. O zamanlar bir bakterinin ne olduğunu onlar da bilmiyordu ama tahrip edici gücünü anlamışlardı. Aynı yöntem Orta Çağ boyunca Batı Avrupa'da da uygulandı; kuyular dışkı ve hastalık sonucu ölmüş ceset kalıntıları ile kirletilerek karşı tarafa zarar verilmeye çalışıldığını okuyoruz.

En bilindik biyolojik silah kullanımı 1346 - 1351 yılları arasında "kara veba" salgınında yaşanır. Bu salgın doğal yollardan başlamış ancak daha sonra ölü bedenlerin bir biyolojik silaha dönüştürülmesi sonucu tüm Asya ve Avrupa'yı sarmasıyla sonuçlanmıştı.

Veba, önce Çin ve Orta Asya'da başlıyor, daha sonra da Asya'lı tacirler kanalıyla yakın çevreye yayılıyor. Bu sırada Moğol ordusu bir Ceneviz ticaret limanını (Kırım'da şu anki Theodosia) kuşatmıştır ve Asya'da başlamış olan veba salgını Moğol askerleri arasında görülür. Moğollar vebadan ölen askerlerini mancınıkla şehrin içine fırlatarak hastalığı İtalyan'lara bulaştırırlar. Veba, İtalyan gemileri ile İtalyan şehirleri Cenova, Messina ve Venedik'e ulaşır ve daha sonrasında, 1348 yılında Paris'e kadar gelir. Ardından 1349'da Londra'yı etkisi altına alan salgın kısa sürede tüm Avrupaya yayılır.

Ve sonra bir bumerang gibi döner gelir, Ceneviz limanını kuşatan Moğol ordusunu vurur.

Bu salgında yaklaşık 200 milyon kişinin yaşamını kaybettiği belirtilmektedir.

Kara veba sırasında hastalıktan ölenlerin gömülmesi, Pierart dou Tielt (1340-1360)

1797 yılında, Napolyon'un İtalya seferinde kuşattığı şehirlerde yaşayanlara sıtma hastalığı bulaştırmaya çalıştığını; Amerikan yerlilerine çiçek ya da kızamık bulaştırmak amacıyla ölmüş kişilerin giysi ve battaniyelerinin yerli halka verildiği iddiaları da insan aklının nasıl çalıştığının bir göstergesi olmalı.

Daha sonraları biyoteknolojik gelişmeler biyolojik silah geliştirme işlemini laboratuvarlara taşıyor. Laboratuvar kaynaklı biyolojik silahların her iki dünya savaşında da sınırlı bölgelerde kullanıldığı (Japonya, Mançurya vs) ileri sürülse de iddialar kanıtsız kalır.

Ancak biyolojik silah kabusu yine de zihinlere hep takılıdır.

Bir biyolojik savaşta kullanılması en olası görülen mikroorganizmaların şarbon ve çiçek hastalığı etkenleri olduğu söylenmektedir.

Ancak çiçek hastalığı virüsünün elde edilmesinin çok kolay olmadığı, mümkün olsa bile öncelikle virüsü kullanmaya çalışan kişinin etkileneceği belirtiliyor. Şarbonun ise pek çok kişinin tahmin ettiği kadar bulaştırıcı ve öldürücü olmadığı söylenmekle birlikte yine de öncelikli ihtimallerden biri.

2016 yılının Mayıs ayında ABD İç Güvenlik Bakanlığı (DHS), olası bir şarbon saldırısı ile ilgili olarak New York metrosunda bir deney gerçekleştirdi. Amaç metroda bulunan minik toz parçacıkların zararsız tozlar değil de şarbon gibi daha tehlikeli biyolojik yapılar olması halinde neler yaşanabileceği, nasıl bir yayılma göstereceği ve böyle bir durumda gerekli önlemlerin neler olabileceği sorularına yanıt aradılar.

New York metrosu hafta içi 5,5 milyon kişinin kullandığı çok karmaşık bir sistem ve olası hedeflerin başında geliyor. 5 gün süren araştırmanın sonuçları açıklanmadı. Verilere yalnızca resmi yetkililerin ulaşabileceği, kötüye kullanılma olasılığına karşı paylaşılmayacağı belirtildi.

Bugün karşı karşıya olunan tehlikeler, anlaşmanın hazırlandığı döneme göre çok daha farklılaşmış durumda. En büyük tehlikenin, özellikleri bilinmediği için korunma yolları da bilinmeyen, genetik yapısı değiştirilmiş biyolojik yapılar olduğu belirtiliyor.

Kaynağı konusunda çeşitli soru işaretleri bulunan Covid-19 pandemisi ile şimdilerde bunu yaşamıyor muyuz?

DSÖ, laboratuvar kaynaklı olmadığı konusunda kararlı bir duruş sergilese de zihinlerdeki kaygılar silinmiş değil.

Biliyoruz ki, çok eski dönemlerden bu yana bulaşıcı hastalıkların gücünü fark eden insan aklı, bu gücü bir biyolojik silaha döndürmede tereddüt etmemiş, hastalıklı cesetleri kuşatılmış kalelerden içeriye mancınıklarla fırlatmış ve kirlettikleri kuyularla düşmanlarını zehirlemeye çalışmış.

İnsanların bu tür silahların yapımını düşünmeleri bile ürkütücü olmasına karşın, günümüzde bazı ülkelerde bu tür silahların stoklandığı yönünde iddialar var.

İddialar doğru ya da değil, unutulmaması gereken şey biyolojik silahın sahibini bulacağı ve mutlaka vuracağı gerçeği!


Kaynakça

Yazarın Diğer Yazıları

Uzayda niye akıllı bir yaşama rastlamıyoruz?

Bilgisayarlar teknolojik aşamaya ulaştığında, işleme kapasitelerini nasıl artıracaklarını da öğrenecekler, gelişmeleri daha da hızlanacak ve artık kontrol tümüyle kendilerinde olacaktır. Bu yeni zekâ, ölümsüz olacak ve evrenin her yanına yayılabilecek

Uzayın keşfinde robotik astronotlar dönemi

Öyle görünüyor ki yapay zekâ, insanın yakın gezegenleri kolonize etme tutkusunu tetikleyecek ve bu amacın gerçekleşmesinde insanın önemli bir müttefiki olacak. Tüm bunlar olanaksız bir hayal ürünü gibi görünse de unutmayalım, bugün yaşamakta olduklarımızı daha önce kim hayal edebilirdi ki?

Yapay zekâ duraklatılmalı mı?

Yapay zekâ, yaşamımızı ve çalışma tasarımlarımızı değiştirdi ve değiştirmeye de devam edecek, görünüyor. Peki neden yapay zekâyı geliştirme çalışmalarını duraklatmalıyız?

"
"