Sahaya çıkan kırmızı-siyah formaları görünce insan ister istemez gerilere gidiyor. 1960'ların sonlarında Lig'de başa oynayan, Türkiye Kupası'nı Anadolu'ya getiren, Avrupa'da da turlar atlayan Es Es fırtınası geliyor akla. Mümin, İsmail, Kamuran, Fethi, Nihat Ender'li kırmızı şimşekler...
Eskişehirspor tam kırk üç yıl sonra Türkiye Kupası'nı kazanama şansını elde etmişti kısacası. Bu yüzden rakibi Galatasaray'a göre çok daha stresli çıkmışlardı maça. Final karşılaşmasına dağınık başalmalarının nedeni de bu olsa gerekti.
Galatasaray ise Lig'de geçen başarısız sezonun ardından taraftarlarına hiç olmazsa bir kupa vermek istiyordu. Ve maça çok daha temkinli, çok daha derli toplu başladılar.
Kontrollü oyun uyuttu
Sarı-kırmızılılar 4-5-1 gibi diziliyorlardı top rakipteyken. Dörtlü savunma kıpırdamıyor, Sabri de sık sık geri kaçınca savunma beşleniyordu. Top kendilerine geçince Sneijder soldan ileri çıkıyor, bir tek Burak ilerde kalıyordu.
Mancini zaten bu; savunmayı sağlam tutup orta alanda oyunu sıkıştırmak, ileri uzun toplarla sonuca gitmek. Özellikle final maçlarının stratejisi böyleydi Mancini'nin. Zaten Juventus maçında da benzer sistemle oynamıştı.
Ne var ki sistemi uygulayacak futbolcuların seçimi konusu tartışmaya açıktı tabii. Mesela Semih'in sağ beke çekilmesi... Semih üstelik karşısında Erkan gibi hareketli ve ayağına hakim bir futbolcu varken sağ bek için ne kadar doğru bir seçimdi görecektik.
Nitekim Erkan ilk yarım saat içinde Eskişehir'in sağ kanadından bol bol fırsat yakaladı. Ne var ki en tehlikeli akın Galatasaray'dan geldi. Burak'ın duran toptan doksana giden topunu Boffen dışarı çıkardı da tabela değişmedi. Tabi bir de Kamilİn uzaktan gelen topa elle müdahalesi vardı ki Galatasaraylıların uzun penaltı itirazlarına neden oldu.
İstanbul'un plaka numarası olan 34'de Galatasaraylı taraftarlar sezon boyu uğradıklarını düşündükleri haksızlıkların hıncını çıkarırcasına sahayı meşale yağmuruna tuttular. Ve maç kesintiye uğradı. Neyse ki tribünlerle saha arasında bisiklet pisti vardı da meşaleler hedefe ulaşmadı.
İlk yarım saatten sonra maç orta alanda sıkışık bir oyuna döndü. Final maçında tribünleri eşit paylaşan seyirciler bile sustu.
Es-Es başladı, Cim-Bom bitirdi
İkinci yarıya Eskişehir Necati'yi de alarak forvet hattını zenginleştirdi. Ve 57'de kornerden gelen top karambolde Galatasaray kalesine yöneliyordu ki golü çizgiden Yekta çıkardı. Zaten ikinci yadrıya Kırmızı-siyahlılar golü daha fazla düşünerek başladılar. Ve Galatasaray kalesine daha rahat gittiler. Ne var ki rakip ceza alanına gitmekten ziyade orada topu nasıl kullandığınız önemli. Bu da bizim takımlarımızda pek yok.
Üstelik Eskişehir bu dakikalarda defansta gevşemeye başladı. Bir anlamda rehavete kapıldı. Ve 70'de Galatasaray dikine paslarla Eskişehir ceza alanına gitti. Seken top Sneijder'ın önüne düştü. O da becerili plasesiyle topu filelerle buluşturunca Mancini'nin final taktiği hedefine ulaşmış oldu: 1-0. Böylece Galatasaray ikinci yarıda elde ettiği ilk akında Kupa'nın kulpunu yakalamış oldu.
Çünkü bu skor Sarı-kırmızıların Kupayı havaya kaldırması için yeterliydi. Artık Cim-bom oyunu rolantiye almaya çalışacak, Es-es ise tüm imkânlarıyla gol için saldıracaktı.
Ama Eskişehirlilerin artık gol bulmaya takati kalmamıştı.
Sonuçta Galatasaray futbolu fakir bu finalde elde ettiği nadir pozisyonlardan birini gole çevirerek Ziraat Türkiye Kupasının sahibi olmayı başardı.