06 Haziran 2016

Anayasa nedir, ne değildir? Başkanlık Sistemi neye yarar? 'Türk Tipi' ne değildir?

Sayın Cumhurbaşkanı’nın şu anda Türkiye’de yapmak isteyip de yapamadığı ne vardır?

Anayasa, sonuçtur. Amaç değildir

Doğallıkla ve sağlıklı bir çekişmeli ortamda ortaya çıkan bir sonuç olduğunda, toplumsal uzlaşmayı odaklayan ve topluma el ele ileri yürüme patikası gösteren önemli bir hukuki metindir, Anayasa. Oysa, gücü olanın nihai amacı halini almışken oluşturulursa, toplumu kanatabilir ve çelişkileri derinleştirebilir.

“İktidar ne kadar yoğunlaşırsa ülkeye o kadar huzur, refah ve istikrar gelir” cümlesinin gerçek hayatta pek karşılığı olmadığı gibi, “bir Anayasa ne kadar tek elden ve çekişmesiz yazılırsa o kadar makbuldür” cümlesinin de hukuk tarihinde pek yeri yoktur.

Mevcut iktidar yoğunlaşmasını, odaklanmasını ve hatta artık geldiği noktada, bireyselleşmesini, daha da körükleyecek bir hükümet sistemi değişikliği türlü yanıltıcı gerekçelerle tartışılmakta. Anayasa metninin içeriğinin ne olacağından da evvel, bu ortamda bir Anayasa yapılıyor olması vakıasının ta kendisinin toplumun farklı oya sahip yarısı için kaygı verici olmasını anlamak güç değildir. Bu kaygı son derece doğaldır. Daha da doğal olan, ancak derinleşen çelişkiler sebebiyle artık rastlanmayan düşünce tarzı, başkan kişinin kim olacağından bağımsız olarak, denge ve denetimden yoksun bir hükümet sistemi seçimi anlamına gelecek olan “Türk tipi başkanlık sistemi”nin kaygı verici bulunması olurdu.

Öte yandan, bu düşünceye kişiden bağımsız olarak pek rastlanmamakta, kaygılı kesim de başkanın kimliğinden endişe etme yoluna sapmaktadır. Pozisyonel düşünme reflekslerinin herkesi her an kasıp kavurduğu memleketimizde, işin sistemsel handikap kısmı yeterince tartışılamamaktadır. Oysa asıl mesele, şahıslardan bağımsız olarak, başkanlık sisteminin Türk tipi olmak zorunda oluşudur.

Şüphesiz, eğer şu zaman anında ülkeye başkanlık sistemi getirilecekse, bunun “Türk tipi” olmasından başka çare yoktur. Zira, Türk tipi yargı ve Türk tipi yasama eğer kendisini zaten göstermeye başladıysa, yürütme organı zaten fiilen Türk tipi başkanlık sistemine geçişin tüm özelliklerini sergiliyorsa, “başkanlık sistemine geçtik dostlar, hayırlı olsun” beyanının uygun görüldüğü zaman anında, o başkanlık sisteminin Türk tipi olmama olasılığı yoktur.

Bir şeyin Türk tipi olması, salt kavram icabı, o şeyin kötü olduğu anlamına kesinlikle gelmez. Ancak eğer zaten kendi içinde çok ciddi tıkanıklık ve kilitlenme olasılıklarıyla dolu bir hükümet sistemi olan başkanlık sistemine heves gösterip bir de onu başka memleketlerde dengeye ve denetime kavuşturan tüm unsurları silkelemiş bulunursanız, bu husustaki kaygılara “bizimkisi Türk tipi zaten” cevabı verdiğinizde, Türk kelimesine haksızlık ediyor olabilirsiniz.

Evrensel bir kavram olması gereken “yargı bağımsızlığı” meselesi tartışılırken “Türk tipi yargı”dan bahsedilse, yahut yasama organının işlevini doğru yürütemediği, yürütme organına dengeleyici tazyik uygulayamadığı ve toplumdaki muhalif görüşleri de temsil edemediği hususlarındaki bir kuvvetler ayrılığı tartışması esnasında “Türk tipi yasama”dan bahsedilse bu ne kadar pişkin ve kabul edilemez olacaksa, yürütme organının yapısını belirleyen hükümet sistemi seçiminde değişiklik önerirken bunun zaten sisteminde olan bariz handikaplarını katmerlendirip içinden çıkılmaz kılacak ülkesel maddi gerçekleri “Türk tipi” kılmak da aslında o kadar sorunludur.

Bütün bu tartışmalar esnasında yeni bir Anayasa metni yaz aylarında önümüze koyulacak olsa, ilk sorulacak soru, bu Anayasa’nın doğru zamanlamayla yapılmakta olup olmadığıdır. Toplumu kucaklaştırıp ileriye götürecek bir Anayasa yapmak için, birbirine denk güçlerin çekişmeye girmeleri, birbirlerini yenmeye gayret edip buna imkan bulamayınca da birbirlerini iknadan başka çare bulamamaları ve birbirine mecbur olduğunu böylece duyumsamış farklı odakların el ele ortak zemin yaratmaya girişmiş olmaları lazımdır.

Toplumu ferahlatıp gelecekte el ele ileriye koşturmasında ona eşlik edecek bir Anayasa, ancak demokratik denge mekanizmaları bir lütuf değil bir zorunluluk olduğunda yaratılabilir.

Zaten halihazırda bir Anayasa sahibi olup olmadığı çok tartışılabilecek bir toplumda, siyasi gücü elinde bulunduranın etrafına etiketler savurup dışlayarak ve kendisine benzemeyeni ürküterek Anayasa yolculuğuna çıkması halinde, “siyasi güçle yaratılan fiili durumları Anayasa’ya koyup hukukilik sağlama” adımlarının içerik yönünden tartışılması suretiyle anlamlı bir Anayasa metni elde etmek fevkalade güçtür. Uzun soluklu olması umulacak bir Anayasa yönünden umulacak toplumsal oydaşma seviyesi, bu güçlüğün ana sebebidir.

Yürütme organına siyasi güç vermekte fevkalade ezici, ikna edici ve haklılık yaratan bir oy oranı, örneğin toplum bütününün yarısı, siyasi yarışta muazzam bir zaferi temsil etse de, Anayasa için olumlu oy oranı olarak ortaya çıksa, son derece dar, yetersiz ve bölünmüş bir yapıya işaret edecektir.  

Bu yönden, kutuplaşa kutuplaşa pozisyonel düşünme reflekslerini ezber haline getirmiş toplumlarda, Anayasa yapımı için verimli olan dönem, kutuplardan birinin siyasi alanda gayet yoğun ve bariz ama Anayasa yapımı için son derece dar ve yetersiz bir üstünlük kurduğu dönem olmayabilir. Özellikle de eğer üstünlük kuran artık çok uzağında bulup hiç empati kurmadığı diğer kutuplara süreçlerde yer verme gereğini hissetmiyorsa.

O dönem elbette üstünlük kuran için genel ekonomik icraat yönünden verimli olabilir, ancak toplumun bütününün refahı ve kolkolalığı için çalışacak bir Anayasa oluşturulması bakımından fırsat yaratan dönemler, birbirine mecbur olma idrakının kuvvetli olduğu dönemlerdir. 2001 Anayasa değişikliğini gerçekleştiren üç partili koalisyon, genel ekonomik icraat yönünden bir enkazın altında kalmış olan hükümet olmuş olabilir ama, Anayasa dokunuşları toplumun geleceğe yürüyüşüne soluk vermiştir.

Bu yönden, yaz aylarında önümüze bir Anayasa metni koyulacak olsa, ilk tartışmamız gerekecek konu, “şu anda çok mu lazım?” konusudur. Hakikaten, Sayın Cumhurbaşkanı’nın şu anda Türkiye’de yapmak isteyip de yapamadığı ne vardır? Yeni Anayasa ile Cumhurbaşkanı ve Bakanlar Kurulu ilişkisi değiştirilecek olsa yahut Başbakanlık makamının zayıflatılması/boşaltılması gibi adımlar atılacak olsa, sokaktaki vatandaş ve Türkiye’deki siyaset hayatı bunun etkisini bugün hissedilebilir dahi bulmayabilir. Öyleyse, Anayasa’nın tek taraflı güçle ittirilerek hazırlanıp yürütülmesinin ne getireceği çok tartışmalıyken ne götüreceği iyi değerlendirilmelidir.

Soğukkanlılıkla, düşüne taşına, demlendire demlendire, beraberce akıl akıtarak, geniş çaplı toplumsal oydaşma arayarak, kapsayıcı Anayasa yapılabilmesi için, öncelikle buna müsait ortamın yaratılması yönünde emek vermek lazımdır. Her fırsatta, “refah arayacak topluma önce ortak sevgi bağı lazım” derken ifade etmeye gayret ettiğim hususun basit sonuçlarından biri de budur.

Toplumun ihtiyacı olan kapsayıcı ve derin oydaşma mandalina ise, mandalina ağacının yeşerebileceği iklimi hedeflemek üzerinde çalışmanız, mandalinaya ihtiyaç olduğu halde “bu iklimde bu kadar” kabullenişiyle maydonoz ekmemeniz gerekir. 

 

Yazarın Diğer Yazıları

Baskı arttıkça cesaretin ve iyimserliğin artması hakkında Kanun Hükmünde Kararname

Baskının yoğun olduğu toplumlarda, toplumun genel olarak eksikliğini çekmesi muhtemel olan unsur, cesaretten ziyade iyimserliktir

Türkiye’den el çektirmek

Demokrasi, kendi verdiğimiz tankların işgalini engellemek için onların önüne yatabilme özgürlüğü müdür?

Alışmış kudurmuştan beterdir

Teröre alışmak, başkalarının acılarına derimizi kalınlaştırmayı öğrenmemizi, kalbimize de yayın yasağı koymayı gerektirir