“Allah kimseyi gördüğünden geri koymasın” duasına amin diyen, “huylu huyundan vazgeçmez” cümlesini duyunca sakince başını sallayıp kabullenen, “alışmış, kudurmuştan beterdir” cümlesiyle alışkanlıkların esir alıcı yönünü haykırmayı bilecek kadar hayat tecrübesiyle dolmuş bir topluma “terörle yaşamaya alışmanız lazım” dendiğinde, ne uğruna hangi riskin alınmakta olduğunun görülmesi lazımdır.
Sorunlar karşısında topluma kaderciliği ve kabullenişi telkin eden yaklaşımlar, idarecileri sorumluluklarından kurtarabilir ama çelişkilerimizi de derinleştirir. Bir kuşağın idarecilerini rahat ettirmek adına bizden sonraki kuşaklara içinden çıkılmaz yükler ve kayıplar bırakacak kapıların açılmaması gerekir. Teröre alışmak, başkalarının acılarına derimizi kalınlaştırmayı öğrenmemizi gerektirir. Kalbimize de yayın yasağı koymayı, terör mağduruna empati köprülerimizi de patlatmayı, “acımadı ki” deyip durmak adına boş bakmayı öğrenmemizdir, alışmak. Kudurmuşluk, budur.
Daima karanfiller yağdırırız, bir olayın saygı duruşuyla maça başlayacakken aynı gün yeni olay olunca saygı duruşunu o olaya tahvil ederiz, bol bol terörü lanetleriz, hem şehitlik tanımımızı hem terörist tanımımızı genişletiriz, kaderciliği yayıp alışmayı yüceltiriz, böylece teröriste istediğini vermemiş oluruz. Bu sayede, korkunun yerini vurdumduymazlık alınca teröristin de kozu kalmaz. Bu plan, “yorgan gitti kavga bitti” stratejisini yürütürken, korku ile beraber toplumun ortak sevgi bağının da tasfiye edilmiş olacağını göz ardı etmektedir. “Ateş düştüğü yeri yakar” cümlesi damıtılmış tecrübeyle demlenmiş bir tespit cümlesi olabilir ama “ateş düştüğü yeri yaksın”, bir talimat cümlesine dönüştüğünde, acımasızlığı davet eder. Yalnız bırakmayı ve izole etmeyi övmenin gerekçesi, yangını engellemeye çalışmak olamaz. Herkes birbirinin duygularından koparsa, ateşe atlayacak yer kalmaz ama toplumun ortak sevgi bağı da kalmaz.
Teröre alışmamak, teröre alışmayacak bilincin ve farkındalığın sahibi olmak, teröriste istediğini vermek değildir. Teröre alışmamak, her sefer kendi canının yanacağı şekilde insanlığını korumaktır. Teröre alışmamak, bir çocuğa annesinin artık eve gelmeyeceğini, bir anneye artık çocuğunun eve gelmeyeceğini anlatanın yerine geçebilmek, yerin dibine geçebilmek, samimiyetimizi ve gerçekliğimizi korumaktır. Teröre alışmamak, Gazi Üniversitesi Hukuk Fakültesi öğrencisi Nusrettin Can ile Ufuk Üniversitesi Hukuk Fakültesi öğrencisi Zeynep Başak Gülsoy Ankara’nın göbeğinde otobüs beklerken terörist saldırısında öldüklerinde, onları ölü sayısı rakamına indirgemeyi ve baş sağlığı diledikten sonra yeni gündeme geçivermeyi reddetmektir. Maç seyreder gibi, “bizden kaç kişi gitti onlardan kaç kişi gitti” pasifliğinde sayılarla rahat edip yabancılaşmaya fırsat tanımamaktır. Teröre alışmamak, bu yazının yazarının bildiği en son saldırı dün İstiklal Caddesi’nde gerçekleşmiş olan iken, bu yazı T24 tarafından yayınlanana kadar başka bir saldırı daha olmuş olur mu tereddüdünü yaşıyor olmaktan kaygı duyabilmektir.
Bundan üç terörist saldırısı önce T24’e yazdığım “Karanfil Bed Renk Olur” yazısında da belirttiğim gibi, bizi istikrara kavuşturacak olan, toplumdan gelen sorgulama ve taleptir. Barış ve huzur için çırpınmanın teröriste yarayamayacağını bilip birbirimizi yargılamayı ve etiketlemeyi bırakmamız, alışamayanın alışmamış gözünü değer bilmemiz lazımdır. Kendi torunlarına el âlemin torunlarının yaşamakta olacağı dinginlik gibi bir dinginlik bırakmaya çalışmanın savaşta cephe boşaltmak sayılmayacağını, hınçla değil üzüntüyle yanaktan süzülen göz yaşının da toplumu kenetleyip güçlendirebileceğini görmemiz lazımdır.
Hayat bitti diye düşündüğünüz kara haberi sindirirken kurtarıcıdır ama, başkaları yanarken başvurursanız, acıyı kurumsallaştırır, "alışmak". Toplumumuzun geleceğinin yapıtaşları öylece bizden alınırken buna alışmak, kabulleniş ve kaçıştır. Alışmak, çözümün bir parçası değildir. Çözüm kelimesini kullanmak bile artık zayıflık göstergesi zannedilir oldu ise, yolumuz yol değildir. Bu yolun alışılacak bir tarafı yoktur. Çözüm, huzura giden yol, insan sevgisindedir. Kaygılanmakta, sorgulamakta, talep etmekte, üzülmekte ve derman olmak için telaşlanmaktadır, çözüm.
Zamanında TEDx konuşmamda “refah hedefleyecek topluma önce özgürlük ve ortak sevgi bağı lazım” konu başlığını formüle etmiştim ve bu konuda bağlantılara yer vermiştim. Huzur hedefleyecek topluma da önce özgürlük ve ortak sevgi bağı lazımdır. Nitekim, huzuru olmayan bir toplumun gerçek potansiyeliyle toplumsal refah üretme olasılığı neyse, her gözeneğinden dram fışkırmasına alışıp zombileşmiş bir toplumun bireyleri için mutluluk üretme olasılığı da odur.