18 Mart 2022

Kadın cinayetinde Yargıtay: "Cezayı indirsem olmaz, artırsam gönül değil"

Erkekliğin pamuk ipliğine bağlı gururu, bir kadının bütün yaşamından daha önemli olabilir mi?

Yargıtay'ın Hatice Kaçmaz cinayetindeki "reddetmeseydi öldürülmeyecekti" yaklaşımını eleştirmek için doğru kelimeleri bulmak imkansız. Evet doğru, reddetmeseydi öldürülmeyecekti, yani o an öldürülmemesinin tek koşulu erkeği reddetmemesiydi ve sorun da zaten bu?

"Koşula bağlı tasarlama olmaz" diyorlar. Bir yandan bu konuda tutarlılar, evet kasten öldürme dosyalarında bunu hep diyorlar. Diğer yandan, tamamen failin iç dünyasına ilişkin bir koşulu karşılamak maktule nasıl yüklenebilir? Erkeği reddedersek bizi öldüreceğini önceden bilip cevabımızı da ona göre mi vermek zorundayız?

"… maktulle bir an önce evlenmeyi arzulayan sanığın, kendisiyle evlenmeyi kabul etmeyen ve ayrılma düşüncesini kendisine hissettirip açıklayan maktule duyduğu hiddetle yanına tedbiren aldığı bıçağı, maktulle konuşmalarının olumlu geçmesi hâlinde kullanmayacağı düşüncesiyle sağ bileğine bağladığı…"[1]

Hukukta "mefhum-u muhalif" denen, aslında okuduğundan sonuç çıkarabilen herkesin zaten uyguladığı bir akıl yürütme şekli vardır. Bu şekil, hukuk fakültesinde ilk öğretilenlerden biridir ve şöyle çalışır: Yani fail, maktulle görüşmeye reddedildiği takdirde bıçağı kullanacağını bilerek, bunu kafasında "tasarlamış" olarak gitti. Ayrıca maktulün faili reddetmesi nasıl bir "saldırıydı" ki, failin üzerindeki 20 santimlik bıçak "tedbir" diye değerlendirildi?

Hukuk fakülteleri eski formundan çok uzak ama bu gerekçenin bir cevap kağıdına yazılması halinde alacağı notu gerçekten merak ediyorum.

Bu olmadık mantığa rağmen, Yargıtay'ın kararında ceza indirimi bulunmuyor. Yani "aldattı diye öldürdüm" diyen erkeğe verilen haksız tahrik indirimi yok. Takım elbise ve kravatın yettiğini sık gördüğümüz iyi hâl indirimi de yok. Sanığa verilen ceza müebbet. Reddedilmiş olmanın sonucu, cezanın ağırlaştırılmış müebbet olmaması.

Yani her zaman ceza indirimlerini eleştirdiğimiz Yargıtay, tepkiyi bu kez cezayı "artırmamaktan" topladı. Çünkü artırmamasına öyle bir gerekçe buldu ki, "ne yapıp edip erkeği kollayacak bir şey yine buldular" diye sinirlenmekten, ceza indirimi olmamasına sevinemedik bile.

 

Bir kadın cinayetinde faile indirim yapılmamış olması çok önemlidir fakat sağlıklı bir yargılamanın tek koşulu bu mudur? Sevdiğini iddia ettiği kadınla görüşmeye üzerinde 20 santimlik bıçakla giden erkeğin cezasını artırmamak, bunu "kadın da reddetmeseymiş" diye açıklayan bir yargıyı eril olmaktan kurtarır mı? Kaş yapmanın göz çıkarmayı gerektirmediğini öğrenecek miyiz?

Alıştığımız indirim gerekçeleri olan haksız tahrik ve iyi hâl, kanuna elbette erkeği kollama amacıyla konmuş şeyler değil. TCK 29'da bulunan haksız tahrik indirimi, suçun "haksız bir fiilin meydana getirdiği hiddet veya şiddetli elemin etkisiyle" işlenmesi halinde uygulanıyor.

Birini keyfekeder öldürmekle, o kişinin haksız fiilinden kaynaklanan hiddetin sonucunda öldürmek arasında bir ayrım olmasını anlamak zor değil. Fakat uygulamada, eşini öldüren erkeğin "beni aldatıyordu" savunmasının haksız tahrik gerekçesi olduğunu görüyoruz. Yargıtay, haksız fiil niteliği bile tartışmalı olan aldatmaya maruz kalan erkeğin bunu cinayetle karşılamasını cezasız bırakmasa da "anlaşılır" buluyor.

Bu yaklaşımın sonu, reddedilen erkeğin işlediği cinayet için "haksız bir fiilin meydana getirdiği hiddet veya şiddetli elemin etkisiyle" diyemeyen ve indirim yapamayan Yargıtay'ın, "reddedilmenin meydana getirdiği hiddet ve şiddetli elemin etkisiyle" diyerek artırım da yapmamasına varmış olabilir mi? Kaldı ki "tasarlama hiddet veya şiddetli elemden kaynaklanmaz" diye bir şey mi var, tasarlayarak öldüren herkes bunu "öylesine" mi yapıyor?

İyi hâl diye bahsettiğimiz takdiri indirim nedenlerinin bulunduğu yer ise md. 62/2: "Takdiri indirim nedeni olarak failin geçmişi, sosyal ilişkileri, fiilden sonraki ve yargılama sürecindeki davranışları, cezanın failin geleceği üzerindeki olası etkileri gibi hususlar göz önünde bulundurulabilir. Takım elbise ve kravat, burada "yargılama sürecindeki davranış" sınıfına giriyor.

En son haberi daha yeni okuduk. Yargılanan erkek, öldürdüğü eski eşinin "erkekliğine" laf ettiğini söyleyerek önce haksız tahrikten, sonra da duruşmada "keşke öldürmeseydim" dediği için iyi halden ceza indirimi aldı.[2]

Daha önce haksız tahrik ve takdiri indirim kavramlarını kanundan çıkarmak veya bunları kadın cinayetlerinde uygulamamak gibi öneriler gündeme gelmişti. Düzenlenme şekilleri elbette tartışılır ama bunları kanundan tümüyle çıkarmak en başta ceza hukukunun varlığına aykırı. Kaldı ki uygulama sorunları, bir hakkın özüne dokunulmasını meşru da kılmaz. Uygulayıcıların hak kavramına fazla kafa yormadıklarını veya kuralı istedikleri tarafa yontmakta sorun görmediklerini gösterir.

İşte buna kafa yormuş olmak için hakimlerin mesela şu soruyu cevaplandırabilmeleri gerekir: 

Erkekliğin pamuk ipliğine bağlı gururu, bir kadının bütün yaşamından daha önemli olabilir mi?


[1] Karar yargitay.gov.tr'de henüz yok ama çeşitli sosyal medya hesaplarında paylaşıldı. YCGK, 2018/1-274 E. 2021/424 K.

[2] Fatma Gökce'yi bıçaklayarak öldüren İlhan Gökce, mahkemede "Savunulacak yanı yok" dedi, iyi hal indirimi aldı

Yazarın Diğer Yazıları

Avukatların mesleki kuşak çatışması

Yargının, hukukun ve mesleğin geldiği halden genci yaşlısı bütün avukatlar şikayetçi. Her baro seçim döneminde de aynı şey oluyor; "üstatlar" sorumluluğu gençlerin ilgisizliğinde, gençlerse "üstatların" bu düzeni aslen kendilerinin var etmiş olmasında buluyor

Hayvanları Koruma Kanunu neye çare oluyor ki?

Devletin kurumlarından ve kendi seçtiğimiz belediye başkanlarından bile görmediğimiz feraseti, yalnızca hayatta kalmaya çalışan hayvandan bekleyebilir miyiz, kabahati hayvanda bulunca sorun çözülmüş olacak mı? 

Danıştay’ın gerekçesi: “Başkan ne derse o olur"

Çoğunluk şunu demiş oluyor; cumhurbaşkanı istediği yetkiyi kendisine yine kendisi verir, bu yetkiyi uygun gördüğü zaman yine kendisi kullanır ve biz sadece oturup izleriz