18 Kasım 2023

Ya sev ya terk et: Dink dosyasına girmeyen, yüz çevrilen gerçekler

Genelkurmay'dan valiliğe, emniyetten jandarmaya, çetelerden Yargıtay'a kadar uzanan, birbirine eklendiğinde anlamlı hale dönüşen ancak arkasını hâlâ net göremediğimiz bir hikâye söz konusu olan. Dink ailesi de yıllardır dikkate alınmayan suç duyurusunda buna işaret ediyor

 

Hrant Dink cinayetinin tetikçisi Ogün Samast'ın, en az 27 yıl cezaevinde kalması mümkünken 16 yıl 10 ayda, "topluma adapte olabileceği" düşünülerek tahliye edilmesine farklı çevrelerden farklı tepkiler geldi.

Kimi yasaların değiştirilmesi gerektiğinden söz etti, kimi Türkiye'nin katilleri her zaman himaye ettiğinden, kimi alışkanlıkla FETÖ ihtimali üzerinde durdu, kimi hukuki hesaplamalar yaptı.

Bir de cezasını çektiğini düşünen, "daha ne kadar yatsın" diyen katil seviciler vardı. Saçma sapan örneklerle Dink cinayetini kıyaslayan, Türkiye'deki sağ-faşist çeteler işledikleri cinayetlerin cezalarını çekmişler gibi, aptalca karşılaştırmalarla Samast'ı savunanlar.

Hakikat ortada…

Solcu oldukları için tek bir şiddet eylemi olmayan siyasetçilere, avukatlara, yazarlara, sivil toplum örgütü temsilcilerine "koşullu salıverme" hakkı tanımayan cezaevi idare kurulları, Ogün Samast'a gayet şefkatle yaklaşarak, 11 yıl daha cezaevinde yatmaktan kurtulmasını sağladılar. Mahkemelerin eylemi, "terör" saymayarak yıllarca hapis cezasından daha o aşamada kurtarmaları gibi…

* * *

Türkiye'de sağ-faşist-paramiliter çetelerin işledikleri suçlar hiçbir zaman terör eylemi sayılmaz. Gerekçe olarak da bu yapıların ismi konulmuş, devlet tarafından kabul edilmiş bir terör örgütüne bağlı olarak çalıştıklarına yönelik kanıt bulunmaması gösterilir. Bağlı olduğunuz yapıya isim koymazsanız kurtuluyorsunuz, muazzam bir adalet sistemi…

* * *

Dink cinayetinin işlendiği 2007'den bu yana 100'e yakın isim yargılandı. Kamu görevlilerinin bir bölümü dahil, onlarca insan hapse mahkûm edildi.

Ancak Dink ailesinin adalet arayışı sürüyor.

Bu kadar yargılamaya, bu kadar sanığa, bu kadar hükme rağmen aile neden tatmin olmadı, neden olamıyor?

Bunun yanıtı, Dink cinayetine giden yolda yatıyor.

* * *

Dink, 2002'de Şanlıurfa'da yaptığı bir konuşmada, "Ben Türk değilim, Türkiyeliyim ve Ermeniyim" dediği için hakkında ilk kez, "Türklüğü aşağılama" suçundan dava açıldı. Bu dava, kamuoyuna fazla yansımadı ve beraatle sonuçlandı.

Dink'i hedef tahtasına koyan olaylardan biri, Agos gazetesinin Sabiha Gökçen haberiydi.

6 Şubat 2004'te, Agos'ta, Gökçen'in yetimhaneden alınmış ve Atatürk tarafından evlat edinilmiş bir Ermeni olduğu haberi yer aldı. Habere günlerce tepki gelmedi.

Haber ana akım medyanın gündemine gelene kadar.

21 Şubat 2004'te, Agos'un haberi, "Sabiha Gökçen mi Hatun Sebilciyan mı?" başlığıyla manşetlerdeydi.

Hemen bir gün sonra Genelkurmay Başkanlığı, Hrant Dink'i hedef alan bir basın açıklaması yaptı. Bununla da yetinmedi Genelkurmay, dönemin MİT Müsteşarı Şenkal Atasagun'dan bazı ricalarda bulundu.

Atasagun, bu ricayi, MİT İstanbul Bölge Başkanlığı'na iletti. Bölge başkanlığı da dönemin İstanbul Valisi Muammer Güler'le temasa geçti.

Güler'in yardımcısı Ergün Güngör, yanında yetkili MİT personeli üç isim varken, Dink'i valiliğe davet etti.

MİT personelinin isminin gizlendiği bu görüşmede, Dink açık biçimde uyarıldı. Dink, daha sonra bu görüşmeyi, "had bildirme" olarak tarif edecekti.

* * *

Bütün bunlar olurken, aniden, Dink'in 13 Şubat 2004 tarihli bir yazısı gündeme geldi. Yazının bir yerinde Dink, şu ifadeyi kullanıyordu:

"Ermeni kimliğinin 'Türk'ten kurtuluşunun yolu, 'Türk'le uğraşmamaktır. 'Türk'ten boşalacak o zehirli kanın yerini dolduracak temiz kan, Ermeni'nin Ermenistan'la kuracağı asil damarında mevcuttur. Yeter ki mevcudiyetin farkında olsun."

Dink'e "had bildirilmesinden" hemen sonra, ilgisiz iki isim, bu yazı nedeniyle suç duyurusunda bulundu. Bu dilekçeyi, onlarca kişi ve kuruluştan gelen suç duyuruları izledi.

Elbette bunlar garip değil… Kamuoyunun önüne "vatan haini" diye atılan kim varsa, bir yerlerden bazı insanların garip suç duyuruları savcılıklara yağmaya başlıyor. Bu insanlar açıktan da tehdit ediliyor.

Ancak Dink örneğinde işler bununla kalmadı.

Agos'un önünde, "Ya sev ya terk et" eylemleri yapılmaya başlandı. Yapılan açıklamalarda, "Hrant Dink, bundan sonra bütün öfkemizin ve nefretimizin hedefidir, hedefimizdir" denildi.

Bunu Dink hakkında "Türklüğü aşağılama" suçundan dava açılması izledi.

Kemal Kerinçsizler, vatanı müdafaa dernekleri, garip garip isimler her duruşma öncesinde ve sonrasında, büyük bir kalabalığın alkışlarıyla Dink'i hedefe koyuyordu.

* * *

Mahkeme, bu davada Dink'i altı ay hapisle cezalandırdı. Temyiz edilen karar o dönemin Yargıtay Cumhuriyet Savcısı Ömer Faruk Eminağaoğlu'nun önüne geldi.

Eminağaoğlu, davada dil ve edebiyat hocaları tarafından verilen bilirkişi raporlarını dikkatlice inceledi. Ve Dink'in Türklüğü aşağılamak bir yana, yazının bütünüyle birlikte değerlendirildiğinde, bu sözleriyle Ermeni aşırı milliyetçilerine uyarılarda bulunduğunu belirtti. Beraatine karar verilmesi gerektiğini söyledi.

Eminağaoğlu, Yargıtay 9. Ceza Dairesi, bu yoruma katılmayıp, altı aylık hapis cezasını onayınca, bu karara da itiraz etti.

İsmi, Yargıtay koridorlarında, "Ermeni Ömer" olarak anılmaya başladı. Kısa süre sonra İstanbul hakimliğine sürülmek istenildi. YARSAV Başkanlığı'ndan garip yöntemlerle uzaklaştırıldı.

* * *

Yargıtay Ceza Genel Kurulu, bilirkişi raporunu zerrece dikkate almadan, 6'ya karşı 18 üyenin oyuyla, Dink'in mahkûmiyetine hükmetti.

Dink, bu karara isyan etti. Ömrünü iki halk arasında köprü olmaya, barışa, Türkiye'de demokratik alanın genişlemesine adamıştı.

İsyan ettiği için "yargılamayı etkilemeye çalışmak" suçundan hakkında bir dava daha açıldı. Bunu, "Türklüğü aşağılamak" suçundan açılan bir başka dava izledi.

* * *

Bütün bunlar olurken, 5 Şubat 2006'da Trabzon'da Rahip Andrea Santoro öldürüldü. Dink'le birlikte birçok aydın ve yazar hakkında yine benzer suç duyurularıyla davalar açıldı.

Dink, "Ve işte yine uçurumun kıyısındaydım. Peşimde tekrar birileri vardı. Onları seziyordum. Ve onların Kerinçsiz ekibiyle sınırlı ve salt onlardan oluşacak denli sıradan ve görünür olmadıklarını çok iyi biliyordum" yazısından bir hafta sonra, 19 Ocak 2007'de öldürüldü.

* * *

O dönem Yargıtay'da yaşananları, Dink'in beraati yönünde oy kullanan Yargıtay üyelerinden Salih Zeki İskender, Agos'a şöyle anlatmıştı:

"O tarihte Hakimler ve Savcılar Kurulu üyeliğine adaydım. Esen hava farklıydı. Sohbet havası içerisinde birçok kez Dink'e mahkûmiyet yönünde oy kullanmazsam seçimlerde ters etki yapacağı söylendi. Böyle bir şeyi ne vicdanıma ne de meslek ahlakıma sığdıramadım ve oyumu o şekilde verdim. Kurulda çok aşırı bir milliyetçilik havası vardı" diye anlattı. İskender, HSK üyesi seçilemedi.

Mahkumiyeti yönünde oy kullanan Nihat Ömeroğlu, bir süre sonra kurulan Kamu Denetçiliği Kurulu'na Başombudsman olarak atandı. Başka isimler de farklı terfilerle meslek yaşamlarını sürdürdü.

* * *

Bütün bunlar olurken farklı bir hazırlık da sürüyordu.

Yasin Hayal, Trabzon emniyetinin yakından tanıdığı bir isimdi. 24 Ekim 2004'te Trabzon'daki McDonald's şubesine bomba attı ve çoğu çocuk altı kişi yaralandı. Trabzon polisi, Hayal'i birkaç gün sonra yakaladı. Olağan şartlarda bombalama gibi bir eylemin ardından dosyanın terör savcılığına, Erzurum'a gönderilmesi gerekiyordu. Ancak Trabzon polisi, dosyayı hiç Erzurum'a göndermedi.

Olay, basit bir adli vaka olarak ele alındı. Olay, terör suçu kapsamında görülseydi, Yasin Hayal'in aldığı hapis cezası muhtemelen yarı oranında artırılmış olacak, 11. ayda tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakılması zorlaşacak, daha önemlisi, "terör suçu" olduğu için örgüt bağları araştırılacaktı. Hayal'in telefon kayıtları bile araştırılmadı. Bu bağların araştırılması, Dink cinayeti bağlarının daha o zaman çözülebilmesi demekti. Ancak bu yapılmadı. Polisin ve Trabzon'un zaten tanıdığı Hayal için özel muamele yapıldı.

* * *

Yasin Hayal, Trabzon 1. Ağır Ceza Mahkemesi'nde yargılanmaya başlandı. Sadece 11 ay tutuklu kalan Hayal, bu sürenin 3 ayını da akıl hastanesinde geçirdi. "Akıllı" raporu aldıktan kısa bir süre sonra tahliye edildi. Hayal Eylül 2005'te, tutuksuz yargılanmaya başlandı.

Kararla ilgili en dikkat çekici detay, mahkemenin asıl heyetinin izinli olmasına rağmen, nöbetçi heyetin tahliye kararını vermesiydi. Çok basit davalarda bile nöbetçi heyetler, kritik kararlara imza atmazken, dosyayla bütünüyle ilgisiz olan bir ticaret mahkemesi üyesi ile icra hâkiminin yer aldığı heyet, tahliye kararını verdi. Bu heyet, üstelik Hayal'e yurt dışına çıkış yasağı bile koymamıştı.

* * *

Mahkeme, Yasin Hayal'i 14 Haziran 2006'da 6 yıl 8 ay hapis cezasına çarptırdı. İnfaz Yasası indirimleri sonucu bu ceza, 32 aya düştü. Hayal yeniden hapse girmedi, çünkü önceden yattığı süre vardı ve cezanın tamamını yatması için kararın Yargıtay tarafından onanması gerekiyordu. Yargıtay'daki olağanüstü gecikme, Yasin Hayal'in dışarıda kalmasına yol açtı. Hayal'in avukatlarının temyiz başvurusu, Yargıtay'a Temmuz 2006'da geldi. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı'nın, Hayal'in mahkûmiyeti ile ilgili tebliğnameyi hazırlayıp ilgili daireye göndermesi, yaklaşık 8 ay aldı. Başsavcılık, tebliğnameyi, 6 Şubat 2007'de gönderdi. Bu arada Hrant Dink, Hayal'in de dâhil olduğu organizasyonla 19 Ocak 2007'de öldürüldü. Yargıtay'ın ilgili dairesi, Trabzon'daki mahkemenin Hayal'le ilgili kararının bazı yönlerini onayıp, bazı yönlerini bozduğu kararını 2 Mayıs 2008'de aldı. Yargıtay, bu kararı 2008'de değil de 2006 ya da 2007'de almış olsaydı, Hayal'in 11 aya ek olarak 21 ay daha hapis yatması gerekecek, Hayal'e yeniden cezaevinin yolu gözükecekti. Bu durumda da Hrant Dink'in öldürülmesi organizasyonunda yer alamayacak, tetikçi Ogün Samast'a, Hrant Dink'in hayatına son veren silahı veremeyecekti.

* * *

Polis, o dönem hem Erhan Tuncel'i tanıyordu hem de Yasin Hayal'le daha o tarihten ilişkisini biliyordu. Başbakanlık Teftiş Kurulu raporuna göre, Trabzon'daki McDonald's şubesinin bombalanması olayını Erhan Tuncel'le Yasin Hayal birlikte organize etmişlerdi. Rapora göre, Tuncel'in bu bombalama eyleminin organizatörlerinden biri olduğu, o dönemde İstanbul Terörle Mücadele Şubesi'nin raporlarında da vurgulanmıştı.

Polis, o tarihten başlayarak Tuncel'i muhbir olarak görevlendirmişti ve bunun ortaya çıkmaması için olağanüstü çaba sarf edildi. Tuncel, saldırıyla ilişkisi bilinmesine rağmen şüpheli olarak sorgulanmadı. Tuncel de Hayal'le birlikte yargılansaydı, muhtemelen Hrant Dink cinayetinin planlanması gündemden düşecekti. Tuncel, yargılanmak bir tarafa, olaydan 24 gün sonra dönemin Trabzon Emniyet Müdürü Ramazan Akyürek tarafından, "Yardımcı İstihbarat Elemanı" (YİE) yapıldı. Yargılama dışında bırakılan Tuncel için, "zorla getirilerek dinlenmesi" kararı alan mahkeme bile bu kararını uygulamadı. Farklı haber elemanlarıyla süreçten haberdar olan ve farklı haber elemanlarını da aynı konuyla ilgili görevlendiren jandarma ise adliyeye gelip duruşmaları takip eden Tuncel'i bulamadığını bildirdi. Dink suikastından sonra Hayal, bu olayda azmettirici olan Tuncel'in bombayı da imal ettiğini anlattı.

* * *

Tuncel, Trabzon Emniyeti İstihbarat Şubesi'nde görevli polis Muhittin Zenit'e bağlı çalışmaya başladı. Tuncel, 15 Şubat ve 7 Nisan 2006 tarihli raporlarında, Yasin Hayal'in Hrant Dink'e yönelik eylem yapacağını isim vererek bildirdi. Tuncel, bu dönemde karşılığında bin 35 TL aldığı 11 istihbarat raporu verdi. Polislere kod adıyla değil gerçek isimleriyle hitap edecek kadar emniyetle içli dışlı olan Tuncel'in, "muhbirlik" statüsü, Dink cinayetinden kısa süre önce, 23 Kasım 2006'da sonlandırıldı. Tuncel'in, daha önce bilgisini verdiği cinayetten 2 ay önce istihbarat ağının dışına çıkarılması, cinayetin işlenmesine göz yumulduğu şeklinde yorumlandı.

* * *

Bazıları cinayetin sadece FETÖ organizasyonundan ibaret olduğu, darbe zemini yaratmak için bunların organize edildiği iddiasıyla yetinilmesini istiyor.

Bazıları da Ergenekon'un devreye girdiğini ve cinayetin organize edildiğiyle yetinilmesini…

Genelkurmay'dan valiliğe, emniyetten jandarmaya, çetelerden Yargıtay'a kadar uzanan, birbirine eklendiğinde anlamlı hale dönüşen ancak arkasını hâlâ net göremediğimiz bir hikâye söz konusu olan.

Dink ailesi de yıllardır dikkate alınmayan suç duyurusunda buna işaret ediyor.

Yıllardır cinayetin hemen öncesine ve sonrasına değil, bütününe bakılmasını istiyor.

Ve bütünü öylesine korkutucu ki kimse oraya dönüp bakmak istemiyor.

Gökçer Tahincioğlu kimdir?

Gökçer Tahincioğlu, 1997'den 2018'e kadar Milliyet Gazetesi'nde yargı muhabirliği, Ankara Haber Müdürlüğü, köşe yazarlığı yaptı.

Haber, yazı ve fotoğraflarıyla Musa Anter, Metin Göktepe, Abdi İpekçi gibi isimlerin adını taşıyan gazetecilik ödüllerini aldı. Çağdaş Gazeteciler Derneği ve Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Basın Özgürlüğü ödüllerine layık görüldü.

Bu Öğrencilere Bu İşi mi Öğrettiler?: Öğrenci Muhalefeti ve Baskılar (2013, Kemal Göktaş'la birlikte), Beyaz Toros: Faili Belli Devlet Cinayetleri (2013) ve Devlet Dersi: Çocuk Hak ve İhlallerinde Cezasızlık Öyküleri (2016), Çünkü Umurumuzda adlı mesleki kitaplara imza attı. Yaralı Hafıza ve Kayıp Adalet adlı derleme kitapların editörlüğünü üstlendi. 

İlk romanı Mühür, 2018'de yayımlandı. 2020'de yayımlanan ikinci romanı Kiraz Ağacı ile Yunus Nadi Roman Ödülü'nü kazandı. Üçüncü romanı Sabahattin Ali'yi Ben Öldürdüm, Eylül 2023'te yayımlandı. 2018'den bu yana T24 Ankara Temsilcisi olarak çalışıyor.

Yazarın Diğer Yazıları

Görevlerin “kusursuz” yapıldığı, “uzman ellerin” yaralılara gaz sıktığı katliam

10. İdari Dava Dairesi’nin verdiği karara göre, 10 Ekim katliamında ölenlerden Seyhan Yaylagül’ün yakınlarına toplam 900 bin manevi tazminata hükmedilmesi yanlıştı. İstinaf, toplam 32 bin lira maddi tazminat ödenmesine hükmetti. Manevi tazminatın da “zenginleşmeye yol açamayacağı” gerekçesiyle toplam 130 bin TL olabileceğini belirtti. Danıştay 10. Daire, İstinaf Mahkemesi'nin kararını virgülüne dokunmadan onadı

“İnsan insan derler idi…”

İnsan olmanın bir tanımı yapılacaksa ya da bir başka insan için çabalamaksa biraz da insan olmak, o tanımın içine kenar süsleriyle olabildiğince süslenerek konulmalıdır Hüsnü Öndül’ün ismi şimdi…

Ömrümüzden çalan “suçlar” ve kapanmayan yaralar

Bütün ömrü boyunca hak mücadelesi vermiş insanlardan Nimet Tanrıkulu, dört gün gözaltında kaldıktan sonra, 18 saat süren savcılık ve hakimlik sorgusunun ardından yeniden tutuklandı. Ne soruldu peki? Tanrıkulu’nun açık seçik yaptığı Süleymaniye ve Erbil seyahatleri…

"
"