24 Aralık 2022

"Örgüt üyesi" yaratmak üzere bir deneme

Sibel Tekin bir örnek. Öylesine ucuzlatıldı ki örgüt suçları, neredeyse gerçekten örgüt üyesi olanlar alınıp, küsecek. Zaten örgüt üyesi olmayanlardan, olanlara pek yer kalmadı cezaevlerinde

Günlerin üzerine üzerine devrildiği insanlar var, anlamak ne zor.

Artık nasıl o hale geldiyse kalpleri, başkalarının acıları kalbinde depremler yaratan, izler bırakan insanlar, kendini atıp bir kenara, diğerlerini, ötekileri biraz olsun mutlu edebilmek için çırpınan insanlar.

Ne zor anlamak.

Bütün dünya politik, gündelik eylemlerimiz, nefes alışverişimiz, attığımız adım, tercihlerimiz hepsi politik, bundan söz etmiyorum.

Bütün hücrelerine kadar politik olan ancak karşıda gördüğünün küçük bir göz yaşıyla, gözleri dolan, anlamaya çalışan, anlayan ve dünyasını buna göre kurabilen insanlar var.

İdeolojisinin arkasına gizlenip aslında eleştirdiği dünyanın tam da kendisi olan renkli dünyalara karışmayan, bir küçük sohbetle sevinip, bir güler yüzle gülebilen insanlar var.

Dünya dönüyorsa usanmadan, onların kalbinin yarattığı çekim sayesindedir.

* * *

Anlamak ne zor…

Ancak yaşamlarını ve sürekli kaybetmek endişesi duyarken ne keyif alınabilirse, düzenlerini "korkutarak" sürdürebilen insanların anlaması ise imkânsız.

Uygarlık tarihi boyunca anlamadığını yok etmek, etkisiz kılmak, sesini kesmek isteyenlerin korkusuzluk karşısında bocalaması bundan.

* * *

Ama korkusuz da olsalar insanların hayatları var, geçip giden günleri, sohbet edecekleri, çalışacakları, üretecekleri akşamlar var. Bütün bu teşhisleri koymak yaraya merhem olmuyor.

O zaman biraz olsun adil davranılması için çabalamak dışında çare kalmıyor. Korkusuz insanların gölgesine yanaşıp birkaç cümle edebilmek… Adaleti ve adaletsizliği tanımlamaya çalışmak…

* * *

Misal, bir deneme yapalım, çok kullanılan enstrümanlardan birini ele alalım; örgüt üyeliği, propagandası, bilumum örgüt suçları…

Mesela, bunu saptamakla görevli insanlara, ona buna durmadan "terörist" diye bağıran siyasilere en temel birkaç başlığı anımsatalım.

Mesela, örgüt üyeliğinden tutuklanmasına karar verilen birinin mutlaka bir örgüte üye olması gerektiğinden başlayabiliriz.

"Önce tutuklayalım, örgüte sonradan bakarız" diyorsanız, bir yerlerde bir eksiklik var demektir.

* * *

Hafta başında tutuklanan belgeselci Sibel Tekin hakkında çok haber yapıldı ancak hak ettiğinden çok daha azı yazıldı. Misal bu denemeyi Tekin üzerinden yapalım.

Ankara'da gazetecilik yapan, basın açıklamalarının kenarından geçen kim varsa bilir Sibel Tekin'i.

Bir köşede sessizce çekim yapar durmaksızın. Yasal bir örgüte, bir yapıya, bir derneğe bağlı olmaksızın sokağı çeker, onları kurgular, belgeseller üretir, hafızayı diri tutar.

Mesela Tekin gibi bir ismi "örgüt üyeliği" gibi bir suçtan tutukluyorsanız, iyi kötü bir örgüt bulmalısınız değil mi?

Tutuklama kararında bir örgüt yok. Öylesine yok ki cezaevi görevlileri nereye koyacaklarını şaşırıp, Tekin'e soruyorlar hangi bölüme konulması gerektiğini…

* * *

Medya ve Hukuk Çalışmaları Derneği adına dosyayı araştıran Sibel Yükler'in haberinden devam edelim denemeye.

Tekin, karanlık bir dünyada yaşadığımıza alışmamız için getirilen "kalıcı kış saati uygulaması" konusunda belgesel hazırlamak için Tuzluçayır'da, sabahın karanlık saatlerinde çekim yapıyordu 15 Aralık'ta.

Birkaç gün önce Kızılay'da benzer bir çekim yapmıştı.

Ancak hakkında 15 Aralık günü bir ihbar oluşturuldu.

Bakın burası mühim. Burada hakkaniyetle çalışıldığını belirtmek gerekir. Cemaat döneminde de operasyonların büyük bölümü gerçek ihbarla değil, tanıdık birilerinin aramasıyla oluşturulmuş, koca operasyonlar bu ihbarların üzerine oturtulmuştur.

İhbar basitti.

Tekin, infaz koruma memurlarının ve polis noktasının görüntüsünü çekmişti ihbara göre.

İnfaz koruma memurlarına, polis noktalarına saldırılar gerçekleştirilen bir ülkede daha ciddi ne söyleyebilirsiniz. Gerçekten hakkı teslim etmek gerek.

* * *

Ancak sonrası biraz garip.

Bir örgüt üyesi, keşif amaçlı olarak kritik noktaların görüntüsünü çekiyorsa ne zaman harekete geçeceğini bilemezsiniz.

O görüntüleri anlık olarak da birkaç dakika sonra da bir yerlere gönderebilir.

Hemen harekete geçmeli, görüntülere bakmalı… Görüntüleri göndermesini engellemeniz gerekir değil mi?

Ve hata yapmışsanız, görüntülere baktıktan sonra "özür dileyip" şüphelendiğiniz kişiyi rahat bırakmanız.

Ancak öyle olmadı.

Tekin'in evi, 16 Aralık, gece 01.40'ta basıldı.

İki bilgisayarına, belgesel arşivlerine, CD ve harddisklerine, kitaplarına el konuldu.

Nasıl bir örgüt üyeliğiyse, çektiği görüntüler hala makinede, hafıza kartında… Birkaç gün önce çektiği görüntülerin, haddiskte "kış saati" klasöründe bulunması gibi "acemilikleri" de var…

* * *

Yine örgüt üyeliği gibi ciddi bir suç söz konusuyla savcının en azından anlayıp dinlemesi mühim. Ancak bu da ihmal edilmiş. "Önemli bir eksiklik" diye not düşelim.

Tekin, savcı tarafından sorgulanmadan doğrudan tutuklanma talebiyle sevk edildi ve tutuklandı. Bu karara yapılan itiraz da reddedildi.

Kararda, örgüt yok.

Mühim uyarıyı tekrarlamak lazım:

Biri örgüt üyeliğinden tutuklanıyorsa bir örgütü de iyi kötü bulmak gerekir. Önce örgüt üyesini bulup sonra örgütü bulmak biraz tartışmalı bir yöntem!

Mesela bu konuda üyelik için örgüt bulamayınca 40 yıl önce varlığı sonlanmış örgütlere 20 yaşındaki insanların üye olduğunu savunanlar da vardı.

Ya da aynı kişinin birden çok aynı anda örgüte üye olduğunu savunanlar.

Bunlar da trajik elbette ama asla örgütsüz bir örgüt üyeliği kadar değil.

* * *

Unutmadan…

Elbette "örgüt üyeliği" gibi ağır bir suçlama yöneltilen kişinin birkaç eylemini bulmak da fena olmaz.

O kişinin sadece söylediği gibi "belgesel" çektiği sonucuna ulaşıp, "Kimin talimatıyla çektiniz?" gibi bir soru yöneltmek de biraz meselenin ciddiyetine uzak duruyor.

Belgesel dersleri veren, TRT'de belgesel üzerine yıllarca çalışmış, sonraki hayatını da belgesel çekerek sürdüren birine, "kimin talimatıyla çektiniz?" diye sorulduğunda pek makul yanıtlar alamayabilirsiniz zira.

* * *

Sibel Tekin, doğru, 10 Ekim Katliamı'nda hayatını kaybedenlerin yakınlarının, yaralıların yanlarında durdu.

10 Ekim'i ve sonrasında yaşanılanları kayda geçirmek için yıllardır çekim yapıyor.

Doğru, Gezi eylemlerinden itibaren sokaklardaki eylemleri görüntülemeye başladı ve bununla ilgili ciddi bir hafıza oluşturdu.

Doğru, Ankara'da olup bitenlerle ilgili görüntü araştırdığınızda Sibel Tekin'de bulabilirsiniz.

Şu da doğru, polis, sabahın erken saatlerinde çekim yapan birinin, üstelik kendini çektiğini düşünüyorsa şüpheye düşebilir.

Ancak herhangi bir polis bile gelip sorsa iki dakikalık araştırmayla hakikatin ne olduğunu çözebilir.

Herhangi bir polis, kanıt diye getirilenlere baksa, Tekin'in belgesel dışında işi olmadığını görebilir.

* * *

Bir insana, örgüt üyeliği gibi ciddi bir suçlama yönelttiğinizde sonraki yaşamının tamamını da kuşatan bir bulanıklık yaratıyorsunuz.

Söylenebilecek en net cümle: Yapmayın!

T24 Yazarı Yıldız Tar'ın röportajından devam edelim Sibel Tekin'i tanımaya:

"Çocukluk resimlerinde babası yok. Eczacı olan babası, daha Sibel bebek denebilecek yaştayken, 1980'de öldürülmüş. Faşistler öldürmüş. Bu kadar biliyor Sibel. CHP'li aile içerisinde daha fazla da konuşulmuyor mesele. Darbenin faili meçhullerinden biri olarak kalıyor babasının öldürülmesi. Ailesi korkuyor belki de. Bir daha yaşamamak için unutmayı ve unutturmayı tercih ediyor."

Örgüt üyesi denilerek tutuklanan kadının babası da faili meçhulmüş demek… Memleketin Sibel Tekin'i suçlamak bir yana babasının katillerini bulmak gibi bir eksikliği de varmış…

* * *

Sibel Tekin bir örnek.

Öylesine ucuzlatıldı ki örgüt suçları, neredeyse gerçekten örgüt üyesi olanlar alınıp, küsecek.

Zaten örgüt üyesi olmayanlardan, olanlara pek yer kalmadı cezaevlerinde.

Onlar da ne yapsınlar, kilometrelerce yol gelip hiçbir engele takılmadan Ankara Garı önünde kendilerini patlatıyorlar.

Bombalı araçlarla otobüs duraklarına dalıyor, İstiklâl'in orta yerinde insanları öldürüyorlar.

Cezaevinde televizyondan izliyor tüm bunları öğrenciler, sanatçılar, gazeteciler…

Günün ilk saatlerine karanlıkta başlıyor ülke.

Ve akşam çöküyor gün hiç aydınlanmadan.

Gökçer Tahincioğlu kimdir?

Gökçer Tahincioğlu, 1997'den 2018'e kadar Milliyet Gazetesi'nde yargı muhabirliği, Ankara Haber Müdürlüğü, köşe yazarlığı yaptı.

Haber, yazı ve fotoğraflarıyla Musa Anter, Metin Göktepe, Abdi İpekçi gibi isimlerin adını taşıyan gazetecilik ödüllerini aldı. Çağdaş Gazeteciler Derneği ve Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Basın Özgürlüğü ödüllerine layık görüldü.

Bu Öğrencilere Bu İşi mi Öğrettiler?: Öğrenci Muhalefeti ve Baskılar (2013, Kemal Göktaş'la birlikte), Beyaz Toros: Faili Belli Devlet Cinayetleri (2013) ve Devlet Dersi: Çocuk Hak ve İhlallerinde Cezasızlık Öyküleri (2016), Çünkü Umurumuzda adlı mesleki kitaplara imza attı. Yaralı Hafıza ve Kayıp Adalet adlı derleme kitapların editörlüğünü üstlendi. 

İlk romanı Mühür, 2018'de yayımlandı. 2020'de yayımlanan ikinci romanı Kiraz Ağacı ile Yunus Nadi Roman Ödülü'nü kazandı. 2018'den bu yana T24 Ankara Temsilcisi olarak çalışıyor.

Yazarın Diğer Yazıları

Bir Türkiye resmi: Uyuşturucu, ölü bebek ve ölü bir kadın

Esra Uşak, boşanabilmek için uzaklaştırma kararı aldırdığı eşi Enes Uşak tarafından, çocuklarının durumu konuşmak için gittiğinde uyuşturucu verildikten sonra bıçaklanarak öldürüldü. İnsanlar uyuşturucuya nasıl bu kadar kolay erişiyor, kadınlar neden şiddet görmekten kurtulamıyor?

Büyük deprem skandalı: 12 yıl önceki rapor binlerce kişinin nasıl öldüğünü ortaya koydu

2020 tarihli AFAD raporunda “Olası büyük bir deprem gerçekleşmesi durumunda şehrin büyük bir kısmının etkileneceği öngörülmektedir” uyarısı yer alıyordu. İller Bankası tarafından 2011’de hazırlanan raporda da Kahramanmaraş’ta 50 yıllık bir zaman diliminde 6.0 büyüklüğündeki bir depremin olma olasılığı ise yüzde 48.1 olarak belirlenmişti

Binlerce ölü, yedi bilirkişi, kopyala-yapıştır imza ve milyonlarca lira

KTÜ’de 12 ayrı rapora, 7 bilirkişinin imzaları kopyala-yapıştır yapılarak yerleştirilmiş. Elektronik imza da söz konusu değil. Bu bilirkişi raporlarında imar affı çıkartılmış olmasının binaların yıkılmasında etkili olup olmadığını göremiyoruz. Tüm bu işlemlere imza atan kişilerin sorumluluk tespitini de görmek mümkün değil…

"
"