Yaşı 40’ı aşmış olan ve dünyaya biraz olsun makul bakabilen insanlar için Türkiye’deki tartışmalar çoktan can sıkıcı bir ezbere dönüşmüştür.
Işıltılı, renkli çam ağaçları misal.
Her inanç sisteminin kendine ait güzellikleri var…
Noel tatilinin ne zaman olduğunu normalde bilmeyen ve hatta umursamayan ancak Noel’i kutlayan komşularına saygı gösteren, onlarla kutlamaya gayret eden bir mahallede, bir kentte büyüyen insanlar için tartışmalar daha da can sıkıcı…
Zira bir başka inancın adetlerine saygı göstermenin, onlarla kutlamanın, bazen onlar için kutlamanın, bu ülkenin farklı inançlara mensup, zaten ötelenmiş insanları için çaba göstermenin güzelliği yerine, bitmeyen bir döngüde devam eden tartışmalara teslim olmanın iyi bir tarafı yok…
Çam ağacı süslemek de her zaman bununla ilgili değil zaten. Can sıkıcı ezber bundan değil…
Zira henüz çocukken, nadir de olsa bulunarak süslenen küçük plastik çam ağaçlarına öfkeyle, “Bunlar Hıristiyan adetleri, bu ülkeyi haçlı yapamayacaksınız” diye bağıran adamlarla tanışıp, 30-40 yıl sonra aynı ses tonunu, aynı cümleyi görmek, iki adım yol gidilemediği gibi, gidilecek yolların da giderek zemini bozuk bir yokuşa dönüştüğünü anlamayı sağlıyor.
* * *
Yıllar içinde çam ağaçlarını süsleyenlerin sayısı arttı.
Süslü çam ağaçları güzel göründüğünden, yeni bir yıla girme duygusunun insana iyi gelmesinden.
Bağıranların sayısı da arttı.
Türkiye, “Haçlı” ülkesi olmadı bu geçen yıllarda. Birileri çaba gösterdiği, bağırdığı için değil, zaten böyle olamayacağı için, ağaçların böyle bir kudreti bulunmadığı için, insanların kendilerine ait inançları, o inancı yaşama biçimleri olduğu için…
* * *
Mesele bu da değil… Zaten mesele olmaması gerekir.
Ama bunu tartıştırmak daha kolay ve zahmetsiz…
Zira gerçeği ıskalamak konusunda, yüzleşmekten kaçmak konusunda mahir bir memleket burası.
Memleketin bir yerinde bir çam ağacının süslenmesi konusunda hassasiyet gösteren “vatanperver” insanların bu ülkenin çocukları için de iki söz söylemesi beklenir misal…
İnsan hakları savunucusu, edebiyatçı Sevinç Koçak’ın özenle hazırladığı çalışmaya bakarken, cezaevlerindeki çocuklar yeni bir yılı nasıl kutlar diye geçiyor insanın aklından. Bütün bunları anımsamak bundan…
TÜİK ve Ceza İnfaz Kurumu istatistiklerine göre hazırlanan bir çalışma bu.
Rakamlar ürkütücü.
Cezaevlerindeki çocuk sayıları…
Bu yılın Nisan ayında 2 bin 912, Mayıs ayında 2 bin 983, Haziran ayında 3135, Temmuz ayında 3214, Ağustos ayında 3252, Eylül ayında 3432, Ekim ayında 3532, Kasım ayında 3690 ve Aralık ayında 3835 çocuğun tutuklu ya da hükümlü statüsü ile cezaevlerinde bulunduğunu gösteriyor. Her ay yükselen rakamlar. 12-18 yaş arası çocuklar bunlar.
* * *
2023 verileri aslında bu noktaya gelineceğini de gösteriyordu çalışmaya göre.
2023’te 178 bin 834 çocuk kanunlarda suç olarak tanımlanan bir fiili işlediği iddiasıyla, 11 bin 179 çocuk kabahat işlediği iddiasıyla, 4 bin 228 çocuk bu nedenlerin dışında kalan diğer nedenlerden dolayı güvenlik birimlerine geldi veya getirildi.
* * *
2024’te, nisan ile aralık ayları arasında çocuklara verilen hapis cezalarında bine yakın artış görünüyor. Çocukların güvenlik birimlerine getirilme nedenlerine bakalım:
- Yüzde 39,8’i yaralama,
- Yüzde 20,8’i hırsızlık,
- Yüzde 7,7’si pasaport kanununa muhalefet,
- Yüzde 4,9’u uyuşturucu veya uyarıcı madde kullanmak, satmak veya satın almak,
- Yüzde 4’ü tehdit,
- Yüzde 22,7’si diğer suçlar.
2024 Aralık ayı itibarıyla 2 bin 743 tutuklu, bin 92 hükümlü olmak üzere özgürlüğünden yoksun bırakılan toplam 3 bin 835 çocuk mevcut ve Koçak’ın çalışmasına göre bu son 10 yılın en yüksek oranı.
* * *
Türkiye’de tutuklu çocuklar toplam 8 ceza infaz kurumunda tutuluyor. Hükümlü çocuklar ise 4 ayrı çocuk eğitimevinde.
Tutuklu kız çocukları kadın hapishanelerinin çocuklara ayrılan koğuşlarında kalıyor. Hükümlü kız çocukları ise eğitimevlerinden yalnızca Urla Eğitimevi’nde kalabiliyor.
Çocuklar da yetişkinler gibi ayda 3 kapalı, bir açık görüş hakkına sahip. Ancak uzak hapishaneler, yoksulluk, aileleriyle görüşmelerine engel.
Eğitimevlerinin yapısı çocuklara daha uygun ama eğitimevine gidebilmek, davanın sonlanması, cezanın kesinleşmesi ile mümkün. Davalar öylesine uzuyor ki çocuklar 18 yaşını aşıyor ve eğitimevi görmeden, cezaevinde büyümüş oluyor.
Yoksulluktan suç örgütlerinin ağına düşerek, ezilerek, başkalarının işlerini görerek… Eğitimevine giden çocuk sayısı tutuklananların sadece 10’da 1’i kadar.
* * *
Koşullar ağır. Son 10 yılda cezaevlerinde 11 çocuk intihara sürüklenmiş…
Bu intiharlarla ilgili dosyalar asla bir sonuca varmamış.
Neden bu noktaya gelindi, gerçekten intihar mı ettiler, bilinmiyor.
0-6 yaş arası 759 çocuk da anneleriyle birlikte cezaevlerinde. Çocuk 6 yaşına geldikten sonra anneden alınıyor, eğer dışarıda bakabilecek bir aile üyesi yoksa sosyal hizmetlere veriliyor.
Peki ne yapmalı?
Şöyle diyor Sevinç Koçak:
“Öncelikle Türkiye’nin imzacı olduğu Birleşmiş Milletler Çocuk Haklarına dair Sözleşme ve iç hukuktaki 5395 sayılı Çocuk Koruma Kanunu uygulanarak çocuk tutukluluğuna derhal son verilmeli. Bir çocuğun tutuklanmasına yalnızca adli kontrol tedbirinden sonuç alınamaması, sonuç alınamayacağının anlaşılması veya bu tedbirlere uyulmaması durumunda karar verilebilir. Ama uygulama bunun çok uzağında. Cezaevlerinin çocuklara uygun olmaması, tutuklamanın önleyici bir tedbir olarak değil ceza olarak kullanılması, tutukluluk süresinin çocuğa zarar verecek ve adil olmayacak uzunlukta olması, çocukları çıktıktan sonra suç mekanizmalarının içine sürüklüyor. Çocuklarla ilgili bütün süreçlerde kurumların değil, çocukların yüksek yararı gözetilmeli. Çocuklar için hak temelli, uzmanlar ve çocuk katılımıyla hazırlanacak bütüncül bir çocuk politikası oluşturulmalı. Çocuk cezaevleri kapatılmalı. Çocuklar için hapishane dışında onarıcı, geliştirici, gelişimsel özelliklerine uygun fiziksel koşullar oluşturulmalı.”
* * *
Suç örgütlerinin, aldıkları cezalar düşük olduğu için yaralamadan hırsızlığa birçok suç türünde artık çocukları kullandıkları biliniyor.
Döngü devam ediyor.
Çocuklar, cezaevlerinde suça daha da yakınlaşıyor ve çıktıklarında başka yol bulamadıkları için yeniden suç örgütünün parçası haline geliyor.
Bir çam ağacının süslenmesi kadar önemli sayılmıyor elbette.
Cezaevlerinde de yapraksız, dalsız, gösterişsiz küçük plastik çam ağaçları süslenebilir mi yeni bir yıla girerken?
Paraları yoktur buna…
Hevesleri de…
Küçük bir azınlık dışında kimin neye hevesi var ve ne kadar kaldı ki zaten…
Unutalım çocukları!
Unutanlar belli… Slogan atmak daha kolay, güzel ve garantili.
Sırtını sisteme dayayıp, geride kalanları görmemenin konforu da öyle…
Belli ki en çok güçlenen yine çeteler, mafya, ihale avcıları olacak 2025’te de…
Onlar her yılın böyle geçeceğini düşünsün istedikleri kadar, şimdilik haklılar…
Ama çocukları ve o çocukların dönüştürülmek istendikleri yetişkini unutmasın geride kalanlar…
Gökçer Tahincioğlu kimdir?
Gökçer Tahincioğlu, 1997'den 2018'e kadar Milliyet Gazetesi'nde yargı muhabirliği, Ankara Haber Müdürlüğü, köşe yazarlığı yaptı.
Haber, yazı ve fotoğraflarıyla Musa Anter, Metin Göktepe, Abdi İpekçi gibi isimlerin adını taşıyan gazetecilik ödüllerini aldı. Çağdaş Gazeteciler Derneği ve Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Basın Özgürlüğü ödüllerine layık görüldü.
Bu Öğrencilere Bu İşi mi Öğrettiler?: Öğrenci Muhalefeti ve Baskılar (2013, Kemal Göktaş'la birlikte), Beyaz Toros: Faili Belli Devlet Cinayetleri (2013) ve Devlet Dersi: Çocuk Hak ve İhlallerinde Cezasızlık Öyküleri (2016), Çünkü Umurumuzda adlı mesleki kitaplara imza attı. Yaralı Hafıza ve Kayıp Adalet adlı derleme kitapların editörlüğünü üstlendi.
İlk romanı Mühür, 2018'de yayımlandı. 2020'de yayımlanan ikinci romanı Kiraz Ağacı ile Yunus Nadi Roman Ödülü'nü kazandı. Üçüncü romanı Sabahattin Ali'yi Ben Öldürdüm, Eylül 2023'te yayımlandı. 2018'den bu yana T24 Ankara Temsilcisi olarak çalışıyor.
|