22 Haziran 2023

Muhalefet partilerindeki "ajanlar" ve Metamorfoz

Biraz olsun objektif gözle iddianameyi okuyanların, fantastik bir filmde bile fantastik bulacakları suçlamaların ısrarla konu edildiği bu davada, anayasa da ısrarla ihlal ediliyor

Cumhurbaşkanlığı seçiminden yaklaşık 1,5 yıl önce, hemen herkes ekonomik krizin de başladığını söyler, AKP’nin bu tabloyla baş edemeyeceğine inanırken, uzun yıllar AKP içerisinde etkili görevlerde bulunan, partinin içerisinde aktif siyaseti sürdüren önemli bir isim dost sohbetinde ilginç iddialarda bulunuyordu:

"Muhalefet bu işi çok hafife alıyor. Oysa genel merkezlerinde kuş uçsa hemen haberi geliyor. Bunu bile önleyemeyen partilerin AKP’ye karşı seçim kazanabilmesi mümkün değil… Hatta iddia ediyorum, Meclis’i de kazanamazlar."

Akla hemen farklı muhalefet partilerinde uzun yıllar siyaset yapan ancak aniden bu partilerden ayrılarak kendi partilerini kuran, kısa sürede örgütlenen, kampanya yapacak mali olanaklara kavuşan isimler geliyor elbette. O sohbette de akla ilk gelen bu isimlerdi.

Ancak dost sohbetinde konuşan AKP’li şöyle diyordu:

"O ayrıca tartışılacak bir konu. O partiler tartışılır. Bunlar başka."

Sonradan birkaçını söylediği isimleri yazabilmek mümkün değil. Ancak söylenen isimleri tahmin etmek güç de değil.

Bu gizli kalan konuşmadan sonra parti genel merkezlerinin dinlendiği, altı masa toplantılarının da dinlemeye alındığı dahil çok sayıda iddia gündeme geldi. Bu iddialar bir sonuca da bağlanmadı.

Türkiye’deki en önemli değişim artık hiçbir konuda herhangi bir sınırın olmaması… Darbeler, faili meçhuller, usulsüz dinlemeler bu ülkede her zaman vardı. Devlet aklı, cezasızlık kültürü her zaman vardı. Ancak hemen her konuda bir çizgi de vardı. Kimi zaman o çizgi zulüm sınırını aşıp gitse bile vardı. Ancak biliyoruz ki öyle bir sınır uzun zamandır yok. Ve bu yüzden hemen hiçbir şey şaşırtıcı değil.

***

Metamorfoz ayıbı

Hemen hiçbir sınırın, çizginin kalmadığının kanıtlarından biri Osman Kavala ve Gezi Davası…

TRT’nin, "Metamorfoz" adıyla, Kavala’nın işlediği iddia edilen suçlardan esinlenerek yazılan bir senaryoyu dizileştirdiği kamuoyuna yansıdı.

Dizinin ilk bölümünü TRT’nin dijital platformu hala yayında tutuyor. Sonraki bölümler ise yayınlanmadı.

Kavala, cezaevinden kaleme aldığı mektubunda, her zamanki olgunluğuyla kendisini asıl üzenin genç sanatçıların herhangi bir sorgulamada bulunmadan projede görev almaları olduğunu söyledi.

O genç sanatçılardan biri de olanca rahatlığıyla, katıldığı televizyon programında, dizide eski bir solcunun ajana dönüşmesinin anlatıldığını, uluslararası bir iş yaptıklarını ama daha fazla sır veremeyeceğini söylüyordu.

Buna itiraz eden yüzlerce insan, Kavala’nın dizide resmedildiği gibi bir insan olmadığını anlatmak için çırpınıyordu. O mesajların altına yazılanları tahmin etmek de zor değil.

Kavala’nın bir numaralı sanığı olduğu Gezi davası, bu ülkenin tarihine şimdiden geçen, bu ülke yaşadıkça konuşulacak, bu ülke biraz olsun hukuk devleti ilkelerine sahip olduğunda skandal davalar listesinin ilk sıralarında yerini alacak dosyalardan biri.

Biraz olsun objektif gözle iddianameyi okuyanların, fantastik bir filmde bile fantastik bulacakları suçlamaların ısrarla konu edildiği bu davada, anayasa da ısrarla ihlal ediliyor.

Kavala’yı seversiniz sevmezsiniz, bunun hiçbir önemi yok.

Dünya görüşünü bilmenize, tanımanıza da gerek yok.

Ancak ömründen çalınan, sevdiklerinden çalınan insanlar söz konusu.

Ve sanatın buna alet edilmesi, sanatçı olma iddiasındaki insanların bunun üzerinden gizemli ve büyük harflerle konuşmalar yapması akıl almaz.

Ve bu hukuk sisteminde dahi Kavala’nın beraat ettiği ajanlık suçlamasının devletin televizyonunda diziye dönüştürülmesi de inanılmaz.

Diziyi hazırlayanlar, bu dizide oynayanlar en azından buna itiraz edebilseydi.

Ancak "akıl almaz", "inanılmaz" gibi kelimelerin artık anlamı yok. Ve aslında tüm bunlara şaşırmadığımızı da biliyoruz.

Daha birkaç gün önce gözaltına alındıklarında ajanlıkla, vatana ihanetle suçlanan, Büyükada’da gizli toplantı yaptıkları iddia edilen sivil toplum örgütü temsilcileri beraat etti.

Televizyonlara çıkıp konuşan siyasilerin, sözde uzmanların bir teki özeleştiri yapmadı, biraz olsun utanmadı.

En azından bu ders olsaydı.

Ama metamorfoz öylesine keskin ki utanmak duygusundan söz etmek de zor.

***

Yerel seçim açmazı

Muhalefet, 14 Mayıs hüsranının gölgesinde bir yandan sözde bir özeleştiri süreci yürütüyor bir yandan da yerel seçim stratejisi belirlemeye çalışıyor.

İşi en zor olan parti elbette CHP.

Kurmaylarının da baskısıyla istifa seçeneğini gündeminden çıkartan, her koşulda yerel seçime partinin başında girmek isteyen CHP lideri Kılıçdaroğlu’nun yol haritası bununla sınırlı değil.

CHP liderinin planı, yerel seçimden başarıyla çıkıp, iktidarı erken seçime zorlamak.

Orta vadede de genel başkanlığı bırakma niyetinin olmadığı görülüyor.

Ancak işi pek de kolay değil.

İYİ Parti, yerel seçimde CHP ile hareket etmeyecek. Bazı büyük kentlerle ve isimlerle sınırlı ortaklıklar gündeme gelebilir.

Ancak İYİ Parti’nin bu kez de bazı büyük kentlerde çıkartacağı adayı CHP’nin desteklemesi şartını öne sürmesi bekleniyor.

Ankara Büyükşehir Belediyesi’ni istediği de biliniyor.

Ve bir de HDP faktörü var. Partinin kurulları, daha önce yaptıkları gibi, örtülü bir destek vermek niyetinde değil.

Aday ve kent bazlı destek talebinde bulunulması halinde bunun açıktan yapılması, kurumsal olarak görüşülmesi gerekecek.

İktidarın HDP’yi kriminalize eden, terör söylemine sıkıştıran politikasına diğer partilerin de teslim olduğu düşünülüyor.

Genel başkanlığını koruma telaşındaki Kılıçdaroğlu’nun bir yandan İYİ Parti-HDP denklemini çözmesi, bir yandan koltuğunu koruması, bir yandan başta İmamoğlu olmak üzere kimi adayları ikna etmesi ve en önemlisi seçmende yeniden motivasyon yaratması gerekiyor.

Ve üstelik politik hattı belirsiz, başarı kazanmayan Erdoğan karşıtlığı söylemine sıkışmış bir CHP’de bunları başarması gerekecek.

***

Sinan Aygül ilk mağdur mu?

Bitlis Gazeteciler Cemiyeti Başkanı, meslektaşımız Sinan Aygül, yıllardır tehditlere, baskılara, dava ve soruşturmalara rağmen mesleğini başarıyla sürdüren isimlerden.

Aygül’ün, Tatvan Belediye Başkanı’nın koruma polisi ve akrabası olduğu belirtilen koruması tarafından nasıl pusuya düşürülüp dövüldüğü, bir esnafa ait güvenlik kamerası görüntüleri sayesinde bütün kamuoyu tarafından görüldü.

O kamera görüntüsü olmasa muhtemel ki Belediye Başkanı, "PKK, terör" gibi ipe sapa gelmeyecek açıklamalar yapacak, Aygül’ün kim bilir kimler tarafından darp edildiği söylenecekti.

Ancak burası Türkiye. Zalimin oyunu bitmez.

Söylentiler Aygül’e saldıranların şimdi de savunmalarını yine suçlama üzerine kurmaya hazırlandıkları yönünde.

Kamera görüntülerinde açıkça arabasına doğru yürürken arkadan saldırıya uğradığı görülen Aygül’ün saldırganları tahrik ettiği, bunu sistemli yaptığı yönünde bir savunma geliştirme hazırlığı var.

Ve söylentilere göre buna hazırlananlar, saldırganların başka eylemlerinde de aynı yöntemi izlemişler ve elbette sonuç almışlar.

Ve ilk eylemlerinin olmadığını da tahmin etmek güç değil.

Haftanın kitabı: Unutkan Ayna

Gürsel Korat, Türkçe’yi en iyi kullanan yazarların başında geliyor. Dil işçiliği sadece romanlarıyla sınırlı değil. Edebiyat üzerine kaleme aldığı "Kristal Bahçe"de yazarlardan kitaplara, yayıncılardan eleştirmenlere kadar mahallenin dört bir yanını incelikli bir dille eleştiren Korat’ın bütün eserlerinde bu derinliği görmek mümkün.

Korat’ın romanlarında güçlü karakterler kadar yarattığı atmosfer ve zemine ustalıkla yerleştirdiği siyasal alt yapı da önemli yapıtaşları.

Everest Yayınları, Korat’ın bütün eserlerini bir süredir yeniden yayımlıyor. 2017’de Orhan Kemal Roman Armağanı’nı kazanan Unutkan Ayna, yeniden basılan romanlardan biri.

Türkiye açısından tarihin en önemli kırılma noktalarından biri olan 1915’te geçen romanda, olaylar Nevşehir’in tek çerçisi Boğos’un öldürülmesiyle başlıyor. Bir daha hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağı günler, o sabah yaşananların eseri. 

Korat, cesur bir biçimde, bize hafızayı ve hakikati anımsatıyor. Bunu yaparken cesur bir biçim ve dil de kullanıyor. Unutkan Ayna, tam da başkasını anlamayı unuttuğumuz günlerde okunması gereken bir roman…

 

Gökçer Tahincioğlu kimdir?

Gökçer Tahincioğlu, 1997'den 2018'e kadar Milliyet Gazetesi'nde yargı muhabirliği, Ankara Haber Müdürlüğü, köşe yazarlığı yaptı.

Haber, yazı ve fotoğraflarıyla Musa Anter, Metin Göktepe, Abdi İpekçi gibi isimlerin adını taşıyan gazetecilik ödüllerini aldı. Çağdaş Gazeteciler Derneği ve Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Basın Özgürlüğü ödüllerine layık görüldü.

Bu Öğrencilere Bu İşi mi Öğrettiler?: Öğrenci Muhalefeti ve Baskılar (2013, Kemal Göktaş'la birlikte), Beyaz Toros: Faili Belli Devlet Cinayetleri (2013) ve Devlet Dersi: Çocuk Hak ve İhlallerinde Cezasızlık Öyküleri (2016), Çünkü Umurumuzda adlı mesleki kitaplara imza attı. Yaralı Hafıza ve Kayıp Adalet adlı derleme kitapların editörlüğünü üstlendi. 

İlk romanı Mühür, 2018'de yayımlandı. 2020'de yayımlanan ikinci romanı Kiraz Ağacı ile Yunus Nadi Roman Ödülü'nü kazandı. 2018'den bu yana T24 Ankara Temsilcisi olarak çalışıyor.

 

Yazarın Diğer Yazıları

Gayrettepe 1. Şube

Gayrettepe yıkılıyormuş… Kentsel dönüşüme girmiş bina, kediyi kurtarmışlar… Hiçbir şey dönüşmeden üstelik, “kurtulamayan” insanların hesabı verilmeden, gözyaşları dinmeden, adalet sağlanmadan

Kırıkhan’daki büyük skandal açığa çıktı: Yoğun bakım hastaları boğularak öldü, “doğal ölüm” belgesi düzenlendi

Depremde yıkılan birçok hastanede unutulan hastaların hayatını kaybettiğini öğrendik. İlk kez yıkılmamış, faal bir hastanedeki hastaların ölüme terk edildiklerini de öğreniyoruz. Ve bunun nasıl itinayla gizlendiğini de görüyoruz

Cezaevi, dava ve yasaklar ülkesinde seçim sonrası "kulisleri": Erdoğan AKP'yi, Çukurambar Erdoğan'ı bırakır mı?

AKP'nin hikâyesi çok uzun bir zaman önce gecekondu mahallelerinden Çukurambar'a taşındı