Deprem, Hatay’ın tamamını sallamıştı.
Binlerce ev yıkılmış, binlerce kişi ölmüştü ve depremden yara almadan kurtulan şanslılardan biri olan Murat Şafak’ın, o kadar da şanslı olmadığını anlamasına günler vardı.
Şafak, depremden 20 gün kadar önce babası İsmet Şafak’ı Kırıkhan Devlet Hastanesi’ne yatırmıştı. Ciğerleri su topluyordu ve bu nedenle yoğun bakımda tutulmasına karar verilmişti.
İsmet Şafak, ciğerlerinin güç toplayabilmesi için solunum cihazına bağlanmıştı.
Ancak gelen ziyaretçileriyle görüşebiliyor, çocuklarıyla sohbet edebiliyordu. Bilinci açıktı.
Olanları Murat Şafak anlatsın:
“Ben Reyhanlı’ya bağlı bir köyde yaşıyorum. Kendimize gelir gelmez, deprem gecesinin sabahı 08.30’da hastaneye, Kırıkhan’a gittim. Hasta bölümü, ziyaretçi bölümü tamamen kapalıydı. Bina sapasağlam ayaktaydı ama bu girişleri kapatmışlardı ve girişin yasak olduğunu söylediler. Arka tarafa geçtim, acil bölümüne geldim. Sadece acil bölümü açıktı. Depremden dolayı çok yoğundu. Kırıkhan Devlet Hastanesi ayakta kalan az sayıda hastaneden biri olduğundan, çok hasta getiriyorlardı. Hastamızı sorduk. Önce ‘Bilgi alamadık, bilmiyoruz’ dediler. Sonra yetkili biri geldi ve bekleyenlere, yoğun bakımdaki hastaların gemiyle Mersin’e götürüldüğü açıklaması yapıldı…
***
Üç gün sonra bir hemşire yakınımızı aradı. ‘Gelin, ölünüzü alın’ dediler. Yoğum bakım katına çıktık. Babam, bıraktığımız yatağında ölü vaziyette yatıyordu. Solunum cihazları devrilmiş, sadece babam değil, yatanların tamamı ölmüştü yataklarında. Bunu hastane çalışanları da biliyor. Babamı indirmek için şehir dışından gelen yakınlarımızı yukarıya çağırdım. Hepimiz şoktaydık. Götürüp defnettik.
***
Üç gün yoğun bakıma kimse girmemiş. Düşünün hastane açık, acil dışında hiçbir kata bakmamışlar. Doktorlar, hemşireler kaçıp gitmiş. Bir tek acil çalışıyor. Gerisi unutulmuş. Yaklaşık 20 kişilik bir yoğun bakımdı. Tamamı öldüler.”
İsmet Şafak'ın ölüm belgesi
Ancak bununla bitmiyor.
Şafak, babasının cenazesini 9 Şubat’ta almasına rağmen, ölüm belgesine ölüm tarihi olarak 6 Şubat yazıldı. Deprem günü.
Ancak bir farkla. Ölüm saatine, deprem saati yazılmadı. Depremden sonra kaderine terk edildiği için ölmemiş, doğal yollardan yoğun bakımda hayatını kaybetmiş gibi bir belge düzenlendi ve ölüm saatine 19.30 yazıldı.
Bu saatin neden yazıldığı sorulduğunda belgeye, “deprem sonrası gelişen çoklu organ yetmezliği” gibi garip bir ifade eklendi.
Resmi defin belgesi ise aylar sonra 23 Haziran’da verildi. Bu belgede de aynı ifadeler yer aldı.
***
Yoğun bakımda yatanlar sanki deprem günü, depremden bağımsız, doğal nedenlerle ölmüşler de hemen yakınlarına bildirilmiş sanmayın.
Ölüm günü belgede 6 Şubat olarak yazsa da defnedildiği tarihin 9 Şubat olduğu net.
Belgeler, İsmet Şafak’ın ve diğer hayatını kaybedenlerin ancak üç gün sonra fark edildiğini, kimsenin akıllarına bile gelmediklerini açıkça gösteriyor.
Sağlam kalan ve çalışan bir hastaneden söz ediyoruz. Bu insanlar enkaz altında ölmediler.
İsmet Şafak'ın ölüm belgesi
***
Şafak’ın avukatı Bülent Akbay, savcılığa suç duyurusunda bulundu ve Sağlık Bakanı Fahrettin Koca’nın, Hatay Valisi Rahmi Doğan’ın, Hatay İl Sağlık Müdürü Mustafa Hambolat’ın, Kırıkhan İlçe Sağlık Müdürü Ahmet Yılmaz’ın, Kırıkhan Devlet Hastanesi Başhekimi İsmail Zeki Tekiş’in, Kırıkhan Devlet Hastanesi İdari ve Mali İşler Müdürleri ve uzmanlık konularına ve ilgili kanunlarına göre sorumlulukları bulunan her türlü teknik görevliler ile arama ve kurtarma çalışmalarının geç, eksik ya da hatalı başlaması neticesinde kayıpların artmasına sebep olan sorumluların cezalandırılmasını istedi.
Akbay’ın dilekçesi vahim tabloyu ortaya koyuyor.
Ve Akbay, bu insanların bilinçli biçimde doğal yollardan ölmüş gibi gösterildiklerini de savunuyor.
Zira depremde ölenlere yapılan yardımlardan bu insanların yakınları yararlandırılmadı. Akbay’ın dilekçesi tabloyu ortaya koyuyor:
“Boğularak öldü”
“Müvekkilim Murat Şafak’ın babası İsmet Şafak 06 Şubat 2023 tarihinde Kırıkhan Devlet Hastanesinin yoğun bakımında tedavi görmekteydi. Depremler nedeniyle Kırıkhan Devlet Hastanesi yıkılmadığı halde depremin hemen ardından jeneratör devreye girmediği ve 3 gün boyunca yoğun bakımdaki hastalara herhangi bir müdahalede bulunmadığı için diğer yoğun bakım hastaları gibi müvekkilin babası da boğularak vefat etmiştir.
“Hemşire mesaj attı, hasta yatağında buldu”
Müvekkilime depremin üçüncü günün sonunda bir hemşire mesaj atarak gelip babasının bedenini almasını istemiş ve müvekkil Kırıkhan Devlet Hastanesinin yoğun bakımına girdiğinde yoğun bakım ünitesindeki tüm hastaların ölü, tüm yoğun bakım aletlerinin devrilmiş olduğunu görmüş ve kendi imkanlarıyla babasını alarak hastaneden ayrılmıştır.
Müvekkile defin izni ve bildirim tarihi ancak 23.06.2023 tarihinde resmi olarak yapılmış ve ekli belgeden anlaşılacağı gibi 23.06.2023 tarihinde yapılmıştır.
“Doğal ölüm” yazıldı
Müvekkilin ölüm nedeni ise “Doğal Ölüm” olarak belirtilmiştir. Ölüm saati olarak 06.02.2023 tarihli depremin ardından aynı gün saat 19.30 olarak yazılmıştır. Ekli belgeden anlaşılacağı üzere müvekkil neye ve nasıl tespit edildiğini bilmediğimiz şekilde depremin ardından 15 saati aşkın süre yaşadığı ve ardından vefat ettiği kayıtlara geçmiştir. Müvekkil “neden deprem nedeniyle yazmadınız” şeklinde itiraz edince belgeyi veren doktor, “deprem sonrası gelişen çoklu organ yetmezliği nedeniyle vefat etmiştir” ibaresini eklemiştir.
Oysa anılan depremin ardından üç gün boyunca yoğun bakım hastaları kaderine terk edildiği gibi üçüncü günün sonunda dahi elektrikler olmadığı gibi jeneratörler de hiç devreye girmemişti. Müvekkil hem bu duruma hem de yoğun bakım ünitesindeki diğer hastaların ölüme terk edilmişlikleri sebebiyle vefatlarına tanık olmuştur.
Söz konusu felaket sadece doğa kanunları veya takdir-i ilahi ile açıklanamaz. Deprem ve benzeri afetler karşısında hastanelerin hayat kurtarması beklenir. Hastaneler insanların ölümüne yol açamaz.
“Evinde olsa ölmeyecekti”
Müvekkilin babası deprem günü hastanede değil de müvekkilin deprem bölgesindeki evinde olsaydı depremde ölmeyecekti. Demek ki Hastanenin deprem gibi afetlere karşı hazırlıkları olması en doğal beklentidir.”
***
Depremde yıkılan birçok hastanede unutulan hastaların hayatını kaybettiğini öğrendik. İlk kez yıkılmamış, faal bir hastanedeki hastaların ölüme terk edildiklerini de öğreniyoruz. Ve bunun nasıl itinayla gizlendiğini de görüyoruz.
Bugüne kadar kamu görevlileri hakkında tek bir işlem yapmayan yargının, bu kez nasıl bir tutum alacağını da göreceğiz.
Gökçer Tahincioğlu kimdir?
Gökçer Tahincioğlu, 1997'den 2018'e kadar Milliyet Gazetesi'nde yargı muhabirliği, Ankara Haber Müdürlüğü, köşe yazarlığı yaptı.
Haber, yazı ve fotoğraflarıyla Musa Anter, Metin Göktepe, Abdi İpekçi gibi isimlerin adını taşıyan gazetecilik ödüllerini aldı. Çağdaş Gazeteciler Derneği ve Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Basın Özgürlüğü ödüllerine layık görüldü.
Bu Öğrencilere Bu İşi mi Öğrettiler?: Öğrenci Muhalefeti ve Baskılar (2013, Kemal Göktaş'la birlikte), Beyaz Toros: Faili Belli Devlet Cinayetleri (2013) ve Devlet Dersi: Çocuk Hak ve İhlallerinde Cezasızlık Öyküleri (2016), Çünkü Umurumuzda adlı mesleki kitaplara imza attı. Yaralı Hafıza ve Kayıp Adalet adlı derleme kitapların editörlüğünü üstlendi.
İlk romanı Mühür, 2018'de yayımlandı. 2020'de yayımlanan ikinci romanı Kiraz Ağacı ile Yunus Nadi Roman Ödülü'nü kazandı. Üçüncü romanı Sabahattin Ali'yi Ben Öldürdüm, Eylül 2023'te yayımlandı. 2018'den bu yana T24 Ankara Temsilcisi olarak çalışıyor.
|