26 Mart 2022

Karanlık cinayetler nasıl zaman aşımına sokuluyor: Devlet ve hükümet görev başında!

Bir ülke kendisine neden bunu yapar, üç beş katili korumak için neden sicilini bu hale getirir, onları neden himaye eder?

AKP kadroları, partileri iktidara geldikten sonra kendi dönemlerinde faili meçhul cinayet işlenmediğinden, karanlıkta kalan cinayet olmadığından bahsedip durdu.

Elbette, bu söylem de özellikle son yıllarda alışkanlık haline getirdikleri, "yaptım oldu" siyasetinin bir parçası…

Malatya Zirve Yayınevi katliamı, Hrant Dink cinayeti, Necip Hablemitoğlu cinayeti, Tahir Elçi cinayeti başta olmak üzere AKP iktidarı döneminde işlenen cinayetlerin davaları yüzeysel biçimde görüldü, yüzeysel biçimlerde sonlandırıldı ya da yürütülüyor.

AKP'nin yargı ve polis teşkilatını cemaate emanet ettiği dönemlerde, derin devletin açığa çıkartılacağı sloganıyla yürütülen soruşturmaların tamamı engel görülen kadroları tasfiye operasyonuna dönüştüğünden, o soruşturmalar sırasında ismi geçen ve gerçekten karanlık cinayetlerle bağlantılı isimler de aklanıverdi. Kumpas davalarının gerçek mağdurlarının yanına onlar da sıralandılar.

Cemaatin 17-25 Aralık ve 15 Temmuz darbe girişimi sonrasında tasfiye edilmesinin ardından ise akıl almaz bir dönem yaşandı.

Cemaat kadrolarının meşruiyet aracı olarak gördükleri, 90'lı yıllarda işlenen faili meçhul cinayetlere ilişkin açılan davalar, birer birer ya beraat kararlarıyla sonlandırıldı ya da zamanaşımına sokuldu.

Zamanaşımına girmesine ramak kalan birkaç dava ise sürüyor. 

* * *

Bu davaların başka özellikleri de var. 

Bu davaların tümü bir yandan cezasızlık politikasının Türkiye'de nasıl sistematik biçimde uygulandığını gösteriyor.

Hâlâ devam eden birkaç davada ise iktidarın katilleri açık seçik belirgin bu davaların zamanaşımına girmesi için nasıl çaba sarf ettiği açıkça görülüyor.

* * *

Davalardan ilki Kürt aydını, yazar Musa Anter'in öldürülmesi davası. 1992'de işlenen cinayet, Eylül 2022'de zamanaşımına girecek. Zamanaşımına sadece 6 ay kaldı.

Ancak yargı, nedeni belirsiz biçimde, davanın ağır yürümesine neden olan birleştirme kararlarını bugüne kadar kaldırmadı. Oradan oraya sürülen Diyarbakır JİTEM Ana Davası ile Ayten Öztürk'ün 1994'te kaçırılarak öldürülmesi davası, Anter davası ile birleştirilerek, yargılamanın neredeyse durması sağlandı.

Anter davasında tetikçilikle suçlanan isim belli, cinayet operasyonuna katılan ve talimatı veren isimler de öyle.

Davanın bitmesi için iki ayrı talebin yıllardır yerine getirilmesi bekleniyor.

Bunlardan ilki itirafçı, Hogir kod adlı Cemil Işık'ın Almanya'da öldüğüne dair belgelerin getirtilmesi.

Diğeri de çıkmadığı kanal, konuşmadığı gazete kalmayan JİTEM mensubu Abdülkadir Aygan'ın ifadesinin İsveç'te alınması.

Adalet Bakanlığı, yıllardır bu iki talebi yerine getirmek için doğru düzgün tek adım atmadı. Bir Türkiye Cumhuriyeti vatandaşının Almanya'da ölüp ölmediğine yönelik belge talep edilmesi yıllar sürebilir mi?

Ya da büyükelçilik kanalıyla, İsveç'te yaşayan ve ifade verebileceğini söyleyen bir kişinin ifadesinin alınması kaç yıl sürebilir?

Sürüyor…

Avukatlar her duruşmada bu iki talebin yerine getirilmesini istiyor. Ancak gelen esaslı bir yanıt bile yok.

Buna karşılık, Adalet Bakanlığı, Yeşil kod adlı Mahmut Yıldırım hakkında çıkartılan 2015 tarihli arama kararının süresinin altı ay sonra biteceğini anımsatarak, bu sürenin uzatılıp uzatılmayacağını soruyor. Yeşil'le ilgili bugüne kadar doğru düzgün bir arama yapılmış gibi mahkemeden görüş isteniyor. Asıl taleplerle ilgili atılmış tek adım yok.

Altı ay sonra, tetikçileri belli, organize edenleri belli Anter dosyası zamanaşımına girecek.

* * *

Bir diğer dosya organize suç örgütü lideri Sedat Peker'in açıklamalarıyla yeniden gündeme gelen, aralarında eski İçişleri Bakanı Mehmet Ağar, özel harekât polisleri ve itirafçıların da yer aldığı sanıkların yer aldığı "Susurluk-JİTEM" dosyası.

19 kişiyi öldürmekle suçlanan sanıklar, Susurluk davasından hüküm giymiş isimler.

Başbakanlık Teftiş Kurulu ile TBMM Araştırma Komisyonu'nun raporlarında, dava dosyasında Susurluk çetesinin, emniyete hibe edilen Uzi marka silahları cinayetlerde kullandıkları açık seçik biçimde anlatıldı.

Aradan yıllar geçti.

Davaya bakan Ankara 1. Ağır Ceza Mahkemesi, ani bir kararla, Ankara Emniyet Müdürlüğü'ne, Emniyet Genel Müdürlüğü'nden de sorulması istemiyle yazı gönderiyor.

1994 ve öncesinde emniyet envanterinde Uzi marka silah ve mühimmat bulunup bulunmadığı soruluyor.

Yazının tarihi Ocak 2022.

Mahkemenin aklına bu önemli detay yeni gelmiş olacak ki zamanaşımı süresine 1 yıl kala bu kritik soruyu sorma gereği duyuyor.

Mahkeme birden kez Ankara Emniyeti'ne yazı gönderiyor.

Ankara Emniyeti'nin yanıtı, Emniyet Genel Müdürlüğü'ne bu talebi sistem üzerinden yollayamadığı yönünde.

Koskoca Ankara Emniyet Müdürlüğü, mahkemeden gelen talep yazısını, birkaç kilometre uzaklıktaki Emniyet Genel Müdürlüğü'ne sistem üzerinden ya da fiziki olarak iletememiş. 

Talep yazısı mahkemeye geri gönderiliyor.

Bunun üzerine mahkeme, Emniyet Genel Müdürlüğü'ne yazıyor.

Henüz yanıt yok.

Yanıtı raporlarda ve yargı kararlarında yer alan soruya yanıt verilmesi aylar sürecek muhtemel.

* * *

Son örnek Vartinis Davası olarak bilinen davadan.

Muş'a bağlı Vartinis köyünde, 1993'te askerler tarafından yakılan evde aynı aileden 9 kişinin öldürülmesine ilişkin davada, uzun yıllar sonra sadece bir sanık hakkında ceza talep edildi. 

Yargıtay, beraatle sonuçlanan davada, Alay Komutanı Bülent Karaoğlu hakkındaki kararı bozdu. Başta Muş Barosu Başkanı Kadir Karaçelik olmak üzere avukatlar, Karaoğlu'nun derhal tutuklanmasını istedi. Ancak bu talep yerine getirilmedi. 

Mahkeme, tutuklama kararını yeniden başlayan yargılamada verdiğinde ise artık çok geç olmuştu. Karaoğlu aylardır aranıyor.

Slogan atanı tutuklayan yargı, 9 insanın yakılarak öldürülmesine ilişkin bir davada nedense tutuklama kararına gerek görmedi.

Ellerini kollarını sallayarak yaşamlarını sürdüren, duruşmalara bile gelmeyen sanıklar olası bir mahkûmiyet kararını kaçmaya hazır biçimde bekledi.

Karaoğlu, "kaçma hakkını" Yargıtay kararından hemen sonra kullandı.

* * *

Davalar bu yöntemlerle zaman aşımına sokuluyor, cezasızlıkla sonuçlandırılıyor. 

"Terörist" yaftası yapıştırılan insanlar hayatlarını mahkeme kapılarında adalet arayarak geçiriyor.

Onca yıldan geriye ellerinde kalan kocaman bir hayal kırıklığı buluyor.

Bir ülke kendisine neden bunu yapar, üç beş katili korumak için neden sicilini bu hale getirir, onları neden himaye eder?

Bütün bunlar, sebepleri bilinse de anlaşılabilir değil.

Ve geriye kitaplar, sözler, karanlık anılar kalıyor.

İnsanlar ve o insanların yaşadıklarını anlattıkları insanlar, bütün bunları görenler, bütün bunları inanın unutmuyor.

Yazarın Diğer Yazıları

Kırıkhan’daki büyük skandal açığa çıktı: Yoğun bakım hastaları boğularak öldü, “doğal ölüm” belgesi düzenlendi

Depremde yıkılan birçok hastanede unutulan hastaların hayatını kaybettiğini öğrendik. İlk kez yıkılmamış, faal bir hastanedeki hastaların ölüme terk edildiklerini de öğreniyoruz. Ve bunun nasıl itinayla gizlendiğini de görüyoruz

Cezaevi, dava ve yasaklar ülkesinde seçim sonrası "kulisleri": Erdoğan AKP'yi, Çukurambar Erdoğan'ı bırakır mı?

AKP'nin hikâyesi çok uzun bir zaman önce gecekondu mahallelerinden Çukurambar'a taşındı

Deprem skandalı: Her şeyden sorumlu Cumhurbaşkanlığı, İsias Otel'de, yıkılan tüm binalarda sorumsuz

Kentler yıkıldı, binlerce insan öldü ancak uçan kuştan bile sorumlu Cumhurbaşkanlığı'nın hizmet kusuru olduğunu iddia etmek bile mümkün değil