ODTÜ Kampüsü'nden gelen haberler…
Bahar Şenlikleri sırasında kampüs içerisindeki Devrim Stadyumu'nun kullanımı rektörlükçe yasaklandı.
Önceki yıllarda da öğrencilerin mezuniyet töreninde pankartlarla yürüyüşleri engellenmiş, bahar şenliklerinin yapılmaması için her türlü engel çıkartılmıştı.
* * *
Eren Odabaşı…
Çağlayan Adliyesi'ne yönelik saldırıdan sonra onlarca kişinin birkaç saat içerisinde gözaltına alındığı bir operasyon yapıldı.
Avukatlar, sivil toplum örgütlerinin temsilcileri, hak savunucuları.
Onlarca kişi, nasıl ilişkilendirildikleri belli olmaksızın tutuklandı.
O isimlerden biri de Eren Odabaşı'ydı.
Tutuklanan onlarca kişi gibi Odabaşı ve avukatları da bu operasyonda isimlerinin neden geçtiğini anlamaya çalıştı.
Sorgu tutanakları tatmin edici bir yanıt vermiyor zira.
Ancak tutuklanan Odabaşı'nın adalet sorunu dışında büyük bir sorunu daha vardı, kanser hastası olması…
Tedavisinin sürdürüldüğü İstanbul Üniversitesi Onkoloji Enstitüsü, tedavinin sonraki aşamalarının da İstanbul'da devam etmesi yönünde görüş bildirmişti.
Odabaşı ise tutuklandıktan sonra Ankara'ya, Sincan Cezaevi'ne nakledildi.
Tutuklanmasının ardından Ankara'da sil baştan yapılan muayenelerde koltukaltı ve kasık bölgelerinde yayılma gözlendi. İstanbul'daki hastane ve doktorlar, ameliyat önermediklerini, akıllı ilaç tedavisinin gerektiğini söylese de cezaevinden götürüldüğü Etlik Şehir Hastanesi, ameliyattan yana.
Üstelik, "burası Türkiye'nin en büyük hastanesi" dışında bir görüş de belirtmiyorlar, konuyu tartışmıyorlar.
İstanbul'daki onkoloji doktoru, ani gelişebilecek riskler nedeniyle tahliyesinin gerektiği yönünde görüş bildirse de bu yapılmıyor.
Savcılık, haftalarca bekledikten sonra Çağlayan saldırı dosyasından dosyasını ayırdı. Tutuklanmasına gerekçe gösterilen saldırı dosyası bir anda başka bir dosyaya dönüştürüldü.
Sadece Eren Odabaşı değil, benzer durumda onlarca hasta mahpus var ve kaderlerine terk edilmiş durumdalar.
* * *
Antalya Geri Gönderme Merkezi'nde 52 kişi "beyaz oda" olarak nitelendirilen bölgede işkence gördüklerini, doktora çıkartılmadıkları için darp raporu bile alamadıklarını, aç susuz bırakıldıklarını belirterek suç duyurusunda bulundular.
Gazete Duvar'dan Ceren Deniz'in haberi…
"Beyaz oda", "süngerli oda" Türkiye'deki bilinen sırlardan.
Cezaevlerinde, geri gönderme merkezlerinde bu özel bölgelerin olduğunu herkes biliyor ve savcılıklar dahil yokmuş gibi davranıyor.
* * *
Kafanızı nereye çevirseniz MHP lideri Devlet Bahçeli'nin sesi…
"Kapatın, yasaklayın, engelleyin…"
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın sesi izliyor onu:
"İhanet, terör, hainlik…"
Umarsız Anayasa Mahkemesi de tutuklu vekillerin tahliyesini bile sağlayamama halleri içerisinde kampüslerdeki yasaklara son veren iptal kararları veriyor.
Dinleyen olursa…
* * *
Yerel seçimin ardından hem Erdoğan hem de Bahçeli, muhalefetin başarısını küçümseyen açıklamalar yaptılar.
Erdoğan'ı artık tanıyoruz.
Kabinede, partinin vitrininde, teşkilatlarda değişiklik yapacağına kuşku yok.
Bir kulis bilgisine bile ihtiyaç yok. Bilgi aldığını söyleyenlerin büyük bölümü de bu ezberle hareket ediyor zaten.
Bahçeli ise haklı sayılabilir.
Akşener'in genel başkan olduğu, neredeyse koltuğunu kaybedeceği bir ortamdan, iktidarı yönlendiren bir konuma taşıdı partisini. Gerektiğinde, gerektiği kadar oy alabiliyor!
* * *
Ama seçimlerden bu yana, sosyal medyada da sıkça yazılan bir iddia var.
Erdoğan'ın partinin başından ayrılacağı iddiası…
Sadece muhalif kesimden çıkmıyor bu iddia.
Gerçekten de AKP ve MHP'ye yakın kesimlerde de son günlerde durmaksızın bu ifade kullanılıyor.
Yanı sıra süren, kamuoyuna da "ıstakoz"la yansıyan "varlık" tartışması var.
AKP'lilerin hemen hepsi, seçim yenilgisini tartışırken değerlere dönmekten bahsediyor ancak dönülecek değerin neresi olduğu belli değil.
Mesele yenilen ıstakoz mu yoksa bunun sosyal medyada paylaşılması mı o bile belirsiz…
MHP'den duyulan rahatsızlığa rağmen itiraz edilmemesinin, özel sohbetlerde yasaklar, soruşturma ve davalarla ülkenin idare edilmesinden rahatsız olduklarını söyleyenlerin sus pus olmasının bir nedeni var.
* * *
AKP'nin hikâyesi çok uzun bir zaman önce gecekondu mahallelerinden Çukurambar'a taşındı.
Oradaki sitelere değil, mekanlara, mekanların localarına, özel nargile alanlarına, buradaki pazarlıklara bakarsanız değerlerin nasıl geri dönülemez biçimde değiştiğini kısa sürede anlarsınız.
Kitapçıların bile özel localarının bulunduğu bu semte girdiğinizde, park alanlarına kısaca göz atmanız tabloyu anlamak için yeterli olur.
Kulis dediğiniz partilerde, Meclis'te değil asıl burada dönüyor.
Hemen her şey burada dönüyor.
Ve AKP'nin varlığını sürdürmesi, toplumun halen büyük kesiminin tercihini oluşturabilmesi biraz da bu gerçekliğe bağlı.
Bu gerçeklik de Erdoğan'ın varlığına…
Erdoğan, AKP ile ilgili tercihini çok uzun bir zaman önce kullandı.
Partinin kendisinden ibaret bir yapıya dönüşmesi gerektiğine ikna oldu. Ve Erdoğan'ın olmadığı bir ortamda bir başarıdan söz etmek de mümkün değil.
Erdoğan'ın liderliğinde bir yenilenme gayretinden ötesini konuşmak da anlamlı değil.
Gökçer Tahincioğlu kimdir?
Gökçer Tahincioğlu, 1997'den 2018'e kadar Milliyet Gazetesi'nde yargı muhabirliği, Ankara Haber Müdürlüğü, köşe yazarlığı yaptı.
Haber, yazı ve fotoğraflarıyla Musa Anter, Metin Göktepe, Abdi İpekçi gibi isimlerin adını taşıyan gazetecilik ödüllerini aldı. Çağdaş Gazeteciler Derneği ve Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Basın Özgürlüğü ödüllerine layık görüldü.
Bu Öğrencilere Bu İşi mi Öğrettiler?: Öğrenci Muhalefeti ve Baskılar (2013, Kemal Göktaş'la birlikte), Beyaz Toros: Faili Belli Devlet Cinayetleri (2013) ve Devlet Dersi: Çocuk Hak ve İhlallerinde Cezasızlık Öyküleri (2016), Çünkü Umurumuzda adlı mesleki kitaplara imza attı. Yaralı Hafıza ve Kayıp Adalet adlı derleme kitapların editörlüğünü üstlendi.
İlk romanı Mühür, 2018'de yayımlandı. 2020'de yayımlanan ikinci romanı Kiraz Ağacı ile Yunus Nadi Roman Ödülü'nü kazandı. Üçüncü romanı Sabahattin Ali'yi Ben Öldürdüm, Eylül 2023'te yayımlandı. 2018'den bu yana T24 Ankara Temsilcisi olarak çalışıyor.
|