17 Aralık 2022

İktidar "hakaret ettiğinde" yargının tavrı ve İmamoğlu "kulisleri"

Gelinen noktada işin şakası yok. İstinaf mahkemesinin Gezi davasındaki kararı, yargının Osman Kavala ve SelahattinDemirtaş başta olmak üzere pratikleri ortada. Bütün hesapların da buna göre yapılması gerekiyor

İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu'nun, Yüksek Seçim Kurulu üyelerine hakaret ettiği iddiasıyla 2 yıl 7 ay 15 gün hapse mahkûm edilmesi, adalet mekanizmasının en çıplak haliyle görülmesini sağladı.

İmamoğlu'nun, kendisine edilen hakarete karşılık vermesine rağmen bu cezayı alması bir yana, Yüksek Seçim Kurulu başkan ve üyeleri hakkında çok daha ağır ifadeler kullanan kişilerle ilgili yakın zamanda verilen beraat kararları ortada duruyor.

Diğer yandan daha dramatik örnekler de var.

İmamoğlu, hapse mahkûm edilmesine yol açan sözleri İçişleri Bakanı Süleyman Soylu'ya, kendisi hakkında aynı ifadeleri kullanması nedeniyle söylediğini duruşmada beyan etti.

Zaten kısa bir internet taraması yapan herhangi bir kişi de bunun doğru olduğunu görebilir.

Savcılık ve mahkeme dışında aksini düşünen pek kişi yok.

Soylu hakkında ise bugüne kadar yapılan bir işlem söz konusu değil. Oysa İçişleri Bakanı da hakaret sayılan sözleri, İstanbul'un seçilmiş büyükşehir belediye başkanı için kullandı.

* * *

Bu dokunulmazlık konusunda çarpıcı bir örnek, HDP Milletvekili Ömer Faruk Gergerlioğlu'nun açtığı bir tazminat davası.

İçişleri Bakanı Soylu, bir dönem çok tartışılan, "çıplak arama" konusunu gündeme getiren Gergerlioğlu hakkında şu ifadeleri kullandı:

"Çıplak arama iftirasını atmak alçaklık ve namussuzluktur… FETÖ'cü terör örgütünden olduğu herkes tarafından bilinen bir sözde milletvekili… Müptezeldir ve FETÖ'nün kurgusuyla bunu ifade etmektedir. Bu adam teröristtir… Defalarca suç duyurusunda da bulunduk…"

2020'de yaptığı bu konuşmadan sonra Gergerlioğlu, Soylu hakkında tazminat davası açtı.

Denilebilir ki memleketin İçişleri Bakanı, ağır bir söylemde bulundu, Türkiye'de siyaset böyle.

Ancak tersi söz konusu olsa, iktidar mensubu birine bu sözlerin onda biri söylense hakaret sayılan bir ortamdan söz ediyoruz.

Dava iki yıldır Ankara'da 35. Asliye Hukuk Mahkemesi'nde görülüyor. İki yıldır basit bir tazminat davasında karar verilemiyor.

Zira mahkeme, bu sözlerin hakaret oluşturup oluşturmadığını değil, sözlerin doğruyu yansıtıp yansıtmadığını araştırıyor.

Gergerlioğlu'nun alçak, namussuz, müptezel, terörist olup olmadığını…

* * *

Gergerlioğlu'nun HDP'li olmasından dolayı, binlerce kişi, mahkemenin doğruyu yaptığını söyleyecektir elbette.

Adaletin buna benzer bir şey olmadığını anlatmak nafile.

Bir tazminat davasında olması gereken bu değil ancak bir an için onlara kulak verip, yargının görevini yaptığını varsayalım.

O zaman mahkemenin bakması gereken yer, en üst yargı organının kararı.

Anayasa Mahkemesi'nin.

Gergerlioğlu'nun İzmit'teki "propaganda" davasından hapse mahkûm edilerek cezaevine konulmasının hak ihlali oluşturduğuna hükmederek, tahliyesinin gerektiğini kararlaştıran Anayasa Mahkemesi'nin.

Ancak alıştığımız yargı düzeninde, anayasaya göre kararları bağlayıcı olan Anayasa Mahkemesi ve AİHM'ye de kulak asılmıyor malum…

* * *

İşte mahkeme, Soylu aleyhindeki tazminat davasını, "ceza davasının sonucu bizi ilgilendirmez" diyerek sürdürüyor.

Soylu için araştırma yapacağına, Gergerlioğlu hakkında hazırlanan fezlekeleri getirtiyor, bunları inceliyor.

Gergerlioğlu'nun avukatı Bişar Abdi Alınak, bu tutuma, kararlara itiraz etti ama nafile.

Gergerlioğlu, son olarak mahkeme tane tane anlattı:

"Mahkeme hakimi davalı Süleyman Soylu'nun beyanlarını mahkeme kararlarından, istinaftan Yargıtay'dan, Anayasa Mahkemesi'nden hatta AİHM'den üstün tutmuştur . Bu karar yargıda siyasetin dolaylı ya da dolaysız ne kadar etkin olduğunu gösteren fecaat garabet ve karardır. Bu ülkede davacı olduğunuz kişi iktidar mensupları ise yargının tarafsız ve objektif davranmadığını davranamayacağını bir kez daha gördük."

Öyle bir tablo ki neredeyse tazminat davası açan Gergerlioğlu için mahkeme kurulup, cezaevine konulmasına hükmedilecek. Gergerlioğlu neredeyse açtığı tazminat davasında hüküm giyen ilk isim olacak.

* * *

Adalet, kişiye göre değişen uygulamalardan çıkmıyor ancak Türkiye'de herkes bunu istiyor. Herkes duruma göre, kişiye göre, bulunduğu pozisyona göre yargı hareket etsin istiyor.

Adaletsizliğin sebebi açık.

Buradan hareketle, altılı masada elinin güçlendiği, adaylık için önünün açıldığı söylenen İmamoğlu'nun ne duruma düşürüldüğüne de bakabiliriz.

Ceza verildiği günden bu yana İmamoğlu'nun adaylığının önünün açıldığı, İmamoğlu'nun adaylığını destekleyen İyi Parti'nin altılı masada elini güçlendiği konuşuluyor.

Siyaseten bu doğru olsa da Türkiye, yargının siyaseti tasarladığı bir ülke. En azından kısa ve orta vadede.

İmamoğlu'nun adaylığının önünün açılması ancak istinaf mahkemesinin ya da Yargıtay'ın hızla vereceği bir beraat kararına bağlı.

Gelinen noktada işin şakası yok. İstinaf mahkemesinin Gezi davasındaki kararı, yargının Osman Kavala ve Selahattin Demirtaş başta olmak üzere pratikleri ortada.

Bütün hesapların da buna göre yapılması gerekiyor.

Gökçer Tahincioğlu kimdir?

Gökçer Tahincioğlu, 1997'den 2018'e kadar Milliyet Gazetesi'nde yargı muhabirliği, Ankara Haber Müdürlüğü, köşe yazarlığı yaptı.

Haber, yazı ve fotoğraflarıyla Musa Anter, Metin Göktepe, Abdi İpekçi gibi isimlerin adını taşıyan gazetecilik ödüllerini aldı. Çağdaş Gazeteciler Derneği ve Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Basın Özgürlüğü ödüllerine layık görüldü.

Bu Öğrencilere Bu İşi mi Öğrettiler?: Öğrenci Muhalefeti ve Baskılar (2013, Kemal Göktaş'la birlikte), Beyaz Toros: Faili Belli Devlet Cinayetleri (2013) ve Devlet Dersi: Çocuk Hak ve İhlallerinde Cezasızlık Öyküleri (2016), Çünkü Umurumuzda adlı mesleki kitaplara imza attı. Yaralı Hafıza ve Kayıp Adalet adlı derleme kitapların editörlüğünü üstlendi. 

İlk romanı Mühür, 2018'de yayımlandı. 2020'de yayımlanan ikinci romanı Kiraz Ağacı ile Yunus Nadi Roman Ödülü'nü kazandı. 2018'den bu yana T24 Ankara Temsilcisi olarak çalışıyor.

Yazarın Diğer Yazıları

Görevlerin “kusursuz” yapıldığı, “uzman ellerin” yaralılara gaz sıktığı katliam

10. İdari Dava Dairesi’nin verdiği karara göre, 10 Ekim katliamında ölenlerden Seyhan Yaylagül’ün yakınlarına toplam 900 bin manevi tazminata hükmedilmesi yanlıştı. İstinaf, toplam 32 bin lira maddi tazminat ödenmesine hükmetti. Manevi tazminatın da “zenginleşmeye yol açamayacağı” gerekçesiyle toplam 130 bin TL olabileceğini belirtti. Danıştay 10. Daire, İstinaf Mahkemesi'nin kararını virgülüne dokunmadan onadı

“İnsan insan derler idi…”

İnsan olmanın bir tanımı yapılacaksa ya da bir başka insan için çabalamaksa biraz da insan olmak, o tanımın içine kenar süsleriyle olabildiğince süslenerek konulmalıdır Hüsnü Öndül’ün ismi şimdi…

Ömrümüzden çalan “suçlar” ve kapanmayan yaralar

Bütün ömrü boyunca hak mücadelesi vermiş insanlardan Nimet Tanrıkulu, dört gün gözaltında kaldıktan sonra, 18 saat süren savcılık ve hakimlik sorgusunun ardından yeniden tutuklandı. Ne soruldu peki? Tanrıkulu’nun açık seçik yaptığı Süleymaniye ve Erbil seyahatleri…

"
"