Günler, haftalar, mevsimler, yıllar… Tık tık tık tık…
Dönüp dururken akreple yelkovan, aradan, nasılsa donup oracıkta sıkışmış anlar fışkırıyor.
Çekilmemiş fotoğraflar…
* * *
Güneşli bir bayram sabahı misal.
Sofrada bütün sandalyeler dolu.
Bir gün içlerinden bazılarının boş olabileceğini aklından bile geçirmediğin zamanlar.
Peki insan ne için yaşar?
* * *
Cezaevindeki Çağdaş Hukukçular Derneği Başkanı Selçuk Kozağaçlı, Yüksel Caddesi'nden şöyle haykırıyordu:
"Ne için yaşıyoruz… Yaşamın kendisi değil kutsal olan… Kutsal olan adil bir yaşam, onurlu bir yaşam, güvenli bir yaşam, kutsal olan haysiyet sahibi bir yaşam. Sırf yaşamak değil kutsal olan…"
Namuslu, emekçi, haysiyetli insanlar zaten böyle yaşar.
Onların hak ettiklerine kavuşmaları için yaşayanlar da…
Tam altı yıldır, daha önce yargılandığı ve aklandığı suçlamaların neredeyse bire bir aynıları gerekçe gösterilerek cezaevinde tutuluyor Kozağaçlı.
Şimdilerde, Gramsci'ye selam vererek, bir blog kaleme almaya başladı.
"Hapishane Defterleri."
Şöyle başlıyor "Merhaba" yazısı:
"Hapishane Defterleri bir Blog ama tanıdığım herkes Blog fikrinin geçen yüzyılda kaldığından emin. Elbette konuştuklarımın neredeyse hepsi benden genç; hapiste değil dışarıdalar; internet haberleri ve sosyal medya uygulamalarının korkunç akış hızına alışkınlar. Oysa hapiste el yazısıyla geçen altı yılın sonundan geriye baktığımda, mesaj aplikasyonları ve sosyal medya ağlarının hızını –sadece kaygı nesnesi halinde- hayal meyal hatırlayabiliyorum. O türden sürat aynı cüzdan, cep telefonu ve anahtar gibi artık yabancı bana. Yani uyarılar büyük ihtimalle haklı da olsa, hapishanede yazıp çizdiklerimin kolay erişilebilir halde bir arada durması fikrinin çekiciliği azalmadı."
* * *
Dr. Johnson "No man but a blockhead ever wrote except for money" demiş: Enayiler bir yana, herkes para için yazar. Belki sadece kendisi için yazan vardır ama benimki üçü de değil; söylenmesi gerekenler olduğuna inandığım için yazıyorum. Söylemeyi sevdiklerimi yazıyorum da denebilir."
Böyle anlatıyor yazma isteğini ve nedenini Kozağaçlı…
Sitesinin "denemeler" sekmesinde hapishane yazıları yer alacak. Defterlerde kalan notları "Vinyet" adını verdiği sekmede…
"Savunmalar" bölümünde, hakimlerin yüzüne karşı söylenenler yer alacak.
Ve "İnayet" sekmesi, belki de en merakla bekleneni.
Tefrika halinde bir roman yer alacak bu sekmede. "Geçen yüzyıldan kalma bir roman yayınlama yöntemi" Kozağaçlı'nın deyimiyle…
"Not defteri" sekmesine okurlar görüşlerini yazabilecek. Kozağaçlı, "Eninde sonunda haberim olur. Hatta 'görüşmecim yeşil soğan göndermiş' gibi olur" diye anlatıyor bu bölümü.
"Cervantes'ten Gramsci'ye uzanan takımyıldız, benim hücremdeki masayı da aydınlatıyor."
diye bitiriyor "Merhaba" yazısını. "Biz kazanacağız" son sözüyle…
* * *
Kozağaçlı'nın eşi Betül Vangölü Kozağaçlı da cezaevinde… Sorgu tutanaklarını okuduğunuzda şaşırıp kalıyorsunuz. Mümkün olan en ağır suçlamalar yöneltilirken, sorular, "Orada ne arıyordunuz?" ile sınırlı.
Eşini ziyaret ettikten sonra geldiği hukuk bürosunda bulunmak suçu. Başka bir kanıt yok. Ne hikmetse saldırılar engellenemiyor ya da önüne geçilemiyor ama beş dakika sonra onlarca kişinin tutuklandığı operasyonlar yapılabiliyor bu ülkede…
Ve bazı insanlar da ne suç işlerlerse işlesinler tutuklanmıyor.
* * *
İnsan ne için yaşar?
Ticaret Bakanlığı'nın İsrail'le ticaretin kısıtlanmasına yönelik yayımladığı listede, "Uçak yakıtı, jet yakıtı" başlığı da var.
Yalanlanan ne varsa var zaten ama uçak yakıtı da var.
İliç'te yakınlarını toprağın altında bırakanlar.
Hatay'da bir konteynerdeki düşünceler.
Belediyeler değişince son dakikada verilen ihaleler.
* * *
Güneşli bir bayram sabahında, ummadığın bir anda, düşüncelerini kaplar çekilmemiş fotoğraflar.
Geniş bir bahçe, yapraklara vuran pırıltı, bir kedi yavrusu, iki çocuk, duvarın ardında uzanıp giden mısır tarlaları.
Sırlarını fısıldadığın bir çınar ağacı.
Alabildiğine güldüğün, o sırada bitip gitmesine üzülmediğin bir saçmalık dakikası.
Eskimemiş yüzler, az yorgun kalpler.
* * *
Her insanın tek başına olduğu bir zaman gelir.
Öyle yalnız başına zaman geçirmek gibi değil.
Tek başına olduğunu idrak ettiği bir zaman.
Çekilmemiş fotoğraflar bazen yüzüne yüzüne de vurur.
Düşüncelerini kaplamak gibi değil.
Mutlaka olur, anlarsın ya da anlamazsın olanı biteni ama mutlaka olur.
* * *
Güneşli bir bayram sabahı.
Boş sandalyeler, fotoğraflar, eskimiş gülüşler, dolu çerçeveler.
Kıymet, gerçekten de bilinmesi gereken bir kırılma noktasıdır.
Ve günler, haftalar, aylar, yıllar, öyle ya da böyle mutlaka geçer.
Mutlu bayramlar.
Gökçer Tahincioğlu kimdir?
Gökçer Tahincioğlu, 1997'den 2018'e kadar Milliyet Gazetesi'nde yargı muhabirliği, Ankara Haber Müdürlüğü, köşe yazarlığı yaptı.
Haber, yazı ve fotoğraflarıyla Musa Anter, Metin Göktepe, Abdi İpekçi gibi isimlerin adını taşıyan gazetecilik ödüllerini aldı. Çağdaş Gazeteciler Derneği ve Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Basın Özgürlüğü ödüllerine layık görüldü.
Bu Öğrencilere Bu İşi mi Öğrettiler?: Öğrenci Muhalefeti ve Baskılar (2013, Kemal Göktaş'la birlikte), Beyaz Toros: Faili Belli Devlet Cinayetleri (2013) ve Devlet Dersi: Çocuk Hak ve İhlallerinde Cezasızlık Öyküleri (2016), Çünkü Umurumuzda adlı mesleki kitaplara imza attı. Yaralı Hafıza ve Kayıp Adalet adlı derleme kitapların editörlüğünü üstlendi.
İlk romanı Mühür, 2018'de yayımlandı. 2020'de yayımlanan ikinci romanı Kiraz Ağacı ile Yunus Nadi Roman Ödülü'nü kazandı. Üçüncü romanı Sabahattin Ali'yi Ben Öldürdüm, Eylül 2023'te yayımlandı. 2018'den bu yana T24 Ankara Temsilcisi olarak çalışıyor.
|