05 Haziran 2018

'Yerli', 'Milli', 'Yerli ve Milli' kavramları üzerine bir tartışma

“Yerli Malı”ndan bu tanımlara nasıl gelinildi?

Ben çocukken, okulda “Yerli Malı, Yurdun Malı, Her Türk Onu Kullanmalı” şeklinde bir sloganı olan “Yerli Malları Haftası” kutlanır ve bu haftada yerli malın önemi anlatılırdı. O zamanlar “Milli Mal” diye bir şey yoktu. Daha doğrusu “Yerli malı” zaten “milli mal” anlamına gelirdi.

Ama yıllar geçti. Türk ekonomisi ve dünya ekonomisinde yeni boyutlar oluştu. Yanı sıra bizim kafamız karıştı ya da bilinçli karıştırıldı. Şimdilerde ürünleri tanımlarken, —propoganda amaçlı olarak— önümüze “Yerli”, “Milli” ya da “Yerli ve Milli” gibi tanımlar çıkmaya başladı. Bu makalede bu kafa karışıklığına işaret ederken, kavramları tartışmaya açmak istiyorum. Çünkü bizler olayları tanımlaMAdıkça, başkaları bizim için —aslında kendilerine yarayacak şekilde— tanımlıyor. 

Peki, neden bu kavramları yeniden tanımlamaya ihtiyacı duyulmalı? Yerli, milli ya da hem yerli hem milli tanımlarının yapılış tarzı neden önemli? Yaşadığımız sınırlar içinde aldığımız hizmetlerin fiyatı ve kalitesi, ülkedeki milli hasılaya, vergi gelirlerine ve istihdama bağlı. Bizim bu tanımlara bakış açımızı “zarfı” değil, mazrufu (içeriği) ilgilendiriyor. Ülkeye istihdam, gelir ve vergi sağlamayan bir ürüne/hizmete “milli” ya da “yerli” denilmesi ancak kendimizi kandırmak olur ve bu kandırmanın son dönemde çok yükseldiğini görüyoruz. 

Bu nedenle de, bunların tartışmaya açılması gerektiğini düşünüyoruz. Önce bu kavramların şimdilerde hangi anlamda kullanıldıklarını ve bu anlamlara nasıl taşındıklarını anlatmaya çalışacağız. Sonraki aşamada ise bir kaç örnek vereceğiz ve bu anlamları tartışmaya açacağız. 

Bugünlerde “Yerli”, “Milli”, "Yerli ve Milli” hangi anlamda kullanılıyor?

Bugünlerde Ankara'dan bakarsanız, bu kavramlar aşağıdaki anlamlar için kullanılıyor (not : ben bu tanımları anlamsız bulduğum için aklımda tutamıyorum ve her seferinde düşünmeye başlıyorum, “neydi?” diye. Bu nedenle tanımları bir devlet yetkilisine sorarak yazdım).

Yerli: Fikri sinai hakları yurt dışı menşeli bile olsa ülke sınırları içinde üretilen demek. Genellikle malzeme ve hammadde gibi konularda konuşulur. Örnek: Toyota, Ford’un bazı modelleri yerli olarak tanımlanıyor. Siemens’in Türkiye’de kurduğu güneş enerji panel üretim tesisi de, "yerli güneş paneli üretecek" şeklinde tanıtılıyor.

Milli: fikri ve sinai hakları milletimize ait olan demek. Vietnam’da bile üretilse, milli deniliyor. Genellikle tasarım, model ve yazılım kodları için millilik konuşuluyor. 

Yerli ve Milli: Türkiye’de hem tasarımı yapılmış hem de üretilmiş olan mallar için her ikisi birlikte yani "hem milli, hem yerli" şeklinde kullanılıyor. Arçelik / Beko buzdolapları gibi.

“Yerli Malı”ndan bu tanımlara nasıl gelinildi? 

Bir zamanların “yerli malı” ifadesi yerine, şimdilerde başka kavramların kullanılır olmasının bir nedeni, "Ekonomi"nin hem Türkiye’de, hem de dünyada başka boyutlara geçmesi oldu. Ekonominin bu değişimini şöyle özetleyelim;

1 - Türkiye'de Değişen Ekonomik Boyut: Özal'ın ünlü 24 Ocak kararları ile ülkemiz “Serbest Piyasalar Ekonomi”sine geçti [1]. Burada "Serbest piyasa ekonomisinin analizi"ni yapmayacağız. Onu ekonomistlere bırakalım ve konumuzla ilgili tarafında gerçekleşenlere bakalım;

Belki serbest piyasa ekonomisi ile yurt içi girişimciliğin rekabet yoluyla geliştirilmesi hedefleniyordu ama farkındalığı zayıf hükümetler sayesinde —örneğin bilişim sektöründe 1990’lardan itibaren— ortaya reklam gücü yüksek yabancı firmaların malları ve hizmetleri ile dolu bir piyasa çıktı. Yerli mal ve hizmetler ise gerilemeye başladı.

Tabi bu piyasa oluşumunda tek kabahat hükümetlerin değildi, rekabete kapalı piyasada yıllardır kalitesiz ürün yapmaya alışmış Türk girişimcileri de yardımcı oldular !!!

Dediğimiz gibi, 1990 sonrasında piyasa yabancı mallar ve yabancı mal özentisi ile doldu taştı. 2002 sonrası AKP hükümetleri de bu konuda çok yardımcı oldular ve yabancı malların Anadolu’nun en ücra köşelerine ulaşmasına yardımcı olan AVM patlaması yaşandı.

Öyle ki, Türk girişimcisi yabancı merakına karşı rekabet edebilmek için mallarına, firmalarına/mağazalarına yabancı isimler takmaya başladılar. Bugün Anadolu’nun herhangi bir köşesindeki AVM’ye girerseniz ya da şehirlerin en büyük caddelerini dolaşırsanız, göreceğiniz mağazaların ve malların büyük çoğunluğu yabancı adlar taşır. Sanki Amerikan ya da Avrupa pazarıymış gibi.

Öyle ki şimdi düşünün bakalım; aklınıza kaç tane gerçek yerli malı geliyor?

2 - Dünya’da Değişen Ekonomik Boyut; 1980'den itibaren önce ABD, sonra gelişmiş ülkelerde “outsourcing (dış hizmet ya da taşeronluk)” uygulaması iş hayatını kapladı. 

Özellikle Amerikalı girişimciler üretimlerini, işçiliğin daha ucuz olduğu Uzakdoğu ülkelerine taşıdılar. Bu da Uzakdoğu’nun üretim üssü ve dolayısıyla ölçek ekonominin sağlandığı bölge olmasına yol açtı. Bu gelişme, “milli” ve “yerli” kavramları arasının açılmasına neden oldu. Böylece günümüzde Çin’de üretilen mala "ölçek ekonomisi nedeniyle orada üretiliyor" sebebi ileri sürülerek ne olduğu anlaşılmayan bir şekilde “milli” demeye başladık.

Özetle; serbest Piyasa ekonomisi ve arkasından gelen gümrük birliği, Türk piyasasında yabancı malların liderliğini yarattı ve sağlamlaştırdı. Bireysel tüketimin yanı sıra kamu sektörü de bu yabancı mallardan (mesela bilgisayar ve yazılımlar) payını aldı ve öyle ki; 2000’li yıllarda “ihalelerde neden Türk yazılımlarının girmesini engelleyici (bazen de adrese teslim) şartnameler yapıyorsunuz?" sorumuza hemen hemen her kamu yöneticisi sanki tek kaynaktan öğretilmişcesine, “ben almak isterdim ama ya o şirket 2-3 yıl sonra kaybolur, çok uluslu bilmemne şirketi batmaz” bahanesini ile cevaplar veriyorlardı. 

Ancak son birkaç yıldır yeni bir moda var. AKP hükümeti ilk yıllarında fazla takmadığı “yerli” ya da “milli” kavramlarını, --Ortadoğu’daki durumun da etkisiyle-- daha fazla kullanmaya başladı. Hatta doğru olmayan biçimde de kullanıyorlar. Mesela sivil savunma alanında üretilen bazı malların, araçların tasarım hakları yabancı ülkelerin elinde olsa bile bu mallar ya da araçlar ülkemizde üretilince “Yerli” ve hatta bazı (gereken!!) durumlarda "Milli" olarak tanımlanıyor. Örnek “Milli Altay tankı” [2] ya da “Milli ATAK helikopteri [3]. Birisi Güney Kore, diğeri İtalyan+Amerikan tasarımlı savunma aracı, hükümet tarafından “Milli” olarak sunuluyor. Türkiye’de üretilseler bile bu araçlar sizce “Milli” adının içini dolduruyor mu?

Bunu sorarken, şunu hatırlatalım; gerek 1974'deki Kıbrıs harekatında, gerekse Arjantin'in Falkland savaşında ortaya çıkan bir durum oldu. Bu savaş araçlarının parasını ödeseniz bile, içindeki yazılımın kodlarında yer alan komutlar çerçevesinde, üretici ülkenin istemediği yöne (mesela karşıdaki İngiliz gemisine) ateş etmeyebiliyorlar ya da yedek parçaları temin edilemez hale gelebiliyor. Bu açıdan baktığımızda, yukardaki ürünler "Milli" oluyor mu?

Hükümetin bu taktiğini, ve hatta bazı ihalelerde “yerli” ürün şartı getirmesini, HP, Fujitsu ile örnekleyeceğimiz çok sayıda yabancı firma sorunsuz bir şekilde aştı. Yurtdışından getirdikleri parçaları Türkiye’de anlaştıkları firmaları kullanarak “yerli bilgisayar” olarak sundular. Öyle ki, Çerkezköy serbest bölgesindeki bir binaya 2-3 kere farklı firmaların “yerli üretim!!!” açılışı için gittim. O binayı “isteyenin bir süre göstermek için kiraladığı yerli üretim gösteri binası” olarak tanımlayabiliriz sanırım. 

Özetle artık yabancı mallara/yazılımlara bile yukarıdaki tanım çerçevesinde yerli ya da milli denildiğini görüyoruz. Bu modadan bir kaç çarpıcı örneği aşağıda verelim;

İlk örnek; Boeing ‘milli havacılık stratejimiz’i oluşturuyor… Neee? Milli mi? Sahi mi?

Şimdi vereceğim örneğin yukarıda verdiğimiz örnekler çerçevesinde belki şaşırtıcı olmaması lazım ama doğrusu gördüğümde beni çok şaşırtmıştı. Boeing’in 2017 kasım ayında yaptığı basın davetinin başlığı şöyleydi; "Milli Havacılık Planı - Havacılık Sanayii Geliştirme Programı Açılış Töreni ve Konferansı“. Aşağıda açılış konuşmasını Boeing Türkiye Genel Müdürü’nün yaptığı ve Savunma Sanayi Müsteşarının (SSM) da konuşmacı olduğu bu davetiyeyi görüyorsunuz. Öyle ki, bu davet ortak bile yapılmamış, davette onun yerine “SSM himayelerinde” ifadesi yer alıyor.

Toplantı sonrasında, Boeing ve Türkiye’deki ortakları tarafından Türk havacılık sanayiini geliştirmek amacıyla oluşturulan ve 2023 hedefleri doğrultusunda olduğu belirtilen Milli Havacılık Planı detayları açıklandı [4] ve tüm medya organlarında yayınlandı. Ben o gün başka bir toplantı nedeniyle bu toplantıya katılamadım. Ama katılsaydım, Boeing yetkilileri ve Sivil Savunma Müsteşarlığına soracağım sorular şunlar olurdu;

  • Boeing firması Türkiye tarafından satın mı alınıp, "milli havacılık planı" açıklayabilecek düzeyde milli bir firma mı oldu?
     
  • Eğer satın alınmadıysa, Milli Havacılık Planımızın, “Boeing" gibi, milli havacılığımıza rakip durumundaki bir firma tarafından oluşturulmasının nedeni ve bize katkısı ne oluyor?,
     
  • Milli stratejilerimizi oluşturmayı yabancı ellere mi (mesela üst akıla mı) bırakıyoruz?

Boeing bu toplantıyı, "Türkiye'den satın alacağımız ürünler için yapılan plan" şeklinde savunabilir ama o zaman basın davetlerinin algı yaratmaya yönelik olmaması gerekirdi.

İki çarpıcı örnek: Turkcell’in yerli arama motoru yaani ve yüzde 100 yerli ve milli haberleşme; PTT Messanger

AKP’nin bugüne kadar ki 16 yıllık iktidarında, Cumhuriyetin ilk günlerinden bu yana gelenler de dahil olmak üzere, milli olarak gördüğümüz pek çok fabrikayı ve şirketi sattığı malumunuzdur. Yerli basma fabrikası Sümerbank, yerli Şeker Fabrikaları, yerli İçki ve sigara fabrikaları vs hep satıldı. Buna karşılık yukarıda verdiğimiz tanımlar çerçevesinde duymaya başladığımız ve anlamı belirsiz “yerli” - “milli” kavramları konulmaya çalışılıyor. Yukarıda da gördüğünüz üzere —pek de yerli ya da milli olmayan üretimler ve şirketler için-- bol miktarda “yerli”, “milli” veya “yerli ve milli” tanımları duyuyoruz. 

Oysa “yerli” ve “milli” kavramları, istihdama ve vergi gelirlerine olumlu katkıları olan, bizi teknolojik bağımlılıktan kurtaracak ve cari açığı yani ithalatı azaltacak ürün ve firmalar için kullanılmalı. Bunun yerine yabancı teknolojilerin kopyasına, uygulamasına ya da dışarıdan gelen parçaların Türkiye’de birleştirilmesine “yerli” ya da “milli” deniliyor. Şimdi bu tür 2 örnek anlatalım;

3 - Turkcell’in yerli arama motoru; yaani… Turkcell geçen yıl sonlarında “Yerli Arama Motoru” duyurdu. Genel Müdür Kaan Terzioğlu, tanıtım toplantısında göğsünü gere gere bu arama motoruna “YERLİ” diyordu. 

Bu “yerli” ifadesine tüm internet camiası şaşırdı. Çünkü yeniden bir arama motoru yapmak çok büyük bir iş [5]. Öyle büyük ki, bugün Türkiye’nin milli hasılasına yakın değeri olan Google firmasını, dünyanın en önemli markası ve şirketi haline getiren şey “arama motoru”dur. Arama motoru yapmanın “çok hızlı sunucular” gibi donanımsal özelliklerinin yanısıra, yazılım olarak önemi var. "Algoritma" kelimesinin anlamını bilişim sektörü dışındaki kişilere bile öğreten arama motoru yazılımı, şirketin 1998’deki kuruluşundan bu yana geçen 20 yıla yakın sürede devamlı gelişti. Üstelik sadece kendisi de gelişmedi. Bu algoritmanın karşısında, sıralamada ilk sayfaya çıkmak isteyenlere yönelik olarak, Yozgat gibi Anadolu şehirlerde bile hizmet veren bağımsız bireylerin geliri dahil, dünyanın en ücra köşelerine yayılan milyarlarca dolarlık SEO sanayisi doğdu [6]. 

Bu nedenle “yerli” kelimesini normal anlamı ile düşünen ve üstte verdiğimiz yeni moda versiyonunu öğrenmemiş olan sektördeki yazılımcılar, Terzioğlu “yerli” kelimesini kullandığında şaşırdı. Terzioğlu eğer “Bing’in bir versiyonunu (ntent) Türkçe’ye uyarladık (başka deyişle “yerelleştirdik”) deseydi, şaşırmak yerine yaptığı iş kutlanırdı. Çünkü en azından "arama yaptığımızda bizim bölgeye ait olmayan sonuçları elemiş bir arama motoru sunuyorlar” diye düşünülürdü. Ama yukarıda bahsettik, aynen yurtdışından getirilen PC parçalarını birleştirip “yerli PC” diye sunmaya benziyor. Zaten o nedenle sektörün “yerli” denildiğinde düşündükleri farklıydı. Dediğimiz gibi “yerelleştirmek (localization) başka bir şey, yerli yapmak daha başka bir şey". 

Hem de “yerli” kelimesinin cazibesini kullanmak isteyen Turkcell, 100 kadar mühendisten bahsediyordu. Ama sektördeki insanlar YAANİ’nin, 2-3 yazılımcının ve grafik tasarımcının kısa bir sürede uygulayabileceği API (arayüz) ile oluşturulduğunu düşünüyor. Zaten bu nedenle, Turkcell 4,5 milyon indirildi ve 2 milyon aktif kullanıcı var diyor ve search engine istatistiklerinde hiç görünmüyor [7]. 
 

PTT’nin yüzde 100 yerli ve milli haberleşme aracı; PTT Messanger


Diğer bir enteresan olay ise, bu sene başında duyurulan PTT Messanger. İsmi bile “messanger” yani ingilizce olan uygulama için Hükümet Sözcüsü Bekir Bozdağ, sadece yerli ya da milli demekle kalmamış, üstelik bu kelimelerin önüne bir de % 100 ibaresi koymuş [8]. Üstelik Başbakan Binali Yıldırım da tamamen yerli ve milli dediği bu haberleşme uygulamasını Zeytin Dalı Harekatı'nı yürüten 2. Ordu Komutanı’yla  “güvenli” temas kurmakta kullandı. 

Uygulamanın bırakın %100 yerli ve milli olmasını, başta da belirttiğimiz üzere adı İngilizce. Madem "%100 yerli ve milli" diyeceksiniz; bari adını da "yerli ve milli" yapın. Mesela "PTT Ulak" ya da "PTT Haberleş" gibi bir ismi olabilirdi.

Diğer yandan dediğimiz gibi, Türkiye’de firmalarda ya da serbest çalışan pek çok geliştirici var. Bunlar aptal değiller ve tüm dünyadaki uygulamaları --açık kaynak yazılımları başta olmak üzere-- inceliyorlar ve yazılımlarında kullanıyorlar da. Dolayısıyla aynı gün içinde PTT çalışanlarının, ZebraChat isimli açık kaynak bir yabancı uygulamanın API’lerini kullanarak PTT Messanger'i geliştirdiği ortamda konuşulmaya başlandı. 

PTT Messanger için % 100 milli ve yerli diyen hükümet sözcüsü ve başbakan, onun hiç de yerli ve milli olmadığını, hele % 100 hiç olmadığını öğrendiklerinde (ben öğrendiklerini varsayıyorum) yani uygulamanın aslında ZebraChat olduğu ortaya konulduğunda hiç de yanıltma için özür dilemediler ya da düzeltme yapmadılar. 

Buna karşılık bakan ve başbakanın, PTT Messanger konusunda "%100 yerli ve milli" diyerek vatandaşları mı kandırdığı yoksa onların PTT elemanları tarafından mı kandırıldığı anlaşılamadı, öğrenilemedi. 

ABD'de büyük internet devlerinin (ve diğerlerinin) vergileri, gelirleri, istihdamı nereye taşıdığı konuşuluyor

Özetle maalesef son sürat algı döneminde yaşıyoruz. O nedenle de, herkesin kafası karışık. 1980’de ABD’de başlatılan “dış hizmet (daha doğrusu taşaronluk)” çağında, parçalar/mallar nerede daha uygun fiyat bulunursa, oradan alınıyor ya da üretiliyor. Bu da bu tür milli - yerli konusunun karmaşık hale gelmesine neden oldu. Gerçi bıu kavramların anlamları bizim ülkemizdeki kadar boşaltılmış değil.

iPhone’un Amerikan malı kabul edilmesine karşın, Apple --kendi yayınladığı bilgilere göre [9]--, 2017 yılında 30 farklı ülkeden 756 tedarikçi ile çalışmış. Bu tedarikçilerin yarısından fazlası Çin’den, kalanın büyük bir kısmı ise Tayvan, Kore ve Japonya gibi yine Uzak Doğu ülkelerinden. 30 farklı ülkeden tedarik edilen bu parçalar en sonunda 18 farklı montaj fabrikasına geliyor. Bu fabrikalarıdan bir tanesi Apple’ın kendisine ait ve İrlanda’da bulunuyor. Burada Mac’ler en son halini alıyor. 2 tanesi Amerika’da bulunuyor. Bir tanesi ise Brezilya’da. Geriye kalan 14 montaj fabrikası Çin’de bulunuyor (işçilerine kötü muamele ile ünlü Foxconn). 

Şimdi; iPhone’da Amerikan malı olan nedir diye sorarsak; aslında sadece tasarımı. 

İşte son zamanlarda bütün dünyanın ve de bizim kafamızı karıştıran da bu soru; son 10 yıldır, bazı Türk firmalarının da Çin’de üretim yaptığını görüyoruz. Onlar da Apple gibi kendilerinin ürünlerinin ülkenin maıl olduğunu belirtiyorlar.

Ama gerçekten öyle mi? 

Çin gibi ucuz işçilik olan bir ülkede üretim yapmak, tasarımın yapıldığı ülkeden çok yapan ve yaptıran firmaya yarıyor. Yani Apple Amerikalı diye biliniyor ama ne kadar Amerikalı? (İrlanda ya da cennet adaları üzerinden oynanan vergi oyunlarını da bir yana bırakarak) Farklı bir açıdan soralım (Trump da aslında bunu sorarak başkanlığı kazandı), Apple ülkesine ne kazandırıyor? 

Amerikan vatandaşları da bu soruyu Apple’a soruyor. Bir dönem Apple, şirketinde çalışan 20 bin kişinin yanısıra doğrudan şirketinde çalışmayan ama kendi fonksiyonları sonucunda iş bulan —eve bilgisayarı taşıyan kuryeden, kimi sağlık personeline kadar— elemanlara kadar sayan bir tablo açıklamıştı [10]. Hayli trajikomik bir rapordu.
 

Çin’de üretilen Türk tasarımı ya da ülkemizde üretilen yabancı tasarım bize ne kazandırıyor?


Başta belirttik; milli ve yerli kavramına, ülkeye ve dolayısıyla biz vatandaşlara sağlayacağı olanaklar (milli hasıla, vergi ve istihdam) açısından bakıyoruz. Dolayısıyla, şimdi bu konuyu içini doldurarak tartışalım; Diyelim ki, piyasada 200 TL’ye satılan bir Türk tasarımı cihaz olsun. Bunun farklı üretim tarzlarına bakalım. 

  • Türkiye’de üretilsin ve maliyeti 150 TL olsun. Bu 150 TL içinde dışarıdan temin edilen parçalar, istihdam yani maaş, SGK ve gelir vergisi, satış ve pazarlama vs ödemeleri olsun. Geri kalan 50 TL’den de gelir vergisi alınsın.
  • Çin’de üretilsin. Çin’deki maliyeti 25 TL olsun. Türkiye içindeki pazarlama-satış maliyetleri de 25 TL olsun. Dolayısıyla Türkiye'de kar olarak kalan 150 TL’den vergi alınsın. 
  • Çin’de üretilsin ama Vergi cenneti adalardan birisinde yer alan şirkete ait olarak faturalansın. Oradan da Türkiye’ye 160 TL’ye fatura edilsin. 25 TL’lik pazarlama ve satış giderleri sonrasında 10 TL kar etmiş olsun ve oradan gelir vergisi kesilsin.
  • Nasıl üretildiğinden bağımsız olarak, bu ürün ihraç ediliyor olsun.

Şimdi bu tabloya bakarsak, hangisini yapan firmaya “milli” deriz? Mesela 3cü seçenekteki firmanın üretimini "milli" diye tanımlayabiliriz ama bu ülkeye yararı nedir? 

İşte tartışma açmak istediğimiz nokta tam da burası. “Milli” ve “Yerli” kavramlarını yeniden tanımlamamız lazım. Bunun için öğrenilmiş hataları unutarak, duygusal olmayan, ülkenin yararının gözetildiği ve Amerika’yı ya da Avrupa’yı baz alan değil, kendi ülkemizin gerçeklerini ortaya koyan bir tartışma ortamı lazım. 

Çin’deki üretimin ölçek avantajı için bir şey söylediğimiz yok. Eğer daha kâr’lı bir üretim olacaksa, firma bunu tercih edebilir. Böyle bir durumda "milli" ya da "yerli" kavramlarını bu ürüne vermeli midir? Ya da “bu üretim yaşadığımız ülkeye ve dolayısıyla biz vatandaşlara ne tür ya da ne kadar katma değer sağlıyor” diye bakmak daha doğru olmaz mı? 

Güney Kore tasarımı bir tanka, ya da İtalyan tasarımı bir helikoptere, sırf propoganda amaçlı olarak “milli” demek ne kadar doğru bilemiyoruz. 

Başta da belirttik; Yaşadığımız sınırlar içinde aldığımız hizmetlerin fiyatı ve kalitesi, ülkedeki milli hasılaya, vergi gelirlerine ve istihdama bağlı. Bizim bu tanımlara bakış açımızı “zarfı” değil, içeriği ilgilendiriyor. Ülkeye istihdam, gelir ve vergi sağlamayan bir ürüne/hizmete “milli” ya da “yerli” denilmesi ancak kendimizi kandırmak olur.

Bunu ülkenin yönetimi yanlış tanımlıyorsa, bizlerin yani vatandaşların bu tanımları ortaya koyması lazım. Hadi tartışalım!!!


[1] Serbest Piyasa Ekonomisi Nedir
[2] Altay Tankı, Güney Kore üretimi K2 Black Panther’in bir versiyonudur. K2 Black Panther
[3] İtalyan Augusto lisanslı ATAK helikopterlerinin motoru İngiliz Rolls Royce ve Amerikan Honeywell şirketlerinin ortak şirketi olan LHTEC adlı Indianapolis merkezli bir Amerikan firması tarafından üretiliyor. ATAK T129
[4] Türkiye Milli Havacılık Planı Detayları Açıklandı
[5] Yerli Arama Motoru Nasıl Yapılır
[6] The SEO industry is worth $65 billion; will it ever stop growing?
[7] Search Engine Market Share - Turkey
[8] PTT Messanger'in Yerli Uygulama Olmadığı Ortaya Çıkınca, 'Kurumsal Uygulamamız' Denilmeye Başlandı ;
[9] Supplier Responsibility / 2018 Progress Report
[10] Apple Amerika'da 514,000 Kişiye İş Sağladığını İddia Ediyor

Yazarın Diğer Yazıları

Neden bazı sitelere erişimde sıkıntı oldu?

Çeşitli hizmetler veren Cloudflare'i ülkemizde en çok "dDOS temizleme hizmetleri" ile biliyoruz. Trendyol'undan, Yemeksepetine, çeşitli gazetelerden, eksisozluğe, arabam.com'a kadar pek çok sayıda Türk web sitesi tarafından da kullanılıyor. Detayları Dağhan Uzgur'a sorduk

Trendyol "buybox" soruşturmasında, Rekabet Kurumu’na taahhüt metni sundu

İddiaya göre e-ticaret platformları, müşteriye gösterilecek satıcı konusuna daha doğrusu satıcılar arasında fiyatlara müdahale edebiliyor ve böylece son kullanıcının alım şartlarını etkiliyor

Avrupa endişeli, dikkatler denizaltı kabloları üzerinde

Denizaltı kablolar, uluslararası veri trafiğinin yaklaşık yüzde 99'unu taşıyan küresel internet bağlantısının omurgasını oluşturur. Bu kablolar, bulut bilişim, finansal işlemler ve medya akışı gibi hizmetleri etkinleştirerek küresel iletişim için kritik öneme sahip

"
"