Güvenlik Uzmanı Mete Yarar darbe girişimi sonrasında, TV’lerde katıldığı programlardan birisinde, darbe girişiminin başarısızlığa uğramasının arkasındaki nedenleri sayarken, önemli olan bir tanesini “Türk Telekom’daki teknisyenlerin eve yollanması” olarak belirtti. Darbeciler teknisyenleri bulamadıkları için, TSK’nın haberleşmesini sağlayan özel networkü kesemediler.
Diğer yandan TV iletişimini toptan kesmek için Türksat’a giden darbeciler ise, oradaki antenlerin hangisinin işe yaradığını öğrenemedikleri için gözlerine kestirdikleri en büyüğünü bombaladılar. (Oysa yıllar içinde teknoloji gelişirken, antenler de küçüldü. Bombaladıkları o büyük anten aslında 15 yıldır kullanılmıyordu)
Bunlar bir takım hareketlerin olduğu, belli bir saatten sonra herkesin bir şeyler duyduğu için bireysel düzeyde bile olsa önlem alınan olaylardı. Ya darbe girişimi önceden planlandığı gibi gece 04.00’te olsaydı?
Neden internet iletişimimiz çoklu kanallı değil?
Bu 2 olaydaki duruma daha yakın bakmamız gerektiğini düşünüyorum; esprili bir dil ile anlatalım. Levent Kırca’nın “TV kanalı sayısı arttığı için darbe yapılamadığı”nı anlattığı meşhur skeci, adeta geçerli oldu. Yani darbeciler Türk Telekom ve Türksat üzerinde –bizlerin şansı-- başarısızlığa uğradıkları için, darbe girişimi sırasında internet ve TV iletişimi kesilmedi.
Darbeciler, bunu yapamayınca, fiziksel olarak gidip TRT yayınını kesse de, CNN Türk önemli bir başarıya imza attı. Bunu gören darbeciler bu sefer oraya gittiler. CNNTurk’u kesmeye uğraştılar. Bu arada TRT internet üzerinden yayına devam etti. Yani darbeciler hangi kanalı keseceklerini bilemediler. Çünkü TV kanalı sayısı o kadar çoktu. Sanki lunaparklarda birine vurmaya çalışırken, diğer delikten başka bir kafanın fırlaması gibiydi.
Ama başta belirttiğimiz baskınlar başarılı olsaydı medya ve TV iletişimi toptan kesilmiş olacaklardı. Yani bu konuda derin bir 'vizyonsuzluk' söz konusu.
Darbeciler iletişimi kesme konusunda ya beceriksizdiler ya da şansları yaver gitmedi. Ya başarsalardı. Türk Telekom - Türksat üzerinden haberleşme ve medya iletişimini bloke etmeleri an meselesiydi.
Çünkü internet erişimimiz bugün % 90+ şekilde (dolaylı ya da doğrudan) Türk Telekom’a bağlı. Bu ise bizi tek noktadan internet yani haberleşme kesilebilir riskine taşıyor.
TV kanallarının sayısal çokluğuna benzer şekilde; her biri % 2-3 pazar payı olan 10-15 ISS (internet servis sağlayıcı) firmamız olsaydı, iletişim sürekliliğinin sağlanması ve dolayısıyla güvenliğin sağlanması açısından durum daha dengeli olacaktı. Bu vizyonu AKP geçtiğimiz 16 yılda maalesef gösteremedi. Cemaatin dahli var mıydı? Bunu düşünmek lazım.
Tekel nedeniyle iletişim ve veri güvenliği riski nedir?
Ülkemiz telekom sektöründe 2000’den itibaren özelleştirme ve serbestleştirme konusunda adımlar attı. Önce BTK kuruldu, çeşitli düzenlemeler yapıldı. 2004’de serbestleştirme ilan edildi, bir çok firma çeşitli alt konuda operatör lisansı aldı. 2005’de de Türk Telekom özelleştirildi. Böylece bugüne kadar 16 yıl geçti.
Bütün bu adımlara karşın, bu sürenin sonunda gördüğümüz tek şey, 'tekel' sürüyor. Bu hükümet gelmeden önce, yani 2000 öncesi palazlandığı için 2 büyük GSM firması Turkcell ve Vodafone (eski Telsim) mevcut ama sektörün ne kadar zorluklar içinde olduğu, hem sayıca hem de gelir anlamında ($ bazında) gitgide küçüldüğü ortada.
Şimdi olaya bakarsak; tekelin sürmesi
- İletişim sürdürülebilirliği açısından bir sorun
İletişimin tekel olması durumunda, içeriden ya da dışarıdan ele geçirilmesi ve de böylece kontrol edilmesi ve hatta kesilmesi çok mümkün. Tekel siz olabilirsiniz, ama ya düşman ele geçirirse! Halkın iletişimini keserse, - güncel örnekle anlatalım - meydanlara getirecek adam bulabilir misiniz? Ya da tedbir alacak/savaşacak yetkililerin haberleşmesi, iletişimi kesilirse? Darbe girişimi nasıl önleyeceksiniz?
- Veri gizliliğinin korunması açısından daha büyük bir sorun
Diğer bir konu da bu. Turk-internet.com’da devamlı olarak “kişisel verilerin gizliliği” ve “korunmasının önemi” vurgulanıyor. Bunu halktan yani bizlerden kaç kişi anlayabiliyor?
Ya yetkililerden kaç kişi? Acaba bu veriler üzerinden bazı şantaj ya da başka türlü harekete maruz kalan var mıdır?
Bugün olduğu gibi, şebeke ve dolayısıyla kimin ne yaptığına dair bilgiler sadece tekel bir firma üzerinde yer alıyorsa, o zaman bu bilgiler, tekelin yönetimini ele geçiren kişilerin eline geçecek demektir. Bu bilgilerin içinde kimlerle görüştüğünüz, ne görüştüğünüz, giderke mesela politik görüşleriniz olmuş olabilir.
Eğer belli amaçları olan birileri oralarda bir yerlerdeyse; bu bilgilerin kötü amaçla kullanabilir olması çok mümkün. Bugün Türk Telekom, ülkenin trafiğinin önemli bir kısmını yönetiyor ve saklıyor. O zaman bu iletişimimize dair bilgileri, Türk Telekom’u ele geçiren siyasi bir görüş (ki içeride cemaatin yüksek sayıda olduğu dönemler oldu) herşeyi ele geçirip, kullanıyor olabilir.
Dikkati “internet erişimi sağlayan firma sayısı az olmasının güvenlik açısından riski” konusuna çekmek istediğimiz için bu yazıyı kısa tutmak adına, sadece 2 noktayı ortaya koyuyoruz ama burada pek çok başka detay var. Bu büyük şirketlerin gelir kaynakları üzerinden parayı konsolide etmek, kendi taraftarlarına bayilik vs sağlamak, kadro sağlamak vsvs... Dolayısıyla tekel, ülkenin basit iletişiminin sürdürülebilirliği ve güvenliği açısından sorun olduğu kadar, ülkenin güvenliğini sağlayacak olan yetkililerin iletişimi açısından da sorun.
Tekeli siz ele geçirmişseniz belki iyidir ama ya başkaları ele geçirirse, ya da keserse?
Yarın bunları daha detaylı anlatacağız. Örneğin Obama’nın “bilmiyorum, duymadım” demesi ne kadar mantıklı / doğru, ona değineceğiz. Bu yazı dizisi özel sektör ya da kamudan 7 telekom uzmanı ile tartışılarak oluşturulmuştur. Bunu da kaydedelim.
Okuyucularımızın talebi nedeniyle Levent Kırca'nın ilgili videosunu aşağıya ekliyoruz.